-Arapça, libas elbise demektir. Kelimenin kökeni asıl bedenin şeklini bakışlardan uzak tutmak, saklamak manasına gelmektedir. Arapların gözünde elbise korunaktır. Bununla bağlantılı olarak İslam ahlakında libasın takva olduğu vurgulanmıştır. Kişiyi her türlü tehlikelerden koruyacak şey takvadır. Farsça'da giysi manasında kullanılan "puşeş" kelimesi, gizlemek, bakışlardan uzaklaştırmak manalarına kullanılmaktadır. İngilizce'de kullanılan "dress" kelimesi düzeltmek, süslemek, süs yapmak anlamlarına gelmekte; giysinin Fransızca karşılığı olan "habit" ise yer tutmak, yer yapmak manalarına sahip bulunmaktadır. İngiliz, elbisesiyle kendini düzeltip süslerken, Fransız kıyafetine gösterdiği itina ile karşısındakinin gözünde kendine bir yer edinmektedir.
-Gerek Gökalp sosyolojisinde gerekse Cumhuriyet öncesi ve sonrası aydınlarında modernleşme zihinde hiçbir değişiklik olmaksızın "biçimde" bir farklılaşma olarak değerlendirilmiştir.
-Geleneksel kıyafetin özellikleri:
1)Kıyafet statükoyu belirleyici bir fonksiyon üstlenmiştir. Alt tabaka üst tabakanın kıyafetini taklit edemez.
2)İklim şartlarına uygunluğun ön planda olması bölgeler arası giyim farklılığını oluşturmaktadır.
3)Kıyafetteki tarz uzun yıllar bir değişikliğe uğramadan devam eder.
4)Kıyafetlerin hazırlanması büyük ölçüde el işçiliği gerektirmektedir.
5)Kıyafetler toplumda geçerli olan ahlak kurallarını yansıtır.
-Sanayi devrimine kadar zaman kutsal ve kutsal olmayan zaman olarak ikiye bölünmüş bir anlayışla idrak edilmekteydi. Kutsal olmayan zaman yani çalışma ile geçirilen zaman günde sadece 4 saat ile sınırlandırılmaktaydı.
-Modern dünyanın serbest zamanı tüketme esprisi içinde geçerken, geleneksel dünyanın serbest zamanı üretme faaliyeti içinde geçer.
-Sanayi devriminin modayı etkileyen yanı yeni yapılan icatlarla iplik ve kumaş üretiminin daha ucuza ve daha çok miktarda olması sebebiyledir. 1733'te John Kay, bir dokuyucunun, iki kişinin işini yapmasına imkan veren uçan mekiği icat etmiştir. Tekstildeki yenilikler bu tarihten itibaren günümüzdeki bilgisayar teknolojisine kadar gelişmeye devam etmiştir.
-Fransa'da hazır giyimi başlatan mağazaların ilk açılış tarihi 1847'dir.
-Modanın insana eziyet vermesine rağmen rağbet görmesini Bernard Rudefsky "insanın gövdesini değiştirmeye çalışmasıyla" alakalı olarak yorumlamaktadır.
-İkinci dünya savaşının olduğu yıllarda İngiliz Generali Montgomery'nin giydiği kısa ceket "Montgomeri" adıyla erkekler arasında moda olmuştur ve günümüzde mont adıyla erkek, kadın ve çocuk giyiminde kullanılmaktadır. 1973-74 yıllarında "petrol krizi" münasebetiyle Arap aleminden çok sık söz edilmesi modacıların Nil Yeşili ve Arap kıyafetlerinden esinlenmesini sağlamıştır.
-Yirmisekiz Mehmet Çelebi'nin Paris'e gitmesi Fransa'da geçici bir Osmanlı üslubunun modalaşmasına yol açarken bu seyahat ve Çelebi'nin intibaları Fransız zevkinin ve modasının Türk cemiyetine hakim olması neticesini doğurmuş ve bu hakimiyet Batılılaşma süreci boyunca etkisini muhafaza etmiştir.
-Giyimdeki sınıf ve meslek ayırımını ön planda tutan zihniyet "aba dervişin kebe çobanın" demektedir. Giydiğini yakıştıramayanları da toplum hoş görmemiştir. "Esvabı üzerinden düşen endamsız", "Altı kaval üstü şişhane" diyerek alayını dile getirmiştir.
-Ani bir hareketle başkalarının kendisi için uygun gördüğü kılık kıyafeti benimseyen kişinin davranışında kitle karşısında bağımsızlığını uzun süre devam ettirememe eğilimi yatmaktadır.
-Dürtüsel gücün dürtüsel olmayan davranış biçimleri içinde boşaltılmasına yüceltme denir. Mesela sırtı açık bir tuvalet ya da kısa etek, teşhirciliğin moda kanalıyla yüceltilmesidir.
-Giyim olarak kendisini özdeşleştirdiği kişilerle hayat tarzı olarak da aynileşmek ister bu olmayınca da ruhsal huzursuzluklar ve bunalımlar başlar. George Simmel, giyim ve davranış arasındaki paralelliğe temas ederek aynı şekilde giyinen insanların benzer davranışlar ve jestlerde bulunduklarına işaret etmektedir.
-Mağazalara gidip de moda olan o kıyafetin kendisine yakışmadığını görse bile kişi o kıyafet kendisine yakışmadığı için almaması gerektiğini düşünmez. Şişman olduğu için kıyafetin kendisine yakışmadığını dolayısıyla zayıflaması gerektiğini düşünür. Yani o, fazla kilolarından dolayı kendisine yakışmayan elbiseler giyme cezasını hak etmiştir. Bu cezanın kalkması için çaba sarfetmesi yani zayıflaması gerekmektedir. Böylece bu çabayla birlikte estetik endüstrisinin zayıflatıcı malzeme ve aletleri de pazarlama imkanına kavuşmuş olmaktadır.
-Özel sektör kelimesi kapitalist kelimesinin olumsuz çağrışımlarını bertaraf etmek gayesiyle kullanılan bir kelimedir. Moda da, israf kelimesini modaya uymanın kaçınılmazlığı ilkesinde eritmektedir.
-Modern dünyanın en büyük otoritesi kitledir. Siyasi, sosyal ve dini otorite yerini kitleye bırakmıştır. Kitle otoritesi modern dünyanın insanını sürü psikolojisine geri götürürken sürünün bir üyesi olmayı herkesin bir örnek giyinmesi ile temin etmektedir. Otorite her zaman teslimiyet ister. Teslimiyetin göze çarpan unsuru ise giyimdir. Giyim ile otorite kendine boyun eğenleri ya da başkaldıranları denetlemiş olur. Yani modayı takip edenler bu otoritenin gücüne en fazla ihtiyaç duyanlardır.
-Geleneksel toplumdan modern topluma geçme süreci içinde sınıf ayırımının kıstaslarında sıralamanın değiştiği görülmektedir. Geleneksel toplumlarda toplum hayatında oynan rol-kişinin amme hayatı içindeki mesleği alt sınıf veya üst sınıfta olmasını belirlerken; modern toplumda sınıf belirleyici unsur olarak hayat tarzı, gelirin miktarı ve gelirin harcanışı statü ve sınıf şuuru kriteri olarak kabul edilmektedir.
-Osmanlı imparatorluğunda giyimde statüyü temsil eden unsur öncelikle başlıktır.
-Pamuklu dokuma sanayi John Kay'ın 1733 yılında seyyar mekiği icad etmesi ile dokumanın hızının artmasını gerçekleştirmiş daha sonra iplik üretimi ve dokuma alanlarında icat edilen mekanik aletler ve tezgahlar iplik bükme, yün tarama, yün dokuma gibi konularda kumaşların daha kısa zamanda dokunmasını sağlamışlardır. Kumaşların seri olarak üretilmeye başlanmasından sonra 1846'da giyimin seri olarak dikilebilmesini sağlayacak olan dikiş makinesi icat edilmiştir. İlk modern giyim imalathanesi modanın büyükbabası olarak adlandırılan Charles Worth tarafından 1858 yılında kurulmuştur.
-Kitle iletişim araçları ev kadınına yeni bir rol verilmesi konusunda yoğun bir faaliyet icra etmektedir. Kitle iletişim araçlarıyla şehirli orta sınıf kadınlarına verilen rol kendinin ve evinin güzelliği ile meşgul olmaktır. Böylece kadın, güzelliğin ve yeninin idealize edildiği bir tüketim süreci içine taşınmış olmaktadır.
-Kitle insanı "bağımsızlığını yitirdiği gibi, asıl önemlisi bağımsız olma isteği bile duymayacak hale" gelmiş olmaktadır.
-Günümüzde iş bölümü o kadar alt gruplara ayrılmıştır ki sanatçıların, iş kadınlarının, politikacıların giyim ve imajlarının belirlenmesini meslek edinen kişiler ortaya çıkmıştır. İşbölümünün geldiği son nokta Ortega Y.Gasset'in ihtisas barbarlığı olarak adlandırdığı, insanların kendi işlerinin dışında hiçbir şey hakkında bilgi sahibi olmadıkları, dolayısıyla her an etkilenmeye hazır bir hale gelmiş olduklarıdır.
-Televizyon dizilerinin insanlar üzerinde nasıl bir etki yaptığına dair "1983'te sahranın en büyük göçebe kabilesi Tuareglerin Dallas'ın son bölümünü kaçırmamak için yıllık göçlerini 10 günlüğüne ertelemeleri" ilginç bir örnek oluşturmaktadır.
-Fikir akımlarıyla moda arasında çok güçlü bir bağlantı vardır. Unisex modasının temelinde de feminizm akımı yatmaktadır. Feminist hareket kadınları erkekleştirerek ve erkek iktidarına yönelik olarak getirdiği eleştirilerle erkekleri kadınlaştırarak unisex bir insan oluşturmaya çalışmaktadır. "Unisex moda" başlangıçta kadın giyimini erkeksi bir çizgiye sokarken 90'lı yıllarda durum tersine dönerek erkek giyimi kadınsı çizgilere büründürülmüştür. Parlak renkli ceket ve pantolonlar, süslü düğmeler, küpe takmaya kadar varan takılar, elde taşınan bond çantalar yerine omuza asılan efemine çantalar kadınsı çizgilerin erkek giyimindeki tahakkümüdür. Kadınsı giyim unisex giyim adı altında erkeklere sunulurken aslında erkekler iktidarı temsil eden erkeksi görüntülerinden arındırılmış olmaktadırlar.
-Turizmin modayı etkilemesi iki yoldan olmaktadır. Birincisi, moda mekanlar yaratılarak bu mekanlara gitmek bir statü haline gelmekte, dolayısıyla bu mekana gitmiş olmayı sembolize eden kıyafetler tatilden dönüldükten sonra giyilmeye devam edilerek elde edilen statü kent hayatında sürdürülmeye çalışılmaktadır. Turizmin modayı etkilediği ikinci bir alan, kitle turizmi dolayısıyla örf ve adetlerin zayıflaması ve bunun neticesinde giyim ve davranış değişikliklerinin daha kısa zamanda ve daha kolay olarak değişmesi olarak belirlenebilir.
-Dış kıyafet olarak Osmanlı kadınları, çarşafın ilk kullanım tarihi olan 1892 yılına kadar sokak kıyafeti olarak ferace ve yaşmak kullanmışlardır. Türk minyatürlerinde ilk defa yaşmaklı kadın minyatürüne Silvestre'nin 1680 tarihli albümünde rastlanılır. Yüzün yarısını kaplayan yaşmak Türkiye'de 17.asırdan itibaren kullanılmaya başlanmıştır.
-Gelin kıyafeti asırlar boyu pek bir farklılık göstermemiş ilk defa Avrupai tarz örnek alınarak dikilen beyaz gelinliği II.Abdülhamid'in kızı Naile Sultan giymiştir. Biçimi aynı olmakla beraber Naile Sultan'ın kırmızı değil de beyaz gelinlik giymesi tepkilere yol açmıştır.
-Avrupa muaşeret şekillerinin rağbet kazanmasını Ahmed Hamdi Tanpınar, azınlık tebaadan başlayarak yayıldığına işaret etmektedir. Azınlığın zevk değişiminde de çocuklarının Viyana, Paris, Venedik'e tahsil için gitmeleri etkili olmuştur.
