27 Eylül 2025

ESAFİL-İ ŞARK – ADNAN GİZ

-“Esafil-i Şark.” Bu bir dernek değildi. Olsa olsa belirli bir lokal ya da kahvede bir araya gelip saatlerce söyleşen sanatçı topluluklarına benzetilebilirdi. Aralarında sanatçılar da olmakla beraber maarifçi, idareci, doktor, avukat gibi çeşitli mesleklerden gençler ve bir muhteşem işsiz vardı. Yakın çağdaki İstanbul’un incelenmeye değer kişilerini tespit etmek amacı ile ele aldığım bu topluluğun bir araya gelmesinin başlıca sebepleri nelerdi? Önce “çevre” diyebilirim. Beyazıt Camii ile Şehzadebaşı ve Laleli noktaları arasında bir üçgen çizin, “Esafil-i Şark” bu üçgenin içinde doğu, büyüdü ve yaşadı. Topluluğun başlıca lideri tarihçi Emin Ali; Kadıköy, Yeşilköy gibi banliyö semtlerinde oturanlara çıkışırken “Paris dokuz kilometredir.” diye bir iddia atardı ortaya, “Medeni insan Laleli’de oturur!” ”Esafil’in ünlü kişilerinden hocam Mükrimin Halil, Edebiyat Fakültesi’nin bir ara Fındıklı’ya taşınmış olmasından yılgındı. “Hilmi Ziya’yı kardeşim gibi sevdiğim halde, Beyoğlu’nda oturduğu için ziyaretine gidemiyorum” derdi. Onlar için Beyazıt ve Laleli’den uzaklaşmak, bir çeşit vefasızlıktı. Kesin bir tarih olmamakla beraber, “Esafil-i Şark” 1920-1935 yılları arasında parlak dönemini yaşadı. 1944 yılına kadar varlığını sürdürmeye çalıştı. Uzun süren savaşlar sonunda 1918 mütarekesi yapılınca, günün acı şartlarına rağmen İstanbul’da bir eğlence ya da hoş vakit geçirme tutkunluğu baş göstermiş, bu dönemde edebiyat ve tiyatro aşamalar yapmış, sinemaya ilgi çoğalmıştı. “Esafil-i Şark” gençleri, bu eğilimin etkisinde doğan bir odağın çevresinde toplanmışlardı: Sohbet ve Gülmek! (15-16)

-Nazmi Acar (1898-1957), Şehzadebaşı’nda kahve ve meyhane işletirken burada çalıştırdığı Habeş güzeli bir hanımla evlendi. Hamamizade İhsan Bey, bu evlenmeye tarih düşürdüğü beyitte “Bintülarep=Arap kızı” ile “Bintülinep=Üzüm kızı” deyimlerini ustalıkla kullanmıştı. Bu evlenmeden kapkara ve şipşirin bir oğlancık doğdu. “Esafil”e yeni bir konu çıkmıştı: Nazmi’nin oğluna isim bulmak! Hikayenin bu kısmını da Mükrimin Hoca’dan dinledim. Hoca’nın zengin kitaplığındaki büyük lugatler, Kamuslar, Ahteriler taranır. Heybetli, tumturaklı, duyulmamış bir Arap ismi aranır. Fillerin en büyüğü, aslanların en korkuncu anlamına gelen garip isimler! Nazmi Acar nedense bunlara ilgi göstermez. Çocuğa “Çetin” adı konur. Ama “Kuzguna yavrusu şahin görünür” mısrasından esinlenerek “Kuzgun” diye çağırırlar. Geleceğin ünlü heykeltıraşı Kuzgun Acar böylece isimlendirilmiş olur. Nazmi Acar, ikinci bir evlilik yapmış, Kuzgun annesinin yanında ve epey yoksulluk içinde büyümüştü. Amcası Togo Savrunluoğlu’nun öğretmenlik yaptığı Sultanahmet Ticaret Lisesi’nde okudu. Hocaları, çocuktaki sanat kabiliyetini sezdiler. Sonra akademiye geçti ve yurt içinde, dışında takdir edilen bir sanatçı olarak yetişti. Kuzgun, babasının nükte ve sevincini, dünya düzenini hiçe sayan kalenderliğini almış bir dost âdem olmuştu. Genç yaşında bir kaza sonucu öldü. (30-31)

-Emin Ali Çavlı (1888-1968) ve Mükrimin Halil (1900-1961), “Esafil-i Şark”ın bu iki namlı üyesi, zamanlarının iki tanınmış tarih hocası oldukları halde, mesleklerinin ve hatta okuttukları tarihin ortak yanları yoktu diyebilirim. Mükrimin Hoca, kitaba ve ezbere dayanan hikayeci bir üslubu, Emin Ali ise az kitaba ve daha çok düşünceye dayanan bir yolu seçmişti. Emin Ali, Türk Ocağı’nın birçok aydınları gibi Ziya Gökalp’ten ve onun çevresine tanıttığı Durkheim’ın düşüncelerinden yararlanmış bir gün Ziya Bey ile tartışabilecek bir kıvama gelmişti. Bu durumu ile o tarihe kadar vakanüvisliğe ve kronolojiye dayanan tarih öğretiminde bir atılım yapmış, tarih sevmeyen gençler için uyuşturucu bir masal niteliği taşıyan bu dersi, soruları, tartışmaları ile ilginç hale getirmişti. Olayları önem ve etkilerine göre sıralıyor, anlatılmasını istediği olay için “Tarih benim için önemli değil, iki yüz yıl hata ile söyleyin” diyordu. Bu metotlu tarih ve öğretim tarzı, zamanın genç kuşaklarını etkilemiş, Emin Ali’den tarih okumak bir başarı sayılmıştı. Bu başarının zamanla onu şahsi görüşlere götürdüğünü not etmek şartıyla. (36-37)

-Mükrimin Hoca evlenmemiş, dersleri ve kitapları ile yaşamış ve öyle ölmüştü. Ama her dönemde fakültenin en güzel kızlarına aşık olduğu bilinirdi. Her zaman platonik olan bu sevdalar, sevgiliye bile açıklanmadığından hocanın düşüncesinde bir meşruluk kazanıyordu. Ancak Arap şövalyelerinin gizli aşkları gibi sevgilinin kimliği açıklanmasa da, Mükrimin Hoca yine bir aşk dönemine girdiğini “Esafil” toplantılarında her haliyle belli ediyor, gizli sevgili “Selam olsun” gibi birtakım deyim ve şifrelerle sık sık anılıyor, eğer birkaç kadeh de atılmışsa hoca kızaran yanakları ve süzgün gözleriyle başını sağa sola sallayarak büyük aşkını konuşuyordu. (47)

Büyüyenay Yayınları, Temmuz 2025 basım, 1.baskı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CANLI TARİHLER 1.KİTAP – HAZIRLAYAN: SEZGİNCAN YAĞCI

  İSMAİL FENNİ ERTUĞRUL (MAYIS-HAZİRAN 1856- 29 OCAK 1946) - Bay İsmail Fenni Ertuğrul, Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun fikri bir vec...