-Facebook,
sosyal ağlar çağının gerçek başlangıcından ziyade geri dönüşü olmayan bir
noktayı imler; tek biyolojik benliğin birçok dijital benliğe bölünmesi sürecini
hızlandıran ve hesaplanamaz miktarda veriyle hazımsızlık noktasına kadar
beslenen enformasyonel ruhlarımızın ilerlemeci gelişimini desteklemektedir.
(26)
-Özünde
Zuckerberg, önceki tüm icatların temel güçlü noktalarını bir araya getirerek
bunları tek bir varlık haline getirmiş ve yıllar içerisinde paralel olarak
gerçekleşen dijital devrimlerden faydalanarak iletişimsel potansiyellerini daha
da güçlendirmiştir. Facebook'un aşamalı gelişiminin lehine çalışan unsurlar;
her şeyden çok, yirminci yüzyılın ilk on yılında mobil cihazların doğuşu ve
gelişimi ile 23 Nisan 2005 saat 20.27'de San Diego hayvanat bahçesindeki
fillerin hortumları üzerine on dokuz saniye süren ve şu anda yetmiş milyon
izlenme sayısına ulaşan video ile hizmete giren YouTube'dan başkası değildir.
Nerede olursanız olun, bir bilgisayarın önünde oturmak için ayırabileceğiniz
zamanla kısıtlı olmaksızın çevrimiçi dünyaya girme fırsatı, YouTube'un
"Kendinizi Yayınlayın" sloganıyla da bir araya gelince, gerçek bir
medyatikleşme sürecinin, şimdiye kadar birbirinden ayrı tutulan çevrimdışı ve
çevrimiçi dünyaların kademeli ve kararlı bir şekilde bütünleşmesinin ve sosyal
ağların farklı kuşaklar arasında yayılmasının önünü açmıştır. (49)
-İçinde
bulunduğumuz, paylaşılan tutkular çağı; çevrimiçi dünyaya kısıtlı erişimin iki
koşulun (daha fazla boş zaman ve daha makul telefon ücretleri) yerine
getirilmesine bağlı olduğu zamanlara kıyasla çok daha radikal antropolojik,
kültürel, sosyal ve siyasi değişimlere yol açmıştır. Gerçek ve sanal,
çevrimdışı ve çevrimiçi dünyalar arasında hala katı bir ayrım ve farklılaşma
olduğu hususunda ısrara devam eden her türlü dijital teknoloji anlayışı kesinlikle
modası geçmiş bir nitelik taşımaktadır. (60)
-Web'i
aktif olarak kullanan herhangi biri bundan böyle geçmişi sadece kendimize
anlattığımız bir hikâye ya da zihnimizin bir simülasyonu olarak göremez. (63)
-Çok
kimlikli bir varlık olarak insan kavramında içkin olan temel sorun,
kopyalarının orijinal psikofiziksel varlıkla tamamen özdeşleştirilmesidir.
Çoklu dijital kimlikler, her bir bireY için bir ikame ya da alternatiften zİyade
bir uzantıyı ya da tamamen yeni bir fırsatı temsil etmektedir. Varlığımızı genişlettiklerini
ama onun yerine geçmediklerini kabul ettiğimiz sürece, çok sayıda dijital
kimlik arasındaki sanal ziyafet, arkadaş edinmek için bir başka fırsat
olabilir. (76-77)
-Otobiyografik
anlatı söz konusu olduğunda söz konusu kurumu -kısmen örtüşmelerine rağmen-
birbirlerinden ayrışan "anlatan ben" ile "anlatılan ben"
arasındaki diyalektikte görebiliriz. İlki yalnızca ikincisinden daha erken bir
zamanda var olmakla kalmaz, aynı zamanda hafızada yeniden işlenmesi ve
anlatısının nesnesi olan bir döngü ya da evrimin de sonunda yer alır. Yaşamın
kesintisiz akışı; anıların ve unutulmuş şeylerin, hayal kırıklıklarının ve
travmaların durmaksızın birikmesini sağlarken "anlatan ben" ile
"anlatılan ben"in tam olarak örtüşmesini de engeller. "Anlatan
ben", "anlatılan ben"in bilmediklerini zaten bilir ve
gelişiminin yeniden inşası ve temsili sırasında hayatını tarafsız bir tavırla
okuyamaz. (99-100)
-Yaşanmış
bir deneyimin hikayesini birden fazla kez tekrarladığımızda, başlangıçtaki
hafızamızı hikâyeyi yeniden anlattığımız zamanların hafızasıyla örtüştürme
eğiliminde oluruz. Bunu yaparken (zaten zayıf olan) ilk hafızayı; deneyimi
aktarmak için tercih edilen belirli kelimeler ile hikayemizi dinledikten sonra
araya girerek düşünce ve yorumlarını sunan kişilerin etkileşimleri de dahil
olmak üzere, tekrarın hafızasıyla bozarız. (113-114)
-Bugün
unutmayı, zayıflayan otobiyografik hafızanın yerine nesnel bir arşiv ve
dolayısıyla mutlak bir hatırlama koyarak yenmek ne kadar mümkün görünüyorsa,
kişisel anıları sahibinden bağımsız hale getirerek ölümden kaçınmak da o kadar
makuldür. (126)
-Bir
yanda sevdiğimiz birinin ölümüyle ortaya çıkan acıyı hafifletmek için geride
kalan tüm izleri silme ihtiyacı duyarken, diğer yanda kendimizi sonsuza dek yok
olmanın dehşetinden korumak için varlığımızın kanıtlarını gündelik olarak
kaydetmeye ve biriktirmeye yönelik kişisel dürtümüz var. (163)
Ketebe
Yayınları, Mart 2025 basım, 1.baskı. Çeviren: Murat k. Murat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder