16 Haziran 2025

PRATİK FELSEFENİN YENİDEN İNŞASI AHLAKİLİĞİN DOĞASI – ÖMER TÜRKER

-Modern Batı düşüncesinde ahlakın ontolojisi söz konusu olduğunda dikkate değer alanlardan biri, sosyolojidir. Bilindiği üzere sosyoloji, Sanayi Devrimi sonrasında ortaya çıkan yeni toplumun varlık zeminini yani ahlakını inşa etmek için geliştirilmiştir. Gelenek, otorite, statü, kutsal, emek ve yabancılaşma gibi kavramların derinlemesine ele alındığı bu bilim, asıl itibariyle yeni toplumsal düzende ahlaki değerlerin nasıl oluştuğu, bireysel ve toplumsal hayatın nasıl idame ettirildiği sorularına cevap vermek amacını güder. Tocqueville, Marx, Weber ve Durkheim gibi kurucu düşünürlerin inşa ettiği yeni çerçeve ve kavramlar dağarcığı, etkileyici bir tahlil gücüne sahip olmuş ve modern toplumsal düzeni çözümlemenin referansına dönüşmüştür. Lakin sosyal bilimler, sanayileşmiş toplumların değişim süreçlerini tahlile yoğunlaşarak değerden bağımsız bir olgu çözümlemesi yapar. (13)

-İnsanı diğer canlılardan ayıran ve “insani” nitelemesinde içerilen bir özellik vardır ki bu özellik yaşadığımız dünyada canlı veya cansız başka hiçbir nesne tarafından içerilmez: İnsanın kendisinin ve diğer varlıkların farkında oluşu. İşte bu varlık idrakinin kendisi fiziksel süreçlere indirgenebilir değildir. (19)

-Şu hâlde insana, insan adının verilmesinde içerilen en özel ve asli vasıf, onun kendisi ve başka nesnelerin var olduğuna ilişkin idrak ve farkındalığıdır. Kuşkusuz bu varlık farkındalığı, insana varlığın değişik durumları arasında tercih yapma imkânı bahşeder. Başka bir ifadeyle bu farkındalık insani öznenin belirli gayeler doğrultusunda eylemesine ve yapabileceği muhtemel fiillerden birini diğerlerine tercih etmesine imkân verir. (27)

-İnsan iradesiyle inşa edilen varlık alanında iyi ve kötü değerlemelerin tamamını içerecek şekilde ahlaki vasfından daha kapsamlı ve tümel bir vasıf yoktur ve insanın inşa ettiği varlık alanındaki bütün değer ifade eden vasıflar, ahlaki vasfının bir türevidir. (30)

-Ahlaki anlamın genel olarak insanların anlamakta en çok güçlük çektiği değişimi, toplumsal kimliklerin benimsenmesi seviyesinde gerçekleşir. Mesela bireysel olarak mütevazı ve uzlaşmacı bir kişi, bir cemaat, cemiyet, din, milliyet veya devlet söz konusu olduğunda mevhum veya mevcut muhatabını küçümseyen ve saldırgan bir kişilik sergileyebilir. Fakat bu tavrını ailesi, cemaati, cemiyeti, devleti, dini veya milliyeti adına büyük bir erdem olarak algılayabilir. Yine genel olarak insanlar bir kimsenin sahip olmadıklarıyla övünmesini bir erdemsizlik olarak algılar. Ama yukarıda sayılan toplumsal kimliklere mensubiyetten dolayı, söz gelişi, bir kimsenin bizzat kendisinin sahip olmadığı hasletlerle dini veya milliyeti adına övünmesi bir erdemsizlik olarak telakki edilmez. Hatta bunun bir erdemsizlik olduğu dile getirilse tepki yaratır. Çünkü bu türlü kimlik atıflarının bir topluluğun manevi şahsiyetini oluşturduğu düşünülür ve bu haliyle olumlu yönleri üzerinde durulur. Doğrusu “biz” şuurunun, böylesi bir birlikteliği sağladığı ve kişileri kendisinin bir parçası haline getiren şahs-ı maneviyi oluşturduğu da kabul edilmelidir. (54)

-Aklın araçsallaşması durumunun en acımasız sonucu, idrak eden öznede araçsallaşmayan gücün kalmamasıdır. Çünkü insani özneyi bütünleyen ve diğer güçleri araç olarak kullanabilen yegan güç, insana tanımını veren akıldır. Akıl araç haline geldiğinde öznenin bütünlüğü de araçsallaşır. (76)

-Zihindeki bir anlamın dışa mutabakatına “sıdk” (doğru), dışın zihindeki anlama mutabakatına ise “hak” (gerçek) denir. (Nasuriddin Tusi, Şerhul İşarat, Kahire, Dar-ül Mearif, 1992, III, 12) Dolayısıyla tahkik, doğruluk ve gerçekliği birlikte ifade eder ve esas itibariyle anlam ve gerçekliği buluşturma çabasıdır. (137-138)

Ketebe Yayınları, 2021 basım,1.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...