-İlk defa II.Mahmut resmi dairelerde şarap içilmesine müsaade eder.
-Modanın güzelin tanımını "güzel modaya uygun olandır" diye değiştirmesinden sonra modanın yaratıcıları Batılılar olduğu için güzel kadın Batılı kadının fiziğine en fazla benzeyen kadın olarak tarif edilir.
-Milli modanın en hararetli savunucularından olan Halide Edip'in kendi kurduğu derneğe sadece İngilizce bilen kadınların üye olması gibi bir kaide koyması, Fatma Aliye ve Nigar Hanımın yerine göre alafranga yerine göre alaturkanın giyilebileceğini savunmaları değişen güzellik anlayışının sancılı bir kabulle karşılaşmasının ipuçlarını verir.
-İlk moda yasağı sayılabilecek olan 1725 tarihli fermanla kadınların uzun ve büyük yakalı parlak feraceler giymeleri yasaklanmıştır.
-I.Abdülhamid giyim israfını engellemek için 1776'da Osmanlı elbise nizamnamesini çıkartmıştır.
-1864 yılında açılan ilk kız sanat mektebi giyim-kuşamın Avrupaileşmesinde Avrupa modalarının yakından takip edilmesinde önemli rol oynamıştır.
-Batılılaşma kadın bedeni üzerinde iki noktadan önemli olmuştur:
1)Kadınlar sosyal hayatta yerlerini almadıkları müddetçe Osmanlı Devleti'nin gelişmesi mümkün olamaz.
2)Kadının sosyal hayattaki yerini alması ise ferace ve çarşaf ile gerçekleştirilemez.
Bu iki görüş İslamcıların dışında devrin aydınları tarafından benimsenmiştir.
-Devrin kadın dergileri ile günümüz kadın dergilerini ayıran en önemli husus o devirde şıklık ve güzel olmaya çalışmanın mübah fakat aşırısına gidilmesinin onaylanmayışıdır. Bu onaylanmayışta ekonomik sebepler kadar kadınların aşırı süslenme neticesi rüküş bir duruma düşmeleri de etkili olsa gerektir. Günümüz magazin dergilerinde "aşırı süslenmeye" karşı olumsuz bir tavır yoktur. Çünkü meşrutiyet döneminin doğu ile batı arasında kalmış tarz yokluğu günümüzde bütün dünyanın aynı şekilde giyindiği tek tip tarza dönüşmüştür.
-Avrupa modellerini Türk kadınları neden güzel taşıyamıyorlar? Edipler, şairler bu konu üzerinde yazılar kaleme alırlar. Yazar ve şairlerin güzellik o kadar baş meselesidir ki yapılan ilk güzellik kraliçesi yarışmasında jüri onlardan teşkil olunur. 1929 yılının jürisinde Abdülhak Hamit Tarhan, Halit Ziya Uşaklıgil, Cenap Şahabettin, Hüseyin Rahmi, Peyami Safa, Halit Fahri Ozansoy yer alır.
-Cumhuriyet dönemi kadın dergilerinde görülen kadına yeni bir toplumsal rol verilmesi onun melek sahibi olması yoluyla gerçekleştirilmeye çalışılırken; 1950'den sonra kadının meslek sahibi olarak statü kazanabileceği imajı ertelenerek doğrudan prestij kadının bedeni ve güzelliği üzerinde odaklanır.
-Modaya karşı çıkış başlangıçta gayr-i müslim kıyafetin giyilemeyeceği şeklinde dini bir tavırla engellenmeye çalışılırken zaman içinde bu tavır gücünü kaybeder. Moda kıyafetlerin hızla arttığı meşrutiyet döneminde modaya karşı çıkış biçiminden ziyade Avrupa'dan ithal edilen kıyafetlerin milli ekonomiye zarar verdiği üzerinde odaklaşır.
-Moda Latince, oluşmayan sınır anlamındaki "modus"tan gelmektedir.
-Genç olmanın bir mit haline dönüşmesi modernizmle birlikte yaşlı olgun insanın tecrübesinin fazla önemsenmiyor olmasıyla yakından alakalıdır.
İz Yayıncılık, 2018 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder