- 16.asırda sayıları 1500 olan çeşmeler, 1943 baskılı “Tanışık” kitabında 727 olarak tespit edilmektedir. (25)
-Bu çerçevede Üçüncü Boğaz Köprüsünün gündeme gelip gelmemesi son derece hassas bir konudur. Çünkü mezkûr köprü esas itibari ile kuzeyde kalan bu alanların içinden geçecek bağlantıları ile düşünülmemekte, bu tür bir projenin uygulamaya konulması ise elde kalan son yeşil alan bölgelerinin betonlaşması tehlikesinin beraberinde getirmektedir. (50)
-Ülkemizde tekel usulünün konduğu 1871 tarihine kadar tütüncü dükkanlarında tütünler terazi ile tartılıp, açık olarak satıldığından herkes alacağı tütünü önce muayene eder, sonra ihtiyacı kadar alırdı. Pek tabii o zamanlar öyle Tekel 2000, Marlboro, Camel gibi markalı hazır sigaralar olmadığından, tütüncü esnafı halkın Ramazanlık tütünlerini tıpkı sucuk, pastırma gibi önceden kıyıp hazır ederlerdi. (61)
- Bazıları tütünü ufalayarak burunlarına çekmeye başlamışlar, böylece enfiye alışkanlığı peyda olmuştu. Süleyman Faik Efendi mecmuasında anlatıldığına göre enfiyeyi önce Galata’da bir Musevi burun otu adı altında satmaya başlamış. Bu sözden türeyen burunot tabiri hala Arap aleminde enfiye için kullanılmaktadır. (61)
-Sarıyer’deki Çırçır deresinin bir adı da Güldere idi. Burada çok sayıda gül bahçesi bulunur, İstanbul halkı kestane suyu, fındık suyu, hünkâr suyu, çırçır suyu kaynaklarının bulunduğu bu vadiye mesireye gider, gül koklar, memba suyu içer, bülbül dinlerdi. 1880’den itibaren gülyağı ve gülsuyu elde etmek için Göksu deresi boyundaki çiftliklerde gül yetiştirmeye başlandı. (Hekimbaşı ve Çavuşbaşı çiftlikleri) 2.Abdülhamid’in mülkü olan Çavuşbaşı çiftliğinde yetiştirilen güllerden iyi gül yağı üretimi 1886’da yapılmıştı. 1970’lerden itibaren bu vadideki bölgelere İstanbul Belediyesi tarafından çöp dökülmeye başlandı ve gül bahçeleri sonunda çöplüğe dönüştü. (Hekimbaşı çöplüğü hatırlarsanız 28 Mayıs 1993 günü bu çöplük civarında vuku bulan gaz patlamasından 30 kişi hayatını yitirmişti) (167)
-Araba 16.asırdan başlayarak, o da haremdeki hanımların kullanımı için saray ahırına girebilmiştir. Bunlar öküzlerle çekilen, gayet süslü “koçu” adı verilen arabalardır. Harem hanımlarının mesirelere sık sık gitmeleri Lale Devri’nde fazlalaşmış ve koçu arabaları u devirde yaygınlık kazanmıştır. 3.Mustafa ve 1.Abdülhamid hayatlarında ancak birer kez arabaya binmiş padişahlardır. (169)
Dergah Yayınları, 2016 basım, 1.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder