06 Ağustos 2025

HATIRLA BENİ HAFIZA VE UNUTMA ARASINDA DİJİTAL DEVRİM - DAVİDE SİSTO

-Önceleri Facebook'u geleneksel okul yıllıklarının elektronik bir uyarlaması olarak ortaya çıkaran Zuckerberg, genel olarak sosyal ağları tanımlayan üç birleşik eyleme de şekil verilmiştir: kapalı bir sistem içinde kamuya açık ya da yarı kamuya açık bir profilin oluşturulması, bağlantı kurulan diğer kullanıcıların bir listesinin çıkarılması ve aynı sisteme üye olan diğer kişiler tarafından oluşturulan bağlantılar listesini görme ve bu liste boyunca gezinme imkânı. Bu üç bileşik eylem; bireyi kamusal alanda radikal bir şekilde yeniden konumlandırabilen, bir "ayrıntı" ve "büyük toplumsal mekanizmadaki küçük, değiştirilebilir bir dişli" olmaktan çıkarıp "kişinin kendi ilişkiler ağının merkezine" koyan web tabanlı bir hizmeti kullanmamızı sağlar. Genellikle web 1.0'dan web 2.0'a geçişin temel nedeni olarak kabul edilen bu yeniden konumlandırma, Facebook ile de yakından ilintilidir. (25-26)

-Facebook, sosyal ağlar çağının gerçek başlangıcından ziyade geri dönüşü olmayan bir noktayı imler; tek biyolojik benliğin birçok dijital benliğe bölünmesi sürecini hızlandıran ve hesaplanamaz miktarda veriyle hazımsızlık noktasına kadar beslenen enformasyonel ruhlarımızın ilerlemeci gelişimini desteklemektedir. (26)

-Özünde Zuckerberg, önceki tüm icatların temel güçlü noktalarını bir araya getirerek bunları tek bir varlık haline getirmiş ve yıllar içerisinde paralel olarak gerçekleşen dijital devrimlerden faydalanarak iletişimsel potansiyellerini daha da güçlendirmiştir. Facebook'un aşamalı gelişiminin lehine çalışan unsurlar; her şeyden çok, yirminci yüzyılın ilk on yılında mobil cihazların doğuşu ve gelişimi ile 23 Nisan 2005 saat 20.27'de San Diego hayvanat bahçesindeki fillerin hortumları üzerine on dokuz saniye süren ve şu anda yetmiş milyon izlenme sayısına ulaşan video ile hizmete giren YouTube'dan başkası değildir. Nerede olursanız olun, bir bilgisayarın önünde oturmak için ayırabileceğiniz zamanla kısıtlı olmaksızın çevrimiçi dünyaya girme fırsatı, YouTube'un "Kendinizi Yayınlayın" sloganıyla da bir araya gelince, gerçek bir medyatikleşme sürecinin, şimdiye kadar birbirinden ayrı tutulan çevrimdışı ve çevrimiçi dünyaların kademeli ve kararlı bir şekilde bütünleşmesinin ve sosyal ağların farklı kuşaklar arasında yayılmasının önünü açmıştır. (49)

-İçinde bulunduğumuz, paylaşılan tutkular çağı; çevrimiçi dünyaya kısıtlı erişimin iki koşulun (daha fazla boş zaman ve daha makul telefon ücretleri) yerine getirilmesine bağlı olduğu zamanlara kıyasla çok daha radikal antropolojik, kültürel, sosyal ve siyasi değişimlere yol açmıştır. Gerçek ve sanal, çevrimdışı ve çevrimiçi dünyalar arasında hala katı bir ayrım ve farklılaşma olduğu hususunda ısrara devam eden her türlü dijital teknoloji anlayışı kesinlikle modası geçmiş bir nitelik taşımaktadır. (60)

-Web'i aktif olarak kullanan herhangi biri bundan böyle geçmişi sadece kendimize anlattığımız bir hikâye ya da zihnimizin bir simülasyonu olarak göremez. (63)

-Çok kimlikli bir varlık olarak insan kavramında içkin olan temel sorun, kopyalarının orijinal psikofiziksel varlıkla tamamen özdeşleştirilmesidir. Çoklu dijital kimlikler, her bir bireY için bir ikame ya da alternatiften zİyade bir uzantıyı ya da tamamen yeni bir fırsatı temsil etmektedir. Varlığımızı genişlettiklerini ama onun yerine geçmediklerini kabul ettiğimiz sürece, çok sayıda dijital kimlik arasındaki sanal ziyafet, arkadaş edinmek için bir başka fırsat olabilir. (76-77)

-Otobiyografik anlatı söz konusu olduğunda söz konusu kurumu -kısmen örtüşmelerine rağmen- birbirlerinden ayrışan "anlatan ben" ile "anlatılan ben" arasındaki diyalektikte görebiliriz. İlki yalnızca ikincisinden daha erken bir zamanda var olmakla kalmaz, aynı zamanda hafızada yeniden işlenmesi ve anlatısının nesnesi olan bir döngü ya da evrimin de sonunda yer alır. Yaşamın kesintisiz akışı; anıların ve unutulmuş şeylerin, hayal kırıklıklarının ve travmaların durmaksızın birikmesini sağlarken "anlatan ben" ile "anlatılan ben"in tam olarak örtüşmesini de engeller. "Anlatan ben", "anlatılan ben"in bilmediklerini zaten bilir ve gelişiminin yeniden inşası ve temsili sırasında hayatını tarafsız bir tavırla okuyamaz. (99-100)

-Yaşanmış bir deneyimin hikayesini birden fazla kez tekrarladığımızda, başlangıçtaki hafızamızı hikâyeyi yeniden anlattığımız zamanların hafızasıyla örtüştürme eğiliminde oluruz. Bunu yaparken (zaten zayıf olan) ilk hafızayı; deneyimi aktarmak için tercih edilen belirli kelimeler ile hikayemizi dinledikten sonra araya girerek düşünce ve yorumlarını sunan kişilerin etkileşimleri de dahil olmak üzere, tekrarın hafızasıyla bozarız. (113-114)

-Bugün unutmayı, zayıflayan otobiyografik hafızanın yerine nesnel bir arşiv ve dolayısıyla mutlak bir hatırlama koyarak yenmek ne kadar mümkün görünüyorsa, kişisel anıları sahibinden bağımsız hale getirerek ölümden kaçınmak da o kadar makuldür. (126)

-Bir yanda sevdiğimiz birinin ölümüyle ortaya çıkan acıyı hafifletmek için geride kalan tüm izleri silme ihtiyacı duyarken, diğer yanda kendimizi sonsuza dek yok olmanın dehşetinden korumak için varlığımızın kanıtlarını gündelik olarak kaydetmeye ve biriktirmeye yönelik kişisel dürtümüz var. (163)

Ketebe Yayınları, Mart 2025 basım, 1.baskı. Çeviren: Murat k. Murat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...