14 Haziran 2025

TASAVVUFİ AHLAK 2.CİLT – MEHMED ZAHİD KOTKU

-“ Cüneyd-i Bağdadi(ks) sülûkden fayda tahsili için 8 şart koşmuştur: Daima abdestli olmak – Halvete devam- Oruca devam- Sükûnete devam- Zikre devam – Hâyır ve şer bütün hataları gidermek – Temiz itikad ve tam bir teslimiyet ile kalbini mürşidine bağlamak – Allah’a ve mürşidine itirazı terk edib, kabz ve bastı Hâlık’den bilerek teslimiyyet göstermek.” Aziz Mahmud Hüdayi

-“Hakkı iyi bilenler, niyyetlerini tahsis etmedikçe hiçbir amele mübaşeret etmezler.” Aziz Mahmud Hüdayi

-“Tasavvuf, başından sonuna kadar iki şeyden ibarettir, biri: La ilahe illallah ile Cenab-ı Hakk’a terakki, diğeri de Muhammed’un Rasulullah ile şol âleme tenezzüldür. Terakki ruh ve sırra aittir. Âlem-i mülkde tenezzül, şeriat ve tarikate riayetle olur.” Aziz Mahmud Hüdayi

-“Allahu Teâla’ya yol, mahlûkatın nefesi adedincedir. Her biri bir yolla Hakk’a erişir” Aziz Mahmud Hüdayi

-İlk tasavvuf ile şeriatı cem eden İmam Kuşeyri’dir.

-Tasavvufta mürid, sahib-i vakt olan kişidir; mutasavvıf ise, hal sahibi olandır. Müntehiye gelince nefsine sahip ve hâkim olan kişidir. Bunların indinde en makbul olan şey nefeslerini boşa kaçırmamaktır, denilmiştir.

-Hakkı bilmek insanın kendisini bilmesine bağlı ise de Allah’ın kâmil ve halis kullarından himmet almak suretiyle faydalanmak, imkân buldukça onların hizmetlerine koşmak hayır dualarını almak elbette insanı onlar gibi yapabilir.

-Sure-i Bakara 114, 152; Sure-i Ahzab 35, 41, 43; Sure-i Al-i İmran 41; Sure-i Rad 28; Sure-i Dehr 25; Sure-i Müzzemmil 8; Sure-i Ankebut 45; Sure-i Nisa 23; Sure-i Cum’a 11; Sure-i Nur 32, 34; Sure-i Münafikun 9’uncu ayetlerinde Cenab-ı Vacib-ül-vücud zikretmenin lüzumu ve faydası ve bu zakirlerin Hak Teâla indinde makbul ve Memduh kullar olduğu bildirilir.

-İbn-i Abbas(ra) Hazretlerinin rivayetlerinde, “Resul-i Ekrem(sav) Hazretlerinin zaman-ı saadetlerinde nâs, farz namazların arkasından yüksek sesle zikr ederlerdi. Bizde bundan, namazdan ayrıldıklarını, yani namazın bittiğini anladık” demişler ve bu hadisi de İmam Buhari (rh.a) Sahihinde zikr etmiştir.

-Yine Buhari Hazretlerinin Ebu Hureyre(ra)den bir rivayetinde, kulun gerek zşkr-i hafisi ve gerekse zikr-i cehrisi hakkında, Hak Subhanehu ve Teâla, “Kulum beni gizli zikr ederse bende onu gizlice anarım. Eğer cehr ile cemaatle zikr ederse ben onu, ondan daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikr ederim” diyerek her ikisini de taltif buyurmuşlardır.

-İmam Nevevi(rh.a) Hazretleri fetvasında, zikr-i cehrinin meşru’iyyetine ve mendup olduğuna fetva vermiş ve belki de zikr-i hafi’den efdaldir, demiştir.

-Sahih hadislerde, eshab-ı kiram hazretlerinin eserlerinde ve mezheb sahibleri olan imamlarımızın ve fukahanın kavillerine göre ulema-i kiramın, salih kişilerin ana ve babaların, adil hükümdarların, şer’an ellerinin öpülmesi caiz görülmüşdür.

-Her namazın arkasından çekdiğimiz 33 tesbih, tahmid, tekbirlerle; misafirliğe giderken, yemek yerken, su içerken, nikah kıyılırken, şiddet ve felaket ve kuraklık zamanlarında, hastalık ve ölüm halinde, Cum’a günü ve gecesi, yeni ay görülünce iftar zamanında, Hacc ve umre zamanında; bir mariz, bir felaket görüldüğü ve buna benzer hallerde yapılan zikirlere “zikr-i mukayyed” derler. Yani, bu zikirler öyle zamanlara mahsusdur. Lakin mutlak zikrin hiçbir zaman, mekan ve hadiselerle alakası yokdur. Onu kişinin Hakk’a kurbiyyet kastıyla her yerde, her zaman yapması matlubdur, hatta yolda yürürken, otomobilde, trende, vapurda, otururken, yatarken hatta uyuyuncaya kadar yatakta bile zikrullah ile meşgul olmaya ‘zikr-i mutlak’ derler.

-Zikirde teşbih kullanmak caizdirve bid’at de değildir. İbn Cevzi, teşbihin müstehab olduğunu beyan eder.

-Sabah namazından sonra efdal-i amel, yani amellerin en efdali, işrak vaktına kadar zikrullah ile meşgul olmakdır. Hâlbuki bazıları Kur’an okumayı efdal saymışlarsa da, bu hususda varid olan hadis-i şeriflere muhaliftir.

1)Hazret-i Ebi Ümame (ra) rivayet eder ki: Rasulullah (sav) Efendimiz buyurdular ki: “Her kim sabah namazını cemaatle kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar zikrullah ile meşgul olarak namazgâhda oturur, sonra kalkıp iki rekât namaz kılarsa, o kimse hac ve umre sevabına nail olarak kalkar”

2)Enes ibni Malik(ra)’den rivayet olunur ki: “Her kim sabah namazını cemaatle kılan da, sonra güneş doğuncaya kadar (yani işrak vaktine kadar) Allahu Tealayı zikr eder, sonra kalkıb iki rekât namaz kılarsa (ki buna işrak namazı denir) o kimse tam bir hac ve umre sevabı kazanır” bu hadisi Tirmizi hasen olarak zikreder.

-Abdestsiz namaz olmadığı gibi, istiğfarsız da gönül temizliği olmaz. Gönül temiz olmayıonca da zikrullahın tesiri olmaz. İstiğfarın azı yokdur. Çoğuna da hudud yokdur. Fakat 100’den aşağı kalmamak lazımdır.

-Resul-i Ekrem (sav)Efendimize bir kere salavat-ı şerife getirene, Cenab-ı Vacib’ül- Vücud hazretlerinin taraf-ı sübhaniyesinden on misli ile mukabele edeceği (Müslim’in hadis-i sahihinde) zikr edilmişdir.

-İmam Nesai’nin hadisinde ise bir salavata 10 rahmetle veraber, 10 seyyiesinin silineceği ve derecesinin 10 kat artırılacağı beyan olunmaktadır.

-Günde 1000 kere salat-ü selam getirenin cennetteki yerini görmeden ölmeyeceği gibi, kalbi ferah ve sürur içinde bütün zulmetlerden salim olduğu halde, sayısız ilahi nimetlere mazhar olacağı da ayrıca bildirilmektedir. Bilhassa Cuma günü ve gecesini hele hiç unutma. O günlerde yapacağın salatü selamların diğer günlerdekinden çok daha feyizli ve bereketli olacağından şübhen olmasın.

-Mesela; memleketimizde Alevi denilen zümreyi ne kadar ihmal etmişiz. Bunların çocuklarını daha küçük yaşlarda iken yatılı mekteplere alıp okutmak, dinini dünyasını iyi ve gerçek bir eğitimle öğretmek ve bunlara vakt-i saadette olduğu gibi, müellefe-i kulübe verilen yardımlara benzer yardımlarla ehl-i sünnet itikadına ısındırıp bağlamak mümkün iken, hiç alaka gösterilmemiş, onlarda ecdatlarından gördükleri gibi kalmışlardır.

-Halvetten maksad ise, kalbi tamamiyle bütün çirkin ve kusurlardan ve manevi pisliklerden temizleyib, kalb aynasını güzelce cilalandırmak ve vahid-i hakiki olan Allah Zülcelalin zikriyle meşgul etmektir. Bu suretle Hak ile ünsiyyeti artırmak, halvetten çıkdıkdan sonra da bu hali muhafaza edebilecek hale gelmektir.

-Ebu Talib el-Mekki (rh.a) Hazretleri 10 seneden fazla şehre inmemiş, Mekke dağlarında ot yemekle ta’ayyüş etmiş. Bu yüzden vücudu adeta yeşile boyanmış. Sonra şehre gelmiş: Kutûl Kulüb adlı eserini yazmışdır. Onda der ki: “Kişi, sadık mürid olamaz taki halvetteki ibadetinin halavet, tad, lezzet, kuvvet, kudret ve neş’esini duymadıkça ve arttırmadıkça” Yani dış âlemde iken duymadığı lezzet ve reşatı, halvet halinde mutlaka duyması lazımdır.

-Edeb aklın dıştan, hûzun içden görünüşüdür.

-Tevbenin hakikatinin sırları da üçdür: Takvasını izzetten temizlemek, günah ve hatalarını unutmakdan kurtarmak ve daima ettiği tevbesinden de tevbe etmekdir.

-Sultan-ı Enbiya (sav) Efendimiz: ”Üç şey vardır ki kurtarıcıdır (münciyat), üç şeyde vardır helak edicidir (mühlikat)” buyurmuşlardır.

Münciyat: Gizli ve aşikârda Allah’dan korkmak, rıza ve gazab halinde Hakk’ı söylemek, zenginlikde- fakirlikde iktisada riayet etmektir.

Mühlikat: İttika-ı heva (nefsin arzularına tabi olmak) ve suhh-u muta’ (hasisliği tabiat edinmek) ve icab-ül mer’i bi nefsihi (kişinin kendini ve ibadetini beğenmesi)dir. Bu üçüncü hal hepsinden fenadır.

-İmam Şafii(ra) buyurdular ki: “Bir kimse din kardeşine gizlice nasihat ederse onun nasihatı halis olur. Eğer aleni nasihat ederse, onu rezil ve ona hakaret etti demekdir.”

-Teheccüd namazı 12 rekâttır. En azı ise 4 rekâttır. Yasin suresini ezbere bilenler için bu süre ile kılmak efdaldir. Değilse, ihlas, kafirun gibi diğer sürelerle de kılınır. Teheccüdün vakti, gecenin sülüsü ahiridir, yani geceyi üçe bölersek, üçüncü bölümün başlarıdır.

Seha Neşriyat, 1988 basım, 5.baskı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...