-Okunmamış kitap, bir annenin karnında taşıdığı çocuk gibidir. Gözle görünür bir varlık vardır ama onu siz hissedemezsiniz. O, henüz sizin dünyanızda yoktur. Sadece annesini rahatsız ediyor, annesinden şefkat bekliyordur. Ancak okunduktan sonra idrak edilen bir canlıdır her yeni kitap. Yazarın canından kopmuş bir can.
-Dinlemesini hiç öğrenememiş kulakların arasında hangi çilekeş gönül dile gelebilir?
-Bizim neslimiz nüansları yakalama derdindeydi. Sizin nesliniz argoya tapma uğruna bütün manaları tek bir kelimeye yükleme çılgınlığını yaşıyor.
-Düşünceye ve düşünen insana yaşama hakkı vermeyen yeni hayat tarzında, düşünce zenginliğinin en önemli miyarı olan kelime zenginliği kimin umurunda. Şaşkınlığın ve hayatın bile kalıplaştığı insanların hep aynı tarzda giyinip, hep aynı şeyleri yine birbirinin aynı kelimelerle ifade ettikleri topluma bir de iletişim toplumu diyorlar. İletişim toplumu Amerika’daki bir olayı Amerikan gözlüğüyle seyrettikten sonra, Türkiye’de Amerikanvari bir tepki gösteren insanlar grubu demek. Tüm kabiliyetleri ellerinden alınmış sanki. Önce söz vardı. Şimdi seyretme var bol bol.
-“En iyi kadın anasından hiç doğmayandır”
-Türkiye’de her yazar okuyucusundan “kalem hakkını” almadan terk-i diyar ediyor.
- En kötüsü de kitap fuarlarındaki imza günleri. Okumayan bir ülkede yazarın okuyucu dilendiği stantlar. Hepimiz biliriz imza günlerinde, kitap alanların gerçek bir okuyucu değil de, bir imzaya heveskâr olduğu. Ama yine de sırada bekleyeni biraz fazla olan arkadaşa dair kıskanma değil ama adı bile konamayan küçük şeyler hissederiz.
İz Yayıncılık, 2016 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder