02 Mayıs 2025

ASHAB-I KİRAM – ABDÜLHAKİM ARVASİ

-Karn-ı evvelde mevcut olmayıp sonraları vahi ve yalan, iftira ve hikayeler üzerine bina edilen Ashab-ı Kiram hakkındaki buğz ve adavet ve ta’n ve la’nlar hep Rafızilik ve Şiilikten sirayet etmiştir. (12-13)

-Hasıl-ı kelam, kafir-i cani olan İblis’in hakkında da laneti terk etmek mucib-i itab ve muaheze değildir. Eşlem ve evla olan cami mahlukat hakkında laneti terk etmektir; velev ki İblis olsun. (ki kat’iyen kafirdir) Binaenaleyh Yezid ve Haccac’a dahi lanet layık değildir; çünkü Server-i Alem sallallahu aleyhi vessellem, namaz kılanlar hakkında laneti nehy buyurmuşlardır. Bunların ise ehl-i salât ve ehl-i kıbleden olduklarına şekk yoktur. (13)

-5.dipnot / Bi’setinden sonra Nebi’yi mümin olarak gören sahabidir, ve bu yürürken arkasından görse, hatta Nebi onu görmese de. Çünkü peygamberlik rütbesinin şerefi, nurunun eserini onunla mülaki olanın kalbinde zuhur ettirir. (14)

-Aşk-ı Muhammedi sallallahu aleyhi vessellem ile meşhur olan Yazıcızade Gelibolulu Mehmed Efendi’nin iyad-ı ihtiram ve itibar da gezen “Muhammediye” nam kitabında Vahşi Radıyallhu Anh hakkında “İsmi de Vahşi, cismi de Vahşi” demesinde ki muradı, şeref-i iman ile şereflenmeden mukaddemki halidir. İslam ile şerefyab olduktan sonra ismi baki kaldıysa da cismi değişti ve Ashab-ı Kiram âdadına dahil oldu. Müddet-i ömürleri sanemlere secde etmekle geçenler, huzur-u peygamberiye kabul buyurulup şeref-i İslam ile müşerref olduktan sonra sahabi oldukları halde, nasıl olur ki bunun ismi ba’del İslam’da vahşi kalsın. (23)

-İçtihad, ayat-ı kerime ve ehadis-i şerife’de sarahaten beyan buyurulmamış olan ahkam ve mesail, suret-i senihada beyan buyurulmuş olan ahkama kıyasen bir hükm-ü şer’i izah etmektedir. (26)

-İmam Müslim’in üstadlarından Ebu Zenhatü’r-Razi telif buyurdukları kitapda diyor ki “vakta ki bir kimseyi Ashab-ı Kiram’dan bir zatı tenkis eder görür, bil ki o zındıktır” (31)

-Ehl-i beyt-i Nebeviye muhabbet, selamet-i iman ve selamet-i sekerata vesile ve sebep olur. (48)

-Hadis-i hisarda gelmiştir ki Muaviye radıyallahu anh huzur-u pûr-nur-u hazreti peygamberi de yazı yazarlardı. Ebu Naim rivayet ediyor ki Muaviye radıyallahu anh Server-i Alem sallallahu aleyhi vessellem Efendimizin katiplerinden idi. Hüsn-ü kitabet sahibi idi, fâsih idi, halim idi, vakur idi. Zeyd ibn Sabit radıyallhu anh’dan rivayet olunur ki, Muaviye radıyallahu anh aleyhi’s-salatü vesselam Efendimiz ile kaâbil ve asâir-i arab arasındaki umurda vahy-i semeviyi ve diğer işlerde de name-i risaletpenahiyi yazıyorlardı. Şu hâlde Fahr-i Alem sallallahu aleyhi vessellemin vahiyde emini demek oluyor. Bu rütbe-i refia müşarün ileyhin uluvv-ü kadrine delil-i kâfi değil midir? (50)

-Server-i Alem sallallahu aleyhi vessellem namaz kılarlarken esna-i rüku’da “semiallahu limen hamideh” cümle-i şerifesine mukabil iken safta bulunan Hazreti Muaviye radıyallahu anh da “Rabbena lekel hamd” derlerdi. Böyle söylemesi takdir ve tahsin buyurularak ümmet-i Muhammed’e sünnet olarak kaldı. Ne büyük mazhariyet. (51-52)

-İmam-ı Ömer radıyallahu anh o hasâfet ve dirayet ve büyüklüğü ile beraber Muaviye radıyallahu anhüyü San’a ve Şam’ın fethini müteakip İmam-ı Ebubekir radıyallahu anhın tayin buyurduğu biraderinin vefatından sonra vali tayin ve nasb ederek 12 sene müddet-i hilafetlerinde vazifesinