-‘’Her iki dakikada bir çocuğun hastalık ya da açlıktan öldüğü ülkelerimizin bugünkü koşullarını yazmayı sürdürmek için kendimize bir de bizi ezenlerin gözüyle bakmamız gerek… Kitle ‘’bu’’ düzeni doğal, Tanrı buyruğu bir düzen olarak kabullenmeye alıştırılır; sistem vatanla özdeşleşir, öyle ki rejime düşman kişi hain ya da dış ülke casusu durumuna düşer… Bizim diktatörlerimiz –olsa olsa- kendilerine ait değil, yabancı bir büyük devletin uydusu olan bir vatanın yurtseverleridir.’’ Edvardo Galeano
-Seyirci olmakla unutkan olmak arasında bir ilişki kurulabileceğine inanıyorum. Seyretmenin başlı başına bir kanıksama eylemi olduğunu ise görüyorum.
-Tüm toplumu temellerinden sarsacak kadar önemli bir olay, toplumun harekete geçme hızından daha hızlı çalışan medya tarafından derhal tüketilir oldu.
-Olağanüstü silahların ve güçlü vücutların cirit attığı çizgi film kahramanları arz-ı ekran edildiğinden beri, cinayet işleyen çocukların sayısında inanılmaz bir artış kaydedildiğini biliyor muydunuz?
-Dünyayı komünizm’den korumak üzere(!) kurulmuş NATO şimdi İslam’da ısrar edenlerin Komünistlerden bile daha tehlikeli olduklarını açıklıyor. Ve bizdeki eski Komünist yeni ‘’sol-kemalist’’ muhbirler arkalarında hissettikleri ‘yeni dünya düzeniyle’ daha güçlü, ‘denize döktüklerimizden’ arta kalanlardan birinin televizyonunda İslam’a karşı kin dolu, nefret kışkırtıcı, dinden söz edene her kötülüğü mübah kılıcı kampanyalar yürütüyorlar. En az ırkçılık kadar iğrenç ve mantıksız kampanyalar…
-Gazete bünyesinden bir ağabeyimiz, eğer Süleyman Demirel, özel yaşamında da bir baba olsaydı belki de 12 Eylül’den önce o iktidardayken, ülkenin gençleri birbirlerini kurşunlayamazdı demişti.
-Anadolu’ya salınan derlemeciler, toplayabildikleri kadar türkü toplayıp radyo evinin İnönü fotoğrafları asılı odalarında türküleri birer birer ehlileştirmişlerdi. ‘’Aman kaklında yine boru sesi var/aman bu zalımların bizde nesi var/vurdular yavrum Muhammed’i/bugün bizim aşiretin yası var’’ bozlağını hiçbir zaman orijinal şekliyle dinleyememişti İnönü. Belki dinleseydi, ezan ve Kur’an’ı yasaklayacak kadar cüretkâr olamazdı. İktidarın en büyük silahı, tek parti döneminin sonunu hazırlamıştı.
-Adnan Menderes radyoyu 6 yıl bir megafon gibi kullanmıştı. Milliyet’i o kurdurmuştu. Basına dağıttığı yardım ve teşviklerin haddi hesabı yoktu. Ama aynı basın onu idam sehpasına götürecek şartların en müessir hazırlayıcısı oldu.
-Halkı uygun bir vasatta tutacak kadar Müslümanlık, yalnızca savunmasız bırakılmış kitlelere karşı hukuk, gayr-ı meşru rejiminin payidarlığı için gelmiş geçmiş tüm hukuk kurallarını hiçe sayacak örgütlü bir zorbalık.
-Hey gidi Çetin Özek ‘’Faşizm ve Devrimci Halk Cephesi’’ kitabıyla gençliğin bilincini ateşleyen Özek, şimdi Hürriyet Holding’in hukuk müşaviri. Faşizmin haklarını savunarak kazanıyor hayatını. Ya TİP’in kurucusu Ersin Salman? Şimdi Türkiyenin en çok kazanan reklamcısı. Genelevde piyanist olsa yanmazdım. Şimdi Hürriyet gazetesi promosyonu olan Ertuğrul Özkök, her devrin adamı Osman S. Arolat, işkencelerde sakatlanan ve şimdi ‘kürtçü’ olan Ertuğrul Kürkçü, resmî ideoloji hoparlörü Toktamış Ateş, gönüllü Fransız elçisi Murat Belge ve diğerleri… Türk solunun inanmışları öldürüldü, namuslu ve cesurları ‘islamcı’ oldu, ‘korkak bir karanlığa’’ koşullanmışları şizofren oldu, şarlatanları popülist, reklamcı, iş adamı, döviz-borsa spekülatörü yada hükümet ortağı oldu.
-Kim unutabilir 200’e doğru dergisinin ‘’Hz.Muhammedin cinsel yaşamı’’ başlıklı yayınlarını?
-‘’Ölmek, ölümü düşünmekten daha kolaydı’’ Peyami Safa
-‘’Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi / Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi’’ Yahya Kemal
-Adım adım benzeşen, geçişen, popüler tabirle globalleşen, birimizin kaderinin hepimizin kaderi olmaya başladığı dünyamızda; felaketler ve tehlikelerde en az yaygın kanaatler kadar ya da pop müzik kadar bulaşıcı.
-Batı’nın ‘’gözleri gözlerimize değince’’ ‘felaket’i olmakta ağlamaktadır.
Kaknüs Yayınları, 1997 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder