16 Haziran 2025

ASHAB-I KİRAM HAKKINDA MÜSLÜMANLARIN NEZİH İTİKADLARI - ÖMER NASUHİ BİLMEN

-Bazı zevada göre bir Müslümanın ashabtan olabilmesi için Resulullah'a mülaki olduğu zaman buluğ çağına erişmiş bulunması lazımdır. Fakat bu iddia doğru değildir. Buna nazaran Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin gibi genç zatların ashabtan sayılmamaları lazım gelir. Hâlbuki bunların ve emsalinin sahabeden olduklarında ittifak vardır. Hatta Rasulullah'ı Müslüman olarak görüp de sonradan irtidat ve irtihali nebeviden sonra tekrar ihtida eyleyen bir kimse de sahabeden sayılmaktadır. Eş'as ibn Kays ve emsali bu cümledendir. Bunların riayet ettikleri hadislerde "Mesanid" denilen hadis kitaplarına dercedilmiştir. Çünkü itibar hatimeyedir. Araya giren irtidat hadisesi, bilahare vuku bulan nedamet ve istiğfar sebebiyle affedilmiş bulunur. (38)

-Camiüssağirin muhaşşisi Allame Hafni merhum diyor ki:" Hadis-i Şerif'te beyan olunan 30 seneden sonra bir takım fitnelerin zuhurundan dolayı ümmetin umumuna tevelli eden zata "Melik" denir. Seyyidimiz Muaviye her ne kadar adil mahfuz ise de ona da bu isim verilir. Çünkü zamanında fitne zuhur etmiş, sünnet ile amel edilmemiştir. Melik odur ki, ya kendisi sünnet ile amel etmez veyahut ekndisi sünnet ile amel ettiği halde zamanında başkaları sünnet ile amel etmezler." (85)

-Şunu da burada kaydedelim ki, Ruhu'l-Beyan tefsirinde hakikaten pek güzel şeyler yazılmış olduğu gibi tefsir ile alakası olmayıp mücerret vaaz veya fazla malumat i'tal maksadıyle yazılmış tenkide, muhakemeye gayri mütehemmil şeyler de vardır. Bunların hepsini aynı hakikat telakki etmek caiz olmaz. (101)

-Hz.Muaviye'ye gelince bütün ehl-i sünnet uleması müttefiktirler ki, onun Hz.Ali'ye karşı muhalefeti bir içtihad neticesiydi. (106)

-Buğy denilen hareket bir içtihada, bir te'vile müstenit, veliyyülemrin gayri meşru zannedilen bir muamelesine karşı isyandan ibaret olduğu cihetle herhalde mezmum bir hareket sayılmaz ve sahibi ehl-i sünnetin cumhuruna göre tefsik edilmez. Kütüb-i fıkhiyemizde mufassalan yazıldığı üzere bağilerin haklarında da tamamen İslam hükümleri cari olur. Sonra Müslümanların arasındaki fitneye gelince bunu Hz. Muaviye'ye isnad etmek, tarihe karşı bir bühtandır. Malumdur ki, Müslümanlıkta ilk fitne, Hz.Osman'ın şehadetini intac eden ve ondan sonraki fitneleri doğuran Mısırlı, Basralı, Küfeli ihtilalcilerin vücude getirmiş oldukları fitne-i azimedir. (108)

-Sıffin vakasında Hz.Ali'nin fırkasından 25.000, Hz.Muaviyenin fırkasından da 45.000 kimse şehid düşmüştü. (114) Sıffin badiresinin yad edilip durması, Ashab-ı Kiram'dan bir kısmına adavet ve hakaret göstermek ve bu sebeple Müslümanların arasında tefrika düşürmek için öteden beri bahane ittihaz edegelmiştir. (115)

-Lanet ya müslim veya gayr-i müslim bir kimse hakkında vaki olmuş olur. Müslim hakkında lanetten maksat, kerametten o müslimin uzak bırakılmasından ibarettir. Gayri müslim hakkındaki lanetten murat ise onun alelıtlak kerametten, rahmetten, cemaatten tard ve ib'ad edilmesi demektir. (116) İmam Ali (kv) Hazretlerine şehadetlerinden sonra bizzat Hz.Muaviye'nin lanetle veya şebb-ü şetmde bulunmuş olduğu asla iddia edilemez. Zaten elimizdeki muteber tarih kitaplarında vesairede de buna dair bir sarahat yoktur. Hz. Muaviye'nin, Hz.Ali'ye karşı ne hayatında ne de şehadetinden sonra sebb ve la'net ettiğine dait ihticaca salih bir rivayet yoktur. (117)

-"Ulemayı, evliyayı katl veya bunlara sebb -kebairden ise de- küfür değildir. Meğer ki istihlal, istihfaf vechile olsun, Osman ve Ali(ra)'yi katledenlerin küfrüne ulemadan bir kimse kail olmamıştır. Ancak Hariciler Hz.Osman'ı katledenin, Rafızilerde Hz.Ali'yi katledenin küfrüne kail olmuşlardır." İmam Malik (124)

-Hz.Hüseyin'in şehadeti meselesine gelince Hz. Muaviye bundan dolayı mesul değildir. Bir kere bütün tarih kitapları müttefikan yazıyorlar ki Hz. Muaviye, hanedanı nübüvvete ve bilhassa Hz.Hüseyin'e riayet ve tanzim edilmesi için Yezid'e kati suretle emir ve tavsiyede bulunmuştu. Sonra Münahicüssünnede de beyan olunduğu üzere Yezid, Hz.Hüseyin'in katli için emir vermemişti. Mamafih farz edelim ki, Hz.Hüseyin'i Yezid şehir etmiştir, fakat oğlunun bu günahı Hz.Muaviye için bir günah olmaz. (132)

-Zalime karşı kimsenin zulmetmeğe hakkı yoktur. Zalimin bir cezası varsa o şer'i veya kanuni bir dairede tatbik edilir veya afvolunur. Yoksa herhangi bir kimsenin kalkıp da "şu zalimdir" diye ona söğüp saymaya, ona tecavüz ve hakaret etmeğe hakkı olamaz. (141-142)

-Diğer bir hadis-i şerifde de buyurulmuştur ki: "Ölülerinize sebb etmeyiniz, sonra dirilerimize eza etmiş olursunuz." Bu hadis-i şerif bazı zatların Ebu Cehil ve benzerleri gibi küfr üzerine ölmüş kimselere sebb ettikleri bir zamanda varid olmuştu. Bunlara sebb edenler, bunların Müslüman olan kariblerine eza etmiş olurlardı." Minhacüssünne- İbn Teymiyye (149)

-Bu hususa dair İhyaü'l-Ulum ile şerhinde mündemiç olan malumatı da hulasaten kaydedelim: "Eğer muayyen bir şahıs hakkında lanet, şer'an sabit ise onun hakkında lanet edilmesi caizdir. Ebu Cehle, Ebu Lehebe lanet edilmesi gibi. Fakat böyle olmayan muayyen bir kafire mesela: zamanımızdaki bir mülhide lanet edilmesi muhataralıdır. Çünkü olabilir ki o ihtida eder, taib ve müstağfir olur, indallah mukarreblerden olarak vefat eyler. Artık onun melun olduğuna nasıl hükmedilebilir? Böyle bir lanet onun küfür ve fısk üzere ölmesini istemektir. Bu adeta bir şahsın küfrüne, fıskına rızayı tazammun eder, küfre rıza ise küfürdür." (150)

-Vakı'a Ebulferec İbn'i-l Cevzi, Sadeddimn-i Taftazani gibi bazı zevat, Yezidin zulüm ve fıskını sabit addettikleri cihetle hakkında laneti caiz görmüşlerdir. Fakat bu, ehl-i sünnet mezhebinin ruhuna muhalif bulunmuştur. Bu zevatın hissiyata ve yaşadıkları muhitin tesirine mağlub olduklarına kanaat edilmiştir. (152)

-Hz.Ammar'ı bu harb badiresine kimler sevk etmiş ise şehadetine asıl onlar sebebiyet vermiş oldukları Hz.Muaviye tarafından dermeyan edilmiş, bu fikri doğru bulanlarda bulunmuştur. Her ne olursa olsun bugat (Baği'nin cem'i) adını alan Müslümanlar bundan dolayı ne İslam dairesinden çıkmış olurlar ne de kendilerini tahrike, tefsika kimsenin hakkı olabilir. (162)

Hisar Yayınevi, 2012 basım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...