14 Haziran 2025

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ HAYATIM VE HATIRALARIM - NUREDDİN BOYACILAR

-Molla Ali Efendioğlu Şükrü Bekirustaoğulları, Burdur'da 1305 Rumi, 1888 Miladi yılında doğmuş, erken yaşta askere alınmış (kendi ifadesine göre) 12 yıl er olarak askerlik yapmış. Balkan Harbi, Ruslara karşı Sarıkamış, I.Dünya Savaşı, Çanakkale ve İzmir'in kurtuluşunda bizzat yer almış ve bu savaşlarda yaralanmış. Dayım Halil ve amxam Nuri Efendiler de Ruslara karşı Kafkas Cephesi'nde şehit düşmüşler. (17) 1949 yılı Ramazan ayı gelince Oluklar Altı Mahallesi Camii imamı rahatsız olunca İl Müftüsü Ali Serdaroğlu Efendi bana görev verdi ve bu camide Ramazan ayı boyu istemeyerek Türkçe ezan okuyarak Türkçe kamet getirdim, bazı günlerde de cemaate namaz kıldırdım. (30) Bağımızın dışından bir ark geçiyordu. 5 adet kavak ağacımız, bağımızın duvar dibinde bulunurdu. Belediye, kavaklarınız arktan faydalanıyor diye kavaklar adedince yıllık vergi almışlardı. Belediyenin yaptırdığı yolda yürüdüğü için eşeğimiz içinde yıllık vergi ödetmişlerdi. (36) Burdur'da ilk defa 1948 yılında açılan Kur'an Kursu kapalı duran bir mescid idi. Burdur müftüsü Ali Serdaroğlu Efendi'nin izni ile açıldı. Burdur'a bağlı olan Yeniköy imamı hocam Hafız Ömer Gündüzalp naklen bu kursa tayin edildi. Kursta hatmimi tamamlayıp hafızlığa başladım. (40)

-132 yıl Cezayir'i istila eden kendi kültürünü yayan ve Fransız dilini okul ve resmi dairelerde mecbur eden Fransa'ya karşı Cezayirli mücahidan savaşı kazanmışlardı. Fransa'ya karşı savaşı kazanan Cezayirli bu mücahitleri Kahire'nin "Cize" semtinde ziyaret edip, onları tebrik ettiğimizde, çok memnun kaldırlar ve duygulandılar. Türkleri çok sevdiklerini dile getirdiler. "Osmanlı Torunları" diyerek bizlere sarıldılar, sevinç gözyaşları döktüler. Bir ispiyoncu tebrike giden talebelerin tamamını, sefarete bildirmiş ki, elçilikten iki gün sonra talebe yurduna tekdir yazısı gelmiş. Yazıda "Siz, bizden izin almadan(sanki biz sefarette memuruz) bu teröristleri nasıl ziyarete gider ve tebrik edersiniz?" ibaresi geçiyormuş. Çünü Birleşmiş Milletler Meclisinde Türkiye delegesi müstevli Fransa'yı desteklemiş ve Cezayir topraklarında Fransa'nın hakkı bulunduğu görüşünü savunmuştu. (Gazetelerde yazılıdır) Biz de yazıyı kaale almadık. Cevapta vermedik. Böylece konu kapanmış oldu. (71-72)

-Nasır, Ezher şeyhi olan Şeyh Mahmut Şeltut'u (Allah rahmet eylesin) makamına Abidin Sarayına çağırıyor, Ezher şeyhi saraydaki sekreterin odasında tam 3 saat bekletildikten sonra içeriye alınıyor. Abdünnasır ilk görüşmelerinde, sosyalist nizamdan bahsederek, Ezher şeyhini zor durumda bırakıyor. (86)

-Ali Yakub (Cenkçiler) Sultan Mahmut tekkesinde kalıyordu. Temiz kalpli ve saf bir hali vardı. Ali Yakub Ağabeyin ziyaretine gider, anlamadığımız müphem ibareleri sorardık, o da hemen çözüverirdi. O fazilet abidesi, dürüst ve temiz kalpli bir insandı. Ezher Usulu'd-Din Fakültesinde okumuş ve mezun olmuştu. Aynı zamanlarda Konyalı Mustafa Runyun ve Burdurlu Hamdi Kasaboğlu, İsmail Ezherli, Ahmed Davudoğlu, Osman Keskioğlu'da Ezher'i bitirmiş, Türkiye'ye dönmüşler ve Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri olmuşlardı. (130)

-Abdurrahman Gürses Hocaefendi, Ezher'de okumaya başlayan oğlunu görmeye geldiğinde, Abdülfettah Şa'şai, onu evinde misafir etti. Abdurrahman Hocaefendi, daha sonra Mısır makamını okumaya başlamıştı ve şivesine de alışmıştı. Ne yazık ki oğlu okumaya devam edemedi ve Türkiye'ye döndü. Hocaefendi oğlunu okutamadığına çok üzülmüştü. (149)

-1966 yılı askerden (Başkale'den) izinli olaeak İstanbul'a geldiğimde Erenköy'de oturan samimi dostum merhum İsmail Hakkı Şengüler kardeşime uğramıştım. Evlenmekten bahis açılınca: "Burada Erzurumlu temiz bir aile ile tanıştık. Şu anda hafızlık yapan bir kızları var, ona talip olalım, rahat edersin, ancak ben önceden bu işi onlara açmam ve rızalarını almam lazım, ama önce bir işe girmen gerekir" demişti. Daha sonra beni Erenköy İstasyonu yakınında ikamet etmekte olan bu büyük zata götürdü. Mahmud Sami Efendi beni görünce mütebessim bir halde "Nureddin Efendi işittiğime göre Ezher'de zahir ilimleri tahsil etmişsin. Ezher'de batın ilimlerden neler öğrendin?" deyince, ben "Efendim, batın ilimlerinde bir bilgim yok, yeteneğim de bulunmuyor" dediğimde o; "Batın ilimden de, nefis tezkiyesinden de nasibini alman lazımdır ki, o zaman zülcenaheyn kamil ve tam alim olursun" demişti. O tarihten, itibaren Ankara'dan İstanbul'a (1968) kayınpederlerime her geldiğimde mutlaka kendisine uğrar, elini öper ve duasını alırdım. Bendenize, Ankara'ya her gelenle her tanıdığıyla selam gönderirdi. Kendilerine bayram tebriği gönderdiğimde, kendi el yazısıyla tebrike cevap verirdi. Erenköy'deki bütün sohbetlerinde bulunmaya çalışırdım. (212-213)

-Kendisiyle 1995'te Isparta'da tanışmıştım. Gerçekten ilmen mesbu' bir alimdi. Doğulu hocalarda okumuş, onlardan icazet almış, Erzurum müftüsü Sakıp Efendi'den akaid dersleri okumuş. Sakıp Efendi: "Ben yaşlandım. Ankara'ya git geri kalanını Ömer Nasuhi'den tamamlarsın" demiş. Hacı Bayram Camii yakınında bir dükkanda, akaidi Ömer Nasuhi Bilmen'den tamamlamış. Suriye ve Suudi Arabistan'daki hocalardan ders almış. Engin bilgiye sahip olduğundan; kendisine ne sorulursa mutlaka cevap verir kaynağını da bulup gösterirdi. İlmi yönü çok ağır basıyordu. O yönüyle kendisini seçmiş ve saymıştım. İsmail Çetin Hocaefendi'ye İslami ilimlerde Doğu'da yetişen ilim ehlinin en geniş bilgiye sahip olanı diyebilirim. Ehl-i sünnet ve cemaat görüşünü bütün gücüyle savunur, onu yaymaya çalışırdı. Doğu usulü halka derslerini yıllarca devam ettirdi. Birçok talebeye icazet verdi. (285-286)

Tekin Kitabevi, 2013 basım, Konya. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...