16 Haziran 2025

TÖVBE YENİDEN BAŞLAMAKTIR – SEYYİD ŞENEL İLHAN

-Acziyet bir idraktir. Ve hissedilmeyi bekler. Oysa çok enteresandır ki günümüz insanı günah işlerken kendinde varlık gördüğü gibi günahlarının affı konusunda da kendinde varlık görmektedir. Bunun anlamı şudur: Affedici olan Allah(cc)’tır. İnsan ise yalvarıp yakaracak ve Rabbi karşısında acizliğini ifade edecektir. Oysa insan kendinden dahi sakladığı ve kendini dahi kendine küçük hissettiren günahlarını kendisi affetmediği gibi, Rabbinin de affetmeyeceği düşüncesine sahiptir. Oysa Allah(cc) Rahman’dır, Rahim’dir, merhametliler merhametlisidir. Bu nedenle “kul” günah işlese de Allah (cc) affedicidir. (22-23)

-Nitekim tövbe, ancak tövbe sahibinin, tövbenin ne demek olduğunu bilmesiyle sahih olur. (27)

-Evvelki günahlardan mahcup olmak ve hali hazırda Allah’tan(cc) utanmak, aşktan daha ziyade kavuşturucu müstakim bir yoldur. Allah(cc) korkusu ve O’ndan haya etmek, insanı tövbeye sevk eder. Eğer bu iki basamak olmazsa, kul tövbeye muvaffak olamaz. Ehl-i Kemal’in sohbeti kalbe inabe ve isticabeyi celb eder. Zira ehl-i kemalden korkmak veya utanmak, haya ve korku makamına vesile olur. (28)

-Büyük ve küçük günahlardan korunup, affolunduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de 146 ayet bulunan, Rasulullah (sav) Efendimiz günde yüz defa tevbe ettiğini bildirerek, tevbe etmek için illa günaha düşmek gerekmediğini açıkça gösteriyor. (35)

-Nefsin tabiatında olmayan insanların hiçbir zaman yapmayacağı, düşünemeyeceği şeyler ne Kur’an-ı Kerim’de ne de Hadis-i Şeriflerde geçmez. O halde içki, zina, livata vs. gibi yasak edilen ne var ise hepsi sahip çıkılmaz ise, nefsin ve şeytanın insana yaptırabileceği imkân ve ihtimal dahilinde olan şeylerdir. Toplumda sapıklık olarak bilinen günahlar diğer günahlar gibi normal gelmese de aslında normal gelmesi gereken günahlar olduğunu bilmek, böylece kendimizi affetmeme ve ümitsizliğimize kucak açma hastalığından kurtulmak en önemli ilacımız olacaktır. (38)

-Öğrenilmesi gereken bilgileri öğrenmek müridin vazifesidir. Onunla amel etmek de müridin vazifesi, ibadetlerde ihlası elde etmesine yardımcı olmak hakiki manada kulluğun şuuruna vardırmak da mürşidin vazifesi. (52)

-Her zaman iddia ettiğimiz, ispatından da geri kalmadığımız bir mesele vardır. O da tasavvufun İslam’la eşit olduğu meselesi. Kim bunun aksini iddia ederse yanlış yola girmiştir. Kim şeriatta olmayan bir şeyin tarikatta olacağını sanıyor veya iddia ediyorsa yanlış yola girmiştir. (55)

-İnsanlar yaratılış olarak birbirlerinden çok çabuk etkilenen canlılardır. Nitekim “üzüm üzüme baka baka kararır” veya “kömürcünün yanında durana ya isi ya pisi bulaşır” gibi sözlerde de atalarımız bu etkileşimi vecizeleştirmişlerdir. Bu etkileşimin psikoloji ilminde ismi aynileşme, tasavvuf ilminde inikastır. (69)

-Rabıtanın bu şekline uygun olarak Allame Sehab İbn-i Hacer, Semai şerhinde, Tenvir’ül Halek fi Ruyetin Nebiyy’il ve’l-Melek kitabında diyor ki: “İbn Abbas (ra) rüyasında Rasulullah Efendimizi gördü daha sonra da Peygamber Efendimizin zevcelerinden birinin yanına gitti. Orada ona Rasul-i Ekrem’in aynasını gösterdiler. Aynaya bakınca kendinin değil Rasulullah Efendimizin suretini gördü. (71)

-Rabıtanın yapılışı iki türlüdür. Birincisi mürşidin suretini hafızada saklamak şeklindedir. Buna suri veya şekli rabıta denir. İkincisi ise hayali rabıtadır. Mürşidin; ahlakını, kemalatını, büyüklüğünü hatırda tutmaya ve o davranışlarına ittibaya çalışmaya hayali rabıta veya manevi rabıta denir. Minah’ta; Seyyid Sıbğatullah’il Arvasi Hz.lerinin şöyle dediği yazılıdır: “Rabıta şekillerinden hayali rabıtayı, şekli rabıtaya tercih ederler, menfaatin hayali rabıtada olduğunu” buyururlardı. (73)

-Zaten “pişmanlık tövbedir” sözü bir hadis-i şeriftir. Pişmanlık kalpte ve ruhi insani de bir kıpırdanışın, silkelenişin eseridir. Peygamberimiz (SAV) “günde yetmiş defa günah işleyen ve yetmiş defa tevbe eden yine günahında ısrar etmiş sayılmaz” buyuruyor. Bu hadis-i şerifin, haşa yalama ahlaklı ahmak insanlar için söylendiğini sanmayalım. Onlar yedi bin yedi yüz yetmiş defa da tövbe etseler yine günaha düşerler. Hadisi şerifteki mana, defalarca aynı günahı işleyebilecek yapıda olan birinin nefsine yetmiş defa tövbe ettirebilecek delikanlılığı, dirayeti gösterebilmesidir. Ve böyle insanlar, her defasında samimiyet ve elemle pişman olup kendisi ile mücadele edebilecek yapıda olanlardır. (80)

- “Kundak bir gün öleceklerin sarıldığı kefen, kefen ise bir gün doğacakların sarıldığı kundaktır” (90-91)

-Bugün içinde bulunduğumuz yanılgılardan birisi de şüphesiz İslam’ı öğrenmeyi ve yaşamayı basite almamızdır. Niye basite alıyoruz? Çünkü bize göre kulaktan duyma bilgilerle İslam yaşanabilir sanılıyor. İslam’ı öğreten de ehliyet aranmaması da bunu gösteriyor. Herkesin bu konuda konuşmaya kendini salahiyetli görmesi ise aslında İslam’ı küçük gördüğümüzün bir başka delili olarak da karşımızda duruyor. Evet, İslam dini inanan herkesin dini olduğuna göre herkes onu öğrenmek ve uygulamak hususunda bir hoca gibi kendini mesul hissetmeli. Ama onu anlatmak ve insanları manevi hastalıklarından kurtarmak noktasına gelince o işi ancak ehil olan yapmalı. (102)

-Tahareti olmayanın cesedi temiz olmadığı gibi rabıtası olmayanın da kalbi temiz olmaz. Çünkü rabıta kalpten her şeyi çıkarır, atar. Rabıta olmazsa o kalpte çok şeyler var. Onlar masiva ile kirlenmiştir. Paslanmıştır. (110)

-İmam Gazali gibi bazı alimlerce gaflet içinde zikir hoş görülmemişse de son devrin en büyüklerinden Gavs-ı Azam Seyyid Abdülhakim Hüseyni Hz.leri “Zikirsiz gaflettense, gafletle zikir evladır” buyurarak her halükarda zikre devamı tavsiye etmişlerdir. (112)

-Nefsi tezkiye etme işini Allahu Teala umuma değil Cuma Suresi 2.Ayet-i Kerime’de Rasulullah (sav) Efendimize verdiğini beyan ediyor. Demek ki sahabenin nefsini yine sahabenin kendilerinin tezkiye etmediğini, Rasulullah(sav) vesilesiyle tezkiye edilmiş olduğunu Kur’an-ı Kerim açıklıyor. (122)

-Dolayısıyla tevekkül ediyoruz diye tembelliğe dalan, yemeden içmeden kesilen, sebepsiz evlenmeyi terk eden insanların hallerini dervişlik sanmak, bunu İslam’a yamamaya çalışmak, cehaletin ve din düşmanlarının oyununa gelmek ve Hristiyanlık adeti olan ruhbanlığı İslam’ın rüknü sanarak bid’at karanlıklarına dalmak demek olur. (125)

-Kalbin Allah sevgisi dışındaki her şeye (masivaya) yönelmesinin günahların temeli olduğunu ve günahların da Allah-u Teala ile kulları arasındaki perdeler olduğunu bilmek gerekir. Yine günahlardan hicap duymak ve ondan tiksinmeyi başarabilmek de Allah’a isyan kokusu duyulan günahları terk etmeyi kolaylaştıracaktır. Günahtan tiksinmemek Allah korkusunu ve sevgisini kalpten siler. (138)

-Şerefli bir soydan geldikleri için Ehl-i Beyt’e Allah için muhabbet etmek mezhebimizde yani Hanefi mezhebinde vaciptir. Şafiilere göre ise farzdır. (155)

Feyz Yayınları, 1999 basım, 3.baskı. (İlk baskı:1997)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...