-Bütün hedefleri Peygamber Efendimizin mübarek vücutlarıydı. Bu durumu hisseden gerçek mümin Haris İbn-i Ebi Hale Hazretleri, kendi vücutlarını Rasulullah’ın mübarek vücutlarına siper etmiş, Fahr-i Kainat’a kalkan kılıçlar, O’nun mübarek vücudunu parça parça etmiş, böylece onun, ilk İslam şehidi olmasına sebep olmuştu. (22)
- “Yer gök dua ile durmuyor mu, her şey itikada dayanmıyor mu?” diyerek falcılık, üfürükçülük gibi batıl itikatları mubahmış şeklinde gösteren insanlar ve bunlara inananların tutmuş oldukları yol, başlangıcı ve sonucu olmayan, patika bir yola benzer. Onlar bu yolda yürümeye devam ettikleri müddetçe hakikat yolu ve bu hakikat yolunun kılavuzu olan Kur’an-ı Kerim’in nurlu ışığından istifade edemezler. (35-36)
-Ne garip bir tecellidir ki; nefsani kuvvetin söndüğü, rahmani kuvvetin galip geldiği vakitler her ne surette olursa olsun bir felakete rastladığımız zamanlara tesadüf eder. Allah korusun, böyle bir felaketle karşılaştığımız zaman hiçbirimizin aklına nefsani arzularımızın arkasından koşmak gelmez. (45)
-İslam’ın ilk senelerinde içki içmek yasaklanmış değildi. Hatta içki düşkünü olanlar, içecekleri içkileri kendileri yapıyorlardı. Kur’an-ı Kerim bu hususa mealen şöyle işaret ediyor: “Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvesinden hem içki ve hem de güzel rızık çıkarırsınız. İşte bunda da aklını kullanacak bir kavim için hiç şüphesiz bir ibret vardır” (Nahl suresi, 67.ayet) bu ayet-i celile Mekke’de nazil olan ve içkiden bahseden ilk ayettir. Görüldüğü gibi; Ayet-i Celile’de içki haram kılınmamakla beraber, Kur’an-ı Hakim’e has bir üslupla içkinin, helal rızık mukabilinde zikredilmesi, içkinin iyi bir şey olmadığına ve yasaklanacağına bir işaret vardır. (71) İkinci kademeyi teşkil eden ayet-i celile ise Hazreti Ömer ve Sahabe-i Kiram’dan bazılarının Rasulullah Efendimize içki ve kumar ile ilgili sormuş oldukları bir soru üzerine yukarıda okuduğumuz ayet nazil oluyor ki kısaca manası şöyledir: “Sana içkiden ve kumardan soruyorlar. Sen onlara de ki: Onlarda hem büyük günah ve hem de insanlar için faideler vardır. Günahları ise faidelerinden daha büyüktür.” (Bakara suresi, 219.ayet) Bu ayet-i celile nazil olduktan sonra, Müslümanlardan bazıları, bunda büyük günah vardır deyip içkiyi bırakmış, bazıları da faide vardır diye bırakmamışlardır. İçki ile ilgili olan ve içki yasağının üçüncü kademesini teşkil eden Nisa suresinin 43.ayeti de şu olay üzerine nazil olmuştur: Sahabeden Abdurrahman bin Avf’ın vermiş olduğu bir ziyafette içki içilmiş, ondan sonra da akşam namazına başlanmıştı. İmamlık yapan zatın “Kafirun” suresini, namazı bozacak şekilde yanlış okuması üzerine, Cenab-ı Hak şu ihtarı yapmıştı:” Ey iman edenler. Siz, sarhoş iken, ne söyleyeceğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın…” Bu ilehi emir geldikten sonra, içki içenler sarhoşluğu geçmeden namaza yaklaşmamışlardır. Buna rağmen, içkinin doğurduğu fenalıklar d devam etmiştir. Nitekim yine sahabeden Uthan bin Malik (ra)’in verdiği ziyafette kızartılmış deve başı yenmiş, içki içilmişti. Sohbetleri devam ederken, içkinin tesiri kendisini gösterince; kendilerini ve dedelerini övmeğe başlamaları üzerine, orada bulunan Sad bin Ebi Vakkas asalet ve soyunu övenleri hicveden bir şiir okumuştu. Buna öfkelenen birisi de sofradaki deve kemiği ile Sad bin Ebi Vakkas’ı başından ağırca yaralamıştı. Durum Rasulullah Efendimize intikal edince bu olaya fazlasiyle üzülmüşlerdi. O esnada yanında bulunan Hazreti Ömer de üzülerek:” Ya Rabbi. Şu içkinin hakkında bize kâfi bir açıklama yap” diye dua etmişlerdi. İşte bunun üzerine Cenab-ı Hak içkinin katiyetle haram oluşunu beyan eden şu ilahi emri verdi: “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları ancak birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza eresiniz. Şeytan içkide ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Maide suresi, 90-91.ayetler) Bunun üzerine Hazreti Ömer: “Vazgeçtik ya Rabbi!” diyerek şükretti. (72-73-74)
- “Emanete riayeti olmayan kimsenin imanı, ahdinde durmayan kimsenin de dini yoktur” Hadis-i Şerif / Mişktü’l-Mesabih (102)
Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1972 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder