26 Haziran 2025

SONSUZ DİKKAT DAĞINIKLIĞI - DOMİNİC PETTMAN

-Nasıl ki Guy Debord’un Gösteri mefhumu sadece savaş sonrası medyada dolaşan imgelerin toplamını belirtmenin yanı sıra, artık zihnimizde derinlemesine yer etmiş imgeler üzerinden düşünme ve ilişkilenme biçimlerimizi ifade ediyorsa, “sosyal medya” da hayatımıza yeni girmiş iletişim araçları ve eğlence teknolojileri üzerinden aynı anda hem sınırsız hem de sınırlanmış etkileşim kurma biçimlerimizi adlandırmaktadır. Sınırsız, çünkü sosyal medyanın çizdiği çatallanan yollarda aynı seyri izleyecek iki kişi bulunamaz. (Her birimizin kendine has ilgi alanları ve etkileşimleri vardır). Sınırlanmış, çünkü bu ilgi alanları ve etkileşimler, ihtiyari ve itaatkâr ticaretin parlak ışığı altında toplanabilmemiz adına hepimizi bir araya getiren kabloları, uyduları, kanalları, siteleri, sunucuları ve uygulamaları elinde bulunduran (sayıları giderek azalmış) tüzel kişiliklerin belirlediği güzergahlarda yürütülür. (Günümüzde sosyal alım satımdan ziyade iktisadi alım satım tercih ediliyor ama pazarlamacılar, ikincisinin simülasyonunu üreterek birincisini canlandırabildiklerini kısa süre önce keşfetmiş durumda.) (11)

-Dikkat dağılması, rahatsız edici ya da başkalarının fark edilmesini istemediği bir şeyden uzaklaşmak değildir artık. Başka bir şey geçip gitsin ya da onunla yüzleşmeyeli diye “dikkat dağıtacak bir şey yaratma” meselesi de değildir. Daha ziyade tuzağın kendisi –yani, dikkat dağıtmak için tasarlanmış şey- dikkat dağılmasına yönelik zorunlulukla birleşmiştir. Bu yüzden, ırksal çatışmalar üzerine yapılan haberler dikkatimizi ırksal çatışmaların olası gerçekliğinden ve yansımalarından başka yöne kaydırmak için Miss America güzellik yarışmasının kasten yayınlandığı yirminci yüzyılda tasarlanmış propagandalardan daha incelikli bir propagandadır bu. Kabul ettiği ölçüde reddeden dikkat dağılmasının bu yeni biçimine karşı harekete geçmek daha zordur, zira kimse “medya”yı, “hakikat”i örtbas etmekle suçlayamaz. Aksine olayların devamlı ve bilinçli olarak şekillendirilmiş temsillerinin ta kendisi yine o olayları örtmek ve susturmak için kullanılmaktadır. (21)

-Dikkat dağılmasının anlamı, “farklı yönlere çekilmek” ya da dikkatin “parçalara ayrılması”dır. Kısa süre öncesine kadarsa bir delilik terimiydi. Bilgisayarlarımız paralel işlemcilerle birlikte geliştikçe, biz de beynimizi çoklu görev üstlenebilen unsurlara ayırarak gelişmek durumunda kalıyoruz. Ne var ki Apple’ın lansman takvimine göre sürümümüzü yükseltme çabamızın organik sınırları ve getirdiği kültürel hasarlar vardır elbette. (5.dipnot/ Bernard Steigler’in teknolojiyi bir farmakon –yani, hem bir hastalık hem de bu hastalığın devası- olarak yorumlamasına uygun düşecek şekilde, teknolojinin tam da teknoloji kullanımında görülen orantısız artışla oluşan semptomların incelenmesinde işe koşulduğunu görmekteyiz.) Asıl mesele dikkat dağılmasının hâkim biçiminin ne olduğu meselesi değil, söz konusu dikkat dağılmasının nasıl diyalektik biçimde özel tasarlanmış milyonlarca dikkat anından (ya da bunun tersinden) oluştuğudur. (31)

-Çağımızın interneti, Tim Berners Lee ya da Google’daki çocukların değil, para kazanma dürtüsünün Tanrı rolünü üstlendiği, usta işi bir “akıllı tasarım” örneğidir. Kulağa basit gelse de, işleyebilmesi için koca koca toplumların rızası ve yaratıcılığı gerekmektedir. Yeni uygulamalar için bilfiil kod yazmaktan yine aynı uygulamaları hevesle benimsemeye kadar çeşitli biçimlerde iştirak ederek, hepimiz “sisteme” katkıda bulunuyoruz. (39)

-Agamben’e göre canlı varlıklar “aygıtlarla” devamlı ve “günlük bir göğüs göğüse mücadele içerisindedir” (s.15), zira aygıtlar “canlı varlıkların hareketlerini, davranışlarını, görüşlerini veya söylemlerini öyle ya da böyle yakalama, yönlendirme, belirleme, önleme, şekillendirme, denetleme ya da ele geçirme kabiliyetine sahip hemen her şeydir” (s.14)(Giorgio Agamben, “What is an Apparatus?” and Other Essays içinde, çev: David Kishik ve Stefan Pedatella, Stanford: Stanford University Press, 2009) (9.dipnot/ Agamben’e göre dilin kendisinin bir aygıt olduğu düşünülürse, teknolojinin menfur tuzaklarından “kurtulmak” da, sözde insanlığımızı tümüyle reddederek, kurtarılmış hayvanlığımızın açıklığında, hiçbir şekilde yabancılaşmaya uğramamış bir duruma dönüp dolaşıp gelmekten başkaca bir şey olamaz. Dilsel olarak sömürgeleştirilmiş düşünceden azade, gelecekteki insan(-sonrası) hayvana dair kurulmuş bu düş, Agamben’in gerçekten de en sıkı teknoloji karşıtlarından biri olduğunu ortaya koymaktadır.) Artık telefonlarımızı konuşmaktan ziyade sosyal medya uygulamalarımızın sunucusu olarak kullandığımız da hesaba katılırsa, yanlış bir şevke kapılıp Debord’un deyimiyle “genel bir otizm” üzerinden hareket edişimizi lanetlemek için Agamben’in nedenleri azalmaktan ziyade artacaktır. (43-44)

-Özellikle iki bin yılından önce yetişkinliğe ulaşanlar için, sosyal medyayla ilgili asıl sorun gerçek olanın ortadan kaldırılmış olmasıdır. Sosyal medya, bu kuşağın pek çok mensubuna göre sorumluluğun tüm kaba ve şehvetli dolaysızlığıyla başkalığa yüklenmesi ya da terk edilmesidir. Başkaları içinse (ki elli yaş üstü pek çok internet düşkününün yanı sıra, teknolojiye kuşkuyla yaklaşan birçok genç de olduğu düşünülürse yaş ve kuşaklar konusunda çok da katı davranmamalıyız) ağ üzerinden kurulan etkileşimler “gerçek” iletişimin yerini tutan bir ilişki değil, kısmen özgürleştirici alternatif bir alandır: yani, tam da yüzeysel tamamlayıcılık özelliği dolayısıyla yüz yüze kurulan etkileşimin değerli bir tamamlayıcısıdır. (57)

-İnternette ne kadar çok paylaşımda bulunursak, karşılığında eşdeğer hiçbir şey almadığımızı hissettiğimiz için, ruh halimiz de bir o kadar olumsuz etkilenir. (19.dipnot/ Benjamin Fearnow, “Facebook Users Who Share Too Much Information More Lonely, Depressed”) Pikselli ufacık bir “beğen” ikonu kaygıların, umutların ya da anlamlı anların paylaşımında rol oynayan iyi niyeti ve medeni cesareti karşılayacak düzeyde bir toplumsal teyit sağlamaz. Sürü zekasının öteki mensuplarının “beş dakika önce miadını doldurduğu”nu düşüneceği bir bağlantı ya da hikâye paylaşma korkumuz da cabası. (İnternetteki yazılı olmayan pek çok kusurlu hareketten biri) Herkesin iki ay önce paylaştığı bir hikâyeyi ya da videoyu bilmeden paylaşırsak kişisel itibarımız yere çakılabilir. Çok önemli bir internet mimini görmediğimiz için sanal ortamda yaşanan “alelade” bir mikro olayı kaçırma ihtimaline karşı “akıştan gözümüzü ayırmamaya” yönelik baskı da bundan ileri gelir. (66-67)

-Ardımızda okunaklı (ve istifade edilir) veri izimizi bıraktığımız sürece dünyada kendimize ait bir yol açmaya çağrılırız. Sosyal medya kişiye özel kaçış hatlarına izin verir, hatta bu kaçış hatlarını teşvik eder; teşvik eder ki böyle seçenekleri öngörebilsin, sonra da devamlı bir kodlama işlemine tabi tutarak veri tabanına daha da iyileştirilmiş şekilde yeniden katabilsin. İnternet popüler imgelemin bir parçası haline gelmeden çok önce Roland Barthes’ın bize sunduğu içgörü buydu. “Her şeyden önce”, diye yazar Barthes, “iktidarın dayattığı ilk şey bir ritimdir (yaşam, zaman, düşünce, konuşma ritmi olarak her şeye dayatılan bir ritim”) (Roland Barthes, Nasıl Birlikte Yaşanır? Kimi Gündelik Uzamların Romansı Simülasyonları, çev: Necmettin Sevil, Sel Yay, 2009, sf:35) (71)

-Bugün bir şeyin taşıdığı değerin kendisi onun dijital görünürlüğü üzerinden belirlenmekte, veritabanında yer almayan her şey önemsizliğe ve hatta hiçliğe göz kırpmaktadır. Google ve diğer arama motorlarının ontolojisi budur. Bir “arama”dan çıkmazsan, bizatihi gerçekliğin sorgulanır. (Gerçek hayatta sohbet ettiğimiz birinin Facebook hesabı olmadığını itiraf edince birden bir hayaletle muhabbet ettiğimizi düşünmeye başlamamız sonucu yaşanan rahatsız edici duraksama da bundan ileri gelir.) (87)

-50.dipnot/ Birçoğumuzun internetten herhangi bir süre uzak kalmayı imkansız bulmasının nedeni, sosyal medyanın, kendisine ilişkin nefretimizi ve tahammülsüzlüğümüzü yayma kabiliyetidir tam da. Tıpkı uyuşturucularda ve diğer bağımlılık biçimlerinde olduğu gibi, aşırı internet kullanımında bir utanç sarmalı söz konusudur. (117)

-E posta ağaç kurtardığımıza dair teselli edici bir vehme kapılmamıza neden olur. Fakat e postaların iletildiği ağlara güç sağlamak için gerekli olan enerji de çevre katliamı sebebidir. Böylece bir kısır döngüye saplanırız. (95)

Sel Yayıncılık, 2018 basım, 3.baskı. Çeviren: Yunus Çetin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...