-Jane
Jacobs konuyla alakalı mühim bir noktaya dikkat çeker: Sokak kavşakları
birbirinden çok uzağa yapıldığında, mahalle olma hissini oluşturan şey ortadan
kalkar, yani insanların izlediği yollar birbiriyle çakışmaz. İki cadde arasına
inşa edilen blok apartmanların oluşturduğu genişlik yüzünden insanlar
birbirlerinden o kadar uzak kalıyorlar ki şehirdeki yollardan karmaşık havuzlar
oluşturabilmelerine izin verilmiyor. Bu geniş bloklar, insanları otomatik olarak
ancak nadiren kesişen güzergahlara yönlendirir, böylece coğrafi açıdan
birbirine çok yakın görünen farklı güzergahların harita üzerinde incelendiğinde
birbirine erişimlerinin etkin bir biçimde engellenmiş olduğu görülür. (36)
-Ne
zaman ki mekanik yeniden üretim çağı nesnelerin giderek daha da hızlı bir
şekilde eskimesine neden oldu, işte o zaman birçok Avrupalı, enerjisini daha
önce benzerine rastlanmamış bir anıt tutkusuna vakfetmeye, benzersiz ölçeklerde
halka açık müzeler kurmaya başladı. (38)
-Anıtlar
ile unutkanlık arasındaki ilişki karşılıklıdır: unutma tehlikesi anıtların inşa
edilmesine, anıtlar ise unutkanlığa yol açar. Hatırlanmak istenen şeyi bir anıt
biçimine sokmak hatırlama yükümlülüğünden kurtulmak içinse; bunun sebebi,
anıtların yalnızca bazı şeylerin hatırlanmasına izin verirken, bir çeşit
ayrımcılıkla diğerlerinin de unutulmasına neden olmasıdır. Anıtlar, geçmişi
hatırlamamızı sağladığı kadar onu saklar da. (39)
-Birçok
modern maddi pratiğin kültürel unutkanlık süreciyle bağı vardır. Bu pratiklerin
süreç içerisinde nasıl işlediğini inceleyebilmek için dört farklı zamansallık
kategorisini birbirinden ayırmamız gerek. Burada zamansallık derken kişinin
zaman deneyimini yapılandırmada çok önemli bir yeri olan düzenlenip
kurumsallaştırılmış zaman çizelgelerinden bahsediyorum. Birbirinden ayırt etmek
istediğim zamansallık kategorileri: emek sürecinde zaman, tüketimde zaman,
kariyer yapılarında zaman, enformasyon ve medya üretiminde zaman. Her bir
kategoriyi açımlarken, özel bir zamansallık türü olan modern zamansallığın,
kendisine uygun düşen bir kültürel unutkanlık biçimini ce tarihin kısaltılmış
bir halini zorunlu kıldığını ileri süreceğim. Bunu dışında, ortaya iki doğal
sonuç daha çıkacaktır. Birincisi, her bir zamansallık kategorisi birbirinin
içine geçmiş zamansallıkların akışını daha da hızlandırmak üzere diğer
zamansallık kategorilerini güçlendirir; yani sistematik bir kültürel unutkanlık
biçimi üreten şey bunların toplam etkisidir. İkincisi, zamansallıklardan
hiçbiri onları oluşturan kendilerine özgü mekansal boyutlar kavranmadan
anlaşılamaz. Modern dünya devasa bir emek sürecinin ürünüdür; buna rağmen
modernitenin unutturduğu ilk şey o emek sürecinin kendisi olur. (47)
-Mekânın
üretilebilmesi için gereken emek sürecini unutma eğilimi çok yaygındır. Böylesi
bir unutkanlık, "yerin gücü" ya da "mekânın ruhu" gibi çok
sık kullanılan bazı deyişlerde açıkça görülebilir. Fetişizm burada tekrar
karşımıza çıkar; çünkü bu deyişleri kullanarak, yerlerin-şehirlerin,
mahallelerin, semtlerin, bölgelerin- onları yaratanlardan bağımsız nedensel
güçlere sahip olduğunu ima ederiz. Ne ki, yerler asla sabit uzamsal varlıklar
değil; değişim içindeki toplumsal süreçlerdir. (58)
-Sabit,
sorgulanamayan hükümlerin eski gücünü yitirdiği bir çağda, hayattaki anlık özelliklerin
oyun sahası genişliyor, geçmişten kopmuş olmak ise dikkati şimdiki zamana
odaklıyor. Kişilerin içsel ritmi, izlenimlerin değişebilmesi için molaların her
zamankinden daha kısa sürmesini zorunlu kılıyor, sigaralar purolardan daha
hızlı içilebiliyor; daha hızlı olan bu tempo, karşı konulamaz bir şekilde zaman
sınırlarını, başlangıçları ve bitişleri, gelişleri ve gidişleri zorluyor. Moda
ise bu eğilime çok daha dar zaman aralıklarıyla cevap verir, çünkü moda olan
bir şeyin her yere nüfuz etmesi, moda olmanın anlamını temelden sarsar. Geçmiş
ile gelecek arasındaki daima geçici olan eşiğe tüneyen moda, en azından
zirvedeki yerinin keyfini çıkardığı süre boyunca, şimdiki zamanın güçlü bir
şekilde hissedilmesini sağlar. Bir şey şu an moda olduğu için modadır,
"modayı takip eden biri" olabilmek içimn gardırobumuzu sürekli olarak
yenileyerek "zamanın gerisinde kalmamamız" gerekir. Moda olacak bir
kitap yazabilmek için iki see sonra piyasanın nerede olacağını anlamaya
çalışıp, o yeri hedeflememiz gerekir. Moda olan şey ne kadar hızlı ortaya
çıkmışsa, o kadar hızlı ortadan kaybolur, zira moda olan şeyin kısa ömürlü
cazibesi, ölümünün tohumlarını da eker. Modanın birçok kısa ömürlü küçük ürünün
ölümünü hızlandırdığı bir çağda, kişiler gelecekte gerçekleşeceği kesin bir
şeyden bahsetmekte güçlük çekiyorlar: kendi ölümlerinden. Modadaki yenilik aşkı
ile ölüm üzerine konuşma tabusu arasında ters bir oran vardır. (67)
-Sanayileşmenin
daha erken bir aşamasında, işteki zaman disiplininin içselleştirilmesi
zorunluyken, günümüzdeki aşamada tüketimin zaman çizelgesinin içselleştirilmesi
gerekli görülüyor. Çalışma süresi denetim altında tutulurken, iyi yağlanmış bir
makine durumunda olmayı arzulayan insanlara ihtiyaç vardı. Şimdi ise her
gördüğünü isteyen bir çocuk durumunda olmaya hevesli insanlara ihtiyaç var.
Metalar üretildikçe, arzular onların tuzağına düşürülüyor. Arzuları metaların
tuzağına düşürebilmek ve metaların hızlı bir şekilde satılabilmesini sağlamak
için tüketim nesnelerini kendi içlerinde sıraya dizerek, düzenli aralıklarla
onların tanıtımını yapabilecek bir medya sistemine ihtiyaç vardır. (69-70)
-Önceki
nesillerin çocukluk hayallerine anlam veren şey, yetiştirildikleri geleneksel
dini değerlerken, "çocukların günümüzdeki yetiştirilme süreci, basitçe
çocukların zihin dağıtmasına indirgeniyor", çünkü nesnelerin tek bir nesil
süresince köklü bir biçimde şekil değiştirdiği bir dünyada, ebeveynler
çocuklarına nasihat veremez oldular, çocuklarsa gittikçe kendi başının çaresine
bakmak zorunda kaldılar. (72)
-Tekrar
etmek gerekirse, tarih kısaltılmış olarak algılanmaya, kültürel bellek ise
silikleşmeye başladı. Büyük ve ironik bir geri dönüş yaşıyoruz: insanların
artan ömrü, kariyerlerinin kısalan ömrü yüzünden mahvoluyor. İnsanlar
hatırlarında kalan şeyleri, kariyer yapılarında uygulamaya sokamadıkları için
hatırda kalan o şeylerin artık hiçbir hükmü kalmıyor. (83-84)
-İnsanların
şimdilerde paradoksal bir biçimde bellek konusuyla bu kadar meşgul olmasının
kısmi nedeni, yeni bir düşünce tarzı kazanıp onu enformasyon yükü artan bir
dünyanın karşısına koyarak planlı bir şekilde yürüttükleri bir kültürel ihraç
uğraşı, iletişim yükünün süreçlerini yavaşlatma çabasıdır. (84)
-Hegel,
günlük gazete okuma eyleminin modern insanın sabah duası olduğunu söylerken
yeni bir ritüelin ortaya çıkmakta olduğunu öngörmüştü; yıl boyunca her gün
yinelenen bu ritüelin katılımcıları, sergiledikleri bu tüketim davranışının
binlerce, hatta milyonlarca insan tarafından da tekrarlandığını biliyordu.
Hegel, gazetenin modern bir ritüel olarak işlev göreceğini öngörürken, Walter
Benjamin'e göre gazeteler, geleneksel biçimlerden farklı olarak, önceki
tekrarları yansıttıkları için belleği güçlendirmek bir yana bellek kaybına
neden olurlar; zira haber bildirme konusundaki gazetecilik ilkeleri -haberin tazeliği,
kısalığı, kolay kavranabilirliği, farklı öğeler arasındaki bağlantısızlık-
haberi yapılan olayı, okurların duygusal deneyimine derinlemesine etki
edebileceği, böylece duygusal zamanlarına girebileceği alandan izole eder. (87)
-Televizyon
seyircisi zamanı kısaltılmış olarak algılıyor, çünkü daha önce bilginin
iletilebilmesi için kat edilmesi zorunlu uzamsal mesafeye bağlı olan zaman
ilkesi hükmünü kaybediyor. Artık haberler tanık olunmuş olaylar biçiminde
değil, eşzamanlı olarak tanık olunan olaylar biçiminde naklediliyor. (89)
-Bilgisayar
kullanımı zamanı hızlandırarak bireyleri bir hiper-şimdiki zamana, yani aşırı
bir çabukluğun içine çeker; bu çabukluk, izleyicinin dikkatini hızla birbirini
takip eden mikro ölçekli olaylara odaklayarak, çok kısa bir zaman öncesini bile
"gerçek" olarak tahayyül edebilmeyi daha da zorlaştırır, çünkü
şimdiki zaman, geçmişteki nedenlerden bağımsız, sınırları dar bir zaman aralığı
olarak tecrübe edilmeye başlanır. (92)
-Şehirlerin
büyüklüğündeki bu muazzam değişimin nedeni her şeyden önce ikamet edilen yer
ile çalışılan yerin fiziksel olarak birbirinden ayrılmasıydı. İş ile evin sıkı
birlikteliğinin terk edilerek iş yeri ile ikamet edilen yerin farklı kümelere
yerleştirildiği yeni bir mekansal düzenlemeye geçilmesi on dokuzuncu yüzyıl
İngiltere'sindeki büyük çaplı sanayileşmenin ana özelliklerindendi. (104)
-Arabalar,
sokağın bir toplanma yeri olma özelliğine zarar vererek topografiyi yeniden
yapılandırır. Bir sokakta yaşayan insanlar arasındaki sosyal etkileşimin
seviyesi, sokaktaki trafiğin yoğunluğu ile doğrudan alakalıdır, dolayısıyla
arabalar ortaklaşa kullanılan sosyal alanı tüketip, şehrin insanları birbirine
bağlayan sosyal yapısını zayıflatır. Arabalar hareket edebilmelerine izin
verebilecek işlevselliğe sahip alanlar gerektirir; yani söz konusu alanlar,
arabaların serbestçe hareket edebilmelerine izin vermedikleri sürece herhangi
bir anlam ifade etmezler. Bunun sonucunda şehrin dokusu ikiye bölünür. İlki,
yalnızca tek bir işleve sahip şehir alanlarıdır. İş sahaları, sanayi bölgeleri,
mesken banliyöleri, toplu konutlar, alışveriş merkezleri, otoparklar, çevre
yolları, altgeçitler ve etrafında yalıtılmış makineler olan arabalar bu
kategoriye aittir. İkinci kategori ise Michael Walzer'ın deyişiyle şehrin
"açık görüşlü" alanlarıdır. Hareketli meydanlar, pazarlar, canlı
sokaklar, kaldırımdaki kafeler ve parklar bu kategoriye aittir. İlk kategoriye
ait alanlarda telaş içindeyizdir. İkinci kategoriye ait alanlarda ise öteki
insanların mevcudiyetinin daha çok farkındayızdır, hatta işi daha da ilerletip
onlarla dostça sohbetler bile edebiliriz. Şehir topografisinin arabalar
tarafından yeniden şekillendirilmesi demek, ikinci kategorideki alanların
birinci kategoridekiler tarafından durmadan ve amansızca gölgelenmesi demektir.
(51.dipnot/ R.Rogers, Cities for a Small Planet, Basic Books) (113)
-Refah
görüntüsünün oluşmasını sağlayan başlıca etken bol bol tüketim maddesi ve giysi
barındıran geniş departmanlı mağazalardır; çarşılar ile alışveriş merkezleri bu
olağanüstü verimliliğin doğasını oluşturan ikinci etmenlerdir. İnsanları
sistematik ve düzenli bir tüketime yönlendiren günümüze ait telkinler, on
dokuzuncu yüzyılda kırsal nüfusu sanayide çalışmaya yönlendiren eski
telkinlerin bir uzantısıdır. Durumu kültürel bellek açısından değerlendirdiğimizde
ise önemli olan şey tüketim maddelerinin bolluğu değil, daha ziyade
ömürleridir. (122)
-İnsan
yerleşiminin boyutlarının artması, hızın üretilişi ve kurulu bir çevrenin
defalarca kasti olarak yıkılışı herkesi etkisi altına alan, yaygın ve güçlü bir
kültürel amnezi yaratır; kapitalist üretim süreci de bahsettiğimiz bu üç
sürecin sırayla ortaya çıkmasına neden olur. Modernite ya da en azından
kapitalist üretim sürecinin ekonomik genişlemesiyle temsil edilen bu bileşeni,
kültürel amneziyi kazara değil, tabiatı gereği zorunlu olarak üretir.
Unutkanlık kapitalist üretim sürecine içkindir; bu durum kapitalizmin yaşam
alanlarına ilişkin bedensel deneyimlerimiz ile bütünleşir. (124)
Sel
Yayınları, 2012 basım, 1.baskı. Çeviren: Kübra Kelebekoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder