06 Ağustos 2025

MODERNİTE NASIL UNUTTURUR - PAUL CONNERTON

-Eric Hobsbawn'a göre ise, "geçmişin yıkımı, daha doğrusu kişinin şu anki deneyimlerini önceki nesillere bağlayan toplumsal mekanizmaların yıkımı, yirminci yüzyılın son dönemlerindeki en karakteristik, en esrarengiz olgulardan biridir. Yüzyılın sonunda yaşamış birçok genç kadın ve erkek, içinde yaşadıkları zamanın ortak geçmişi ile herhangi bir organik bağı bulunmyan bir tür daimi şimdiki zaman içerisinde büyüdüler." (2.dipnot/ Aşırılıklar Çağı: Yirminci Yüzyıl, Everest Yayınları, Çev: Yavuz Aloğan) (12)

-Jane Jacobs konuyla alakalı mühim bir noktaya dikkat çeker: Sokak kavşakları birbirinden çok uzağa yapıldığında, mahalle olma hissini oluşturan şey ortadan kalkar, yani insanların izlediği yollar birbiriyle çakışmaz. İki cadde arasına inşa edilen blok apartmanların oluşturduğu genişlik yüzünden insanlar birbirlerinden o kadar uzak kalıyorlar ki şehirdeki yollardan karmaşık havuzlar oluşturabilmelerine izin verilmiyor. Bu geniş bloklar, insanları otomatik olarak ancak nadiren kesişen güzergahlara yönlendirir, böylece coğrafi açıdan birbirine çok yakın görünen farklı güzergahların harita üzerinde incelendiğinde birbirine erişimlerinin etkin bir biçimde engellenmiş olduğu görülür. (36)

-Ne zaman ki mekanik yeniden üretim çağı nesnelerin giderek daha da hızlı bir şekilde eskimesine neden oldu, işte o zaman birçok Avrupalı, enerjisini daha önce benzerine rastlanmamış bir anıt tutkusuna vakfetmeye, benzersiz ölçeklerde halka açık müzeler kurmaya başladı. (38)

-Anıtlar ile unutkanlık arasındaki ilişki karşılıklıdır: unutma tehlikesi anıtların inşa edilmesine, anıtlar ise unutkanlığa yol açar. Hatırlanmak istenen şeyi bir anıt biçimine sokmak hatırlama yükümlülüğünden kurtulmak içinse; bunun sebebi, anıtların yalnızca bazı şeylerin hatırlanmasına izin verirken, bir çeşit ayrımcılıkla diğerlerinin de unutulmasına neden olmasıdır. Anıtlar, geçmişi hatırlamamızı sağladığı kadar onu saklar da. (39)

-Birçok modern maddi pratiğin kültürel unutkanlık süreciyle bağı vardır. Bu pratiklerin süreç içerisinde nasıl işlediğini inceleyebilmek için dört farklı zamansallık kategorisini birbirinden ayırmamız gerek. Burada zamansallık derken kişinin zaman deneyimini yapılandırmada çok önemli bir yeri olan düzenlenip kurumsallaştırılmış zaman çizelgelerinden bahsediyorum. Birbirinden ayırt etmek istediğim zamansallık kategorileri: emek sürecinde zaman, tüketimde zaman, kariyer yapılarında zaman, enformasyon ve medya üretiminde zaman. Her bir kategoriyi açımlarken, özel bir zamansallık türü olan modern zamansallığın, kendisine uygun düşen bir kültürel unutkanlık biçimini ce tarihin kısaltılmış bir halini zorunlu kıldığını ileri süreceğim. Bunu dışında, ortaya iki doğal sonuç daha çıkacaktır. Birincisi, her bir zamansallık kategorisi birbirinin içine geçmiş zamansallıkların akışını daha da hızlandırmak üzere diğer zamansallık kategorilerini güçlendirir; yani sistematik bir kültürel unutkanlık biçimi üreten şey bunların toplam etkisidir. İkincisi, zamansallıklardan hiçbiri onları oluşturan kendilerine özgü mekansal boyutlar kavranmadan anlaşılamaz. Modern dünya devasa bir emek sürecinin ürünüdür; buna rağmen modernitenin unutturduğu ilk şey o emek sürecinin kendisi olur. (47)

-Mekânın üretilebilmesi için gereken emek sürecini unutma eğilimi çok yaygındır. Böylesi bir unutkanlık, "yerin gücü" ya da "mekânın ruhu" gibi çok sık kullanılan bazı deyişlerde açıkça görülebilir. Fetişizm burada tekrar karşımıza çıkar; çünkü bu deyişleri kullanarak, yerlerin-şehirlerin, mahallelerin, semtlerin, bölgelerin- onları yaratanlardan bağımsız nedensel güçlere sahip olduğunu ima ederiz. Ne ki, yerler asla sabit uzamsal varlıklar değil; değişim içindeki toplumsal süreçlerdir. (58)

-Sabit, sorgulanamayan hükümlerin eski gücünü yitirdiği bir çağda, hayattaki anlık özelliklerin oyun sahası genişliyor, geçmişten kopmuş olmak ise dikkati şimdiki zamana odaklıyor. Kişilerin içsel ritmi, izlenimlerin değişebilmesi için molaların her zamankinden daha kısa sürmesini zorunlu kılıyor, sigaralar purolardan daha hızlı içilebiliyor; daha hızlı olan bu tempo, karşı konulamaz bir şekilde zaman sınırlarını, başlangıçları ve bitişleri, gelişleri ve gidişleri zorluyor. Moda ise bu eğilime çok daha dar zaman aralıklarıyla cevap verir, çünkü moda olan bir şeyin her yere nüfuz etmesi, moda olmanın anlamını temelden sarsar. Geçmiş ile gelecek arasındaki daima geçici olan eşiğe tüneyen moda, en azından zirvedeki yerinin keyfini çıkardığı süre boyunca, şimdiki zamanın güçlü bir şekilde hissedilmesini sağlar. Bir şey şu an moda olduğu için modadır, "modayı takip eden biri" olabilmek içimn gardırobumuzu sürekli olarak yenileyerek "zamanın gerisinde kalmamamız" gerekir. Moda olacak bir kitap yazabilmek için iki see sonra piyasanın nerede olacağını anlamaya çalışıp, o yeri hedeflememiz gerekir. Moda olan şey ne kadar hızlı ortaya çıkmışsa, o kadar hızlı ortadan kaybolur, zira moda olan şeyin kısa ömürlü cazibesi, ölümünün tohumlarını da eker. Modanın birçok kısa ömürlü küçük ürünün ölümünü hızlandırdığı bir çağda, kişiler gelecekte gerçekleşeceği kesin bir şeyden bahsetmekte güçlük çekiyorlar: kendi ölümlerinden. Modadaki yenilik aşkı ile ölüm üzerine konuşma tabusu arasında ters bir oran vardır. (67)

-Sanayileşmenin daha erken bir aşamasında, işteki zaman disiplininin içselleştirilmesi zorunluyken, günümüzdeki aşamada tüketimin zaman çizelgesinin içselleştirilmesi gerekli görülüyor. Çalışma süresi denetim altında tutulurken, iyi yağlanmış bir makine durumunda olmayı arzulayan insanlara ihtiyaç vardı. Şimdi ise her gördüğünü isteyen bir çocuk durumunda olmaya hevesli insanlara ihtiyaç var. Metalar üretildikçe, arzular onların tuzağına düşürülüyor. Arzuları metaların tuzağına düşürebilmek ve metaların hızlı bir şekilde satılabilmesini sağlamak için tüketim nesnelerini kendi içlerinde sıraya dizerek, düzenli aralıklarla onların tanıtımını yapabilecek bir medya sistemine ihtiyaç vardır. (69-70)

-Önceki nesillerin çocukluk hayallerine anlam veren şey, yetiştirildikleri geleneksel dini değerlerken, "çocukların günümüzdeki yetiştirilme süreci, basitçe çocukların zihin dağıtmasına indirgeniyor", çünkü nesnelerin tek bir nesil süresince köklü bir biçimde şekil değiştirdiği bir dünyada, ebeveynler çocuklarına nasihat veremez oldular, çocuklarsa gittikçe kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldılar. (72)

-Tekrar etmek gerekirse, tarih kısaltılmış olarak algılanmaya, kültürel bellek ise silikleşmeye başladı. Büyük ve ironik bir geri dönüş yaşıyoruz: insanların artan ömrü, kariyerlerinin kısalan ömrü yüzünden mahvoluyor. İnsanlar hatırlarında kalan şeyleri, kariyer yapılarında uygulamaya sokamadıkları için hatırda kalan o şeylerin artık hiçbir hükmü kalmıyor. (83-84)

-İnsanların şimdilerde paradoksal bir biçimde bellek konusuyla bu kadar meşgul olmasının kısmi nedeni, yeni bir düşünce tarzı kazanıp onu enformasyon yükü artan bir dünyanın karşısına koyarak planlı bir şekilde yürüttükleri bir kültürel ihraç uğraşı, iletişim yükünün süreçlerini yavaşlatma çabasıdır. (84)

-Hegel, günlük gazete okuma eyleminin modern insanın sabah duası olduğunu söylerken yeni bir ritüelin ortaya çıkmakta olduğunu öngörmüştü; yıl boyunca her gün yinelenen bu ritüelin katılımcıları, sergiledikleri bu tüketim davranışının binlerce, hatta milyonlarca insan tarafından da tekrarlandığını biliyordu. Hegel, gazetenin modern bir ritüel olarak işlev göreceğini öngörürken, Walter Benjamin'e göre gazeteler, geleneksel biçimlerden farklı olarak, önceki tekrarları yansıttıkları için belleği güçlendirmek bir yana bellek kaybına neden olurlar; zira haber bildirme konusundaki gazetecilik ilkeleri -haberin tazeliği, kısalığı, kolay kavranabilirliği, farklı öğeler arasındaki bağlantısızlık- haberi yapılan olayı, okurların duygusal deneyimine derinlemesine etki edebileceği, böylece duygusal zamanlarına girebileceği alandan izole eder. (87)

-Televizyon seyircisi zamanı kısaltılmış olarak algılıyor, çünkü daha önce bilginin iletilebilmesi için kat edilmesi zorunlu uzamsal mesafeye bağlı olan zaman ilkesi hükmünü kaybediyor. Artık haberler tanık olunmuş olaylar biçiminde değil, eşzamanlı olarak tanık olunan olaylar biçiminde naklediliyor. (89)

-Bilgisayar kullanımı zamanı hızlandırarak bireyleri bir hiper-şimdiki zamana, yani aşırı bir çabukluğun içine çeker; bu çabukluk, izleyicinin dikkatini hızla birbirini takip eden mikro ölçekli olaylara odaklayarak, çok kısa bir zaman öncesini bile "gerçek" olarak tahayyül edebilmeyi daha da zorlaştırır, çünkü şimdiki zaman, geçmişteki nedenlerden bağımsız, sınırları dar bir zaman aralığı olarak tecrübe edilmeye başlanır. (92)

-Şehirlerin büyüklüğündeki bu muazzam değişimin nedeni her şeyden önce ikamet edilen yer ile çalışılan yerin fiziksel olarak birbirinden ayrılmasıydı. İş ile evin sıkı birlikteliğinin terk edilerek iş yeri ile ikamet edilen yerin farklı kümelere yerleştirildiği yeni bir mekansal düzenlemeye geçilmesi on dokuzuncu yüzyıl İngiltere'sindeki büyük çaplı sanayileşmenin ana özelliklerindendi. (104)

-Arabalar, sokağın bir toplanma yeri olma özelliğine zarar vererek topografiyi yeniden yapılandırır. Bir sokakta yaşayan insanlar arasındaki sosyal etkileşimin seviyesi, sokaktaki trafiğin yoğunluğu ile doğrudan alakalıdır, dolayısıyla arabalar ortaklaşa kullanılan sosyal alanı tüketip, şehrin insanları birbirine bağlayan sosyal yapısını zayıflatır. Arabalar hareket edebilmelerine izin verebilecek işlevselliğe sahip alanlar gerektirir; yani söz konusu alanlar, arabaların serbestçe hareket edebilmelerine izin vermedikleri sürece herhangi bir anlam ifade etmezler. Bunun sonucunda şehrin dokusu ikiye bölünür. İlki, yalnızca tek bir işleve sahip şehir alanlarıdır. İş sahaları, sanayi bölgeleri, mesken banliyöleri, toplu konutlar, alışveriş merkezleri, otoparklar, çevre yolları, altgeçitler ve etrafında yalıtılmış makineler olan arabalar bu kategoriye aittir. İkinci kategori ise Michael Walzer'ın deyişiyle şehrin "açık görüşlü" alanlarıdır. Hareketli meydanlar, pazarlar, canlı sokaklar, kaldırımdaki kafeler ve parklar bu kategoriye aittir. İlk kategoriye ait alanlarda telaş içindeyizdir. İkinci kategoriye ait alanlarda ise öteki insanların mevcudiyetinin daha çok farkındayızdır, hatta işi daha da ilerletip onlarla dostça sohbetler bile edebiliriz. Şehir topografisinin arabalar tarafından yeniden şekillendirilmesi demek, ikinci kategorideki alanların birinci kategoridekiler tarafından durmadan ve amansızca gölgelenmesi demektir. (51.dipnot/ R.Rogers, Cities for a Small Planet, Basic Books) (113)

-Refah görüntüsünün oluşmasını sağlayan başlıca etken bol bol tüketim maddesi ve giysi barındıran geniş departmanlı mağazalardır; çarşılar ile alışveriş merkezleri bu olağanüstü verimliliğin doğasını oluşturan ikinci etmenlerdir. İnsanları sistematik ve düzenli bir tüketime yönlendiren günümüze ait telkinler, on dokuzuncu yüzyılda kırsal nüfusu sanayide çalışmaya yönlendiren eski telkinlerin bir uzantısıdır. Durumu kültürel bellek açısından değerlendirdiğimizde ise önemli olan şey tüketim maddelerinin bolluğu değil, daha ziyade ömürleridir. (122)

-İnsan yerleşiminin boyutlarının artması, hızın üretilişi ve kurulu bir çevrenin defalarca kasti olarak yıkılışı herkesi etkisi altına alan, yaygın ve güçlü bir kültürel amnezi yaratır; kapitalist üretim süreci de bahsettiğimiz bu üç sürecin sırayla ortaya çıkmasına neden olur. Modernite ya da en azından kapitalist üretim sürecinin ekonomik genişlemesiyle temsil edilen bu bileşeni, kültürel amneziyi kazara değil, tabiatı gereği zorunlu olarak üretir. Unutkanlık kapitalist üretim sürecine içkindir; bu durum kapitalizmin yaşam alanlarına ilişkin bedensel deneyimlerimiz ile bütünleşir. (124)

Sel Yayınları, 2012 basım, 1.baskı. Çeviren: Kübra Kelebekoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...