16 Mayıs 2025

OKUYUCU VELİNİMETİMİZDİR – FATMA BARBAROSOĞLU

-Canetti, modern dünyada özgürlüğe önem veren topluluklarda, özellikle ayakta durulan mekânların tercih edildiğini söyleyerek, İngilizlerin ayaküstü içki içilen yerlere neden rağbet ettiklerine açıklık getirir. Ayakta durmak, her türlü teşrifatı red etmektir. Bütün insanların ayakta durduğu bir toplulukta, ne karşılama ne de uğurlama olmayacağı için, topluluğa katılmakta yâda terk etmekte bireyler kendilerini özgür hissederler. Canetti, ayakta durarak gerçekleştirilen partilerde; kişiye kendisini başka hiçbir insana bağımlı hissetmeyerek yer değiştirme ve bu suretle, istediği her insanla kolaylıkla iletişime geçme imkânı tanındığı için özgürlük hissinin ön planda olduğunu söyler. (20)

-“Bugün Allah için ne yaptın?” sorusu, hayatını uhrevi referanslar eşliğinde sürdürmekte olan zihniyetin yerine geçen ve her gün kendisi için bir şeyler yaparak “ötekiler ”in arasından sıyrılmaya çalışan birey için, uhrevi olanı hatırlatmak ve vicdan muhasebesinde kendisini aklamak için türetilmiş “modern bir soru” olma özelliği taşıyor. Bu soru yaptığı her işi “ameller niyetlere göredir” ilkesiyle belirlemiş olan geleneksel dünyanın referanslarından kopuşu ifade eden, söze dökülmüş bir milat. Çünkü modern öncesi dünyada yaptığı her işi Allah rızası için yapmamış olmak günahtır. Hâlbuki “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusu gün boyu Allah için bir şey yapmamış olmayı normalleştirmekte ve Allah için hiç olmazsa bir şey yapmış kişinin kendisini dindar hissetmesini temin etmeye talip olmaktadır. Özellikle 70’li yıllarda yaygınlaşan ve bir posterin altında yer alan “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusu dükkânların, evlerin duvarlarını, otobüslerin camlarını süslemekteydi. Soru ilk anda referans sistemini uhrevi olan ile bağlantılandırmaya yönelik bir davet gibi görünse de, esasında dini bütün bir müminin asla vazgeçmeyeceği his ce davranış ilişkisini zedelemekteydi. (32-33)

-Nezaket, hayatın inceden inceye hissedildiği ve usul usul yaşandığı zamanlara uygun. Böyle bir çağ var mı? Her çağ kendini bir önceki çağdan daha hızlı ve daha farklı koyduğundan belki, bir önceki çağın daha nazik bulunması. (54)

-Farklılık, modern zamanların topluma karşı bireyi önceleyen seçiminden varlık bulup, statü verici konuma yükseldi. Ortaçağda dini hükümlerin herkesin nefsinde bir örnek karşılığı bulunması gerektiğine inanıldığından dış görüntünün iç dünyanın aynası olduğundan hareketle bütün inananların bir örnek olmasını isteyen bir anlayış vardı. Farklılık, iyi olandan güzel olandan sapmak anlamına geliyordu. Aklın yolu bir olduğuna göre bu yolun dışına çıkanlar, olsa olsa aklı olmayanlar olabilirdi. (62-63)

-“Güzel kadın yoktur, bakımlı kadın vardır” sloganı, kadınların bilincine yaratılışın bahşetmediği güzelliği paranın bahşedebileceği aldanışını yerleştirmiş oluyor. (67)

-1895 yılında “Astroloji bitti, artık tarihini yazabiliriz” diyen Parisli profesör, yeni bin yılda bitmek ne kelime adeta patlayan astrolojiyi görseydi epey şaşırırdı. 1975 yılında astrolojinin gördüğü ilgiden endişe duyan 192 bilim adamı bir manifesto yayınlayıp bu ilginin rasyonelliği öldüreceğini beyan ettiğinde, Paul Feyerabend, “Bilimin insanın geliştirdiği pek çok düşünme biçiminden biri olduğu, ama en iyisi olmadığı” gerekçesiyle manifestonun altına imzasını koymayı reddetmişti. Astrolojinin hızla yayılmasını dünyanın hızla değişmesine bağlayan Zeldin’e hak vermemek, bir çırpıda mümkün gözükmüyor gibi. O, astrolojinin modern dünyada gittikçe artan hükmünü, insanların gaybı bilme tutkularından ziyade karar verme zorluğu içinde bulunmalarına bağlıyor. (82)

-Olmak istediklerimizle olduklarımızın arasında bir uçurum yoksa eğer, sahip olduğumuz kimliklerin çeşitliliği zenginliktir. Olmak istediklerimizle, anılmakta olduğumuz ya da anılacağımız kimlikler arasındaki mesafe ümitsizliğimizi pekiştirir. (97)

-Yaratıcısı ile olan bağını gevşettikçe, insan daha yoğun olarak kimlik bunalımlarına giriyor. Kimlik nedir? Esasen kimlik tarifi yaparken, insanın kendi bedeni içinde şikâyetsiz olarak yaşayacağı duruma işaret eder. Kişi kendi bedeninde rahat edemedikçe, daha doğrusu beden ile ruh arasındaki dengeler kayboldukça, kendini huzurda hissetmek için yeni kimliklere ihtiyaç duyar. (97)

-Gören ve görülenin karşılıklı olarak yer değiştirme işleminin olmaması, görenin dünya ile arasına sürekli bir mesafe koyması, insanların birbirleri ile dayanışma ve kardeşlik duygularını öldürmekte. Televizyon ekranında görülen herkes bizim dışımızda, yabancılaştığımız bir nesnedir artık.(104)

-1920 yılında ilk defa askeri bando ile eşlik edilen Talat Paşa’nın cenazesinden bu yana, ölüm estetize edilmeye ve giderek eğlence unsurlarıyla karıştırılarak karşılanmaya çalışılıyor. (111)

-Eli kalem tutan her anne baba, sevaplarını ve günahlarını yazmalı bir deftere. Yapmak istediklerini… Yaptıklarını ve yapamadıklarını. Sözlü kültür muhatabına ulaşmak için derman bulamadığı bir zamanda tecrübelerimizi kâğıtlara armağan etmekten başka bir yol kalmıyor çünkü. (121)

İz Yayıncılık, 2010 basım, 3.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...