-El-cünûn fünûn akalliha seb’ûn ev bel yezidûn = Delilik çeşitlidir; en az yetmiş türlü, belki de daha çoktur.
-Divane-râ kalem nîst = Delinin kalemi yoktur
-”Ezelden böyledir yâhû bize ser-name-i takdir / Kemal-i ten-dürüstiyle sıçın Tahir eder tathîr”
*Ser-name-i takdir: Takdiri mektubunun başlığı
*Kemal-i ten-dürüst: Tam bir vücut sağlığı, vücut sağlığının en iyi şekilde olması
*Tathir: Temizleme
*en-nadiru ke’l-madûm = nadir olan, yokmuş gibidir.
-Geçen mektubumda meşk ettiklerini yazdığım semazenlerden Şahab, Said, Arif Efendileri mübtedî mukabelesi oldu. Öbürleri hala çalışıyorlar. Allah vere de dönemiyoruz diye dönmeseydiler. Mevlevinin çivisi mi, Bektaşi’nin çabası mı diyorlar ki, ikisinin de suûbeti müsaviymiş. (68)
*suûbet: zorluk – mübtedî mukabelesi: semaı yeni öğrenenlerin ilk mukabelesi
-“Arz-ı ihlas u meveddet daima / Nûr-ı aynım kardeşim baki dua”
-“Neren çekmekte götün mü dem-â-dem nâr-ı sevdayı / Aceb bir kor mu düştü yaktı ol cây-ı safâ-zâyı /Sapından tut da çek aksın o nârı eylesin itfa / Canım bilmez misin kîrim gibi nafi tulumbayı / Hani evvelce sen hâba varırdın başını korken /Niçin mirim sabâh ettin bu şeb bu leyl-i yeldayı / Aceb yorgan kalın yoksa yatak sert olduğundan mı / Eğer öyleyse şâd et gel de zânû-yı temennayı/ Eğer za’fiyyetin varsa birazcık lahm-i zaid ye/ Sana gösterdim işte korkma tut sen bu müdavayı/ Diyorsun
gel dedim de gelmedin hala peki amma / Tutup çeksen atılmaz mı aceb bu kîr-i hercayi/ Cemil’im türrehâtınla edip tasdî’-i ser gayrı/ Bana encamı yazdırdın bu hezl-i ükte pirâyı”
Tahirü’l-Mevlevi’nin çile çıkarırken Cemil Efendi isimli dergâh mensubuna yazdığı şiir. (93)
*Cây-ı safâ-zây: Safa getiren yer
*İtfa: Söndürme
*Kîr: Erkeklik aleti
*Leyl-i yelda: Uzun gece
*Zânû-yı temenna: El ile selam verme dizi
*Lahm-i zaid: Hastalık sonucu vücutta çıkan fazla et
*Türrehât: Saçma sapan sözler
*Tasdî’-i ser: Baş ağrısı, başını ağrıtma
*Hezl-i ükte pirâ: İnce manalarla süslü hiciv, yergi
-Maâzallah rahmetin fıkdânında her yerde yağmur duasına çıkılıp yağmur yağması için dua edilir. Fakat rahmetin kesilmesi için dua edildiğini işitmemiştim. Lakin gördüm. Bursa’da bulunduğum müddet zarfında yağmursuz bir gün geçmedi. Seylâbden husûle gelen dereler epeyce evler yıktı. Köprüler sakatladı. Bunun üzerine bir gün Ulu Cami’de farzın akabinde herkes ayağa kalktı, âmin demeye başladı. Fakir aslını bilmediğim her duaya âmin diyenlerden olmadığımdan yanımdaki başı sarıklı bir âdeme sordum. Yağmurun yağmaması için olduğunu anlayınca âmin yerine sübhanallah demeye başladım. Tuhaf değil mi? (121)
*Mısdak: Uygun, yakışır.
*Afa’llahu anna: Allah affetsin
-Ben Mevlevilik ne demek olduğunu anlamamış olmalıyım. Dükkan açarak ticaretle meşgul olmaya heves ettim, birkaç kitap bastırdım. Resimli Gazete’nin umur-ı idaresini deruhde ettim. Fakat, kader buna müsaade etmedi. Gazetenin birinci nüshasını neşreder etmez –ki sana da yirmi tane göndermiştim, eğer postahaneden almadılarsa varmıştır- Nazif Sururi isminde bir hain-i tarik tarafından “Tahirü’l-Mevlevi umum Mevlevilerin mürevviç-i efkarıdır” yollu Mabeyn-i Hümayun’a bir jurnal takdim edilerek gazetenin külliyen tatil edilmesi için bulunan nüshalar müsadere, hatta neşretmekte bulunduğumuz Mecmua-i Medayih’in dahi neşrine mümanaat edildi. Muahharen masumiyetim tebeyyün etmiş olmalı ki bir defadan başka çağırıp sormadılar. Binaenaleyh ben de dükkanı kapatmaya mecbur oldum. (181)
*Mektuplar: 22 Nisan-10 Kasım 1895
13 Şubat-31 Mayıs- 10 Ağustos- 30 Ağustos- 26 Eylül- 14 Ekim 1896
18 Nisan- 15 Haziran- 22 Ağustos- 20 Eylül- 7 Kasım- 12 Aralık 1897
26 Eylül- 8 Ekim- 16 Ekim - 24 Ekim- 4 Kasım- 18 Kasım 1899 tarihli.
Akçağ Yayınları, 1995 basım. Hazırlayanlar: Cemal Kurnaz – Gülgün Erişen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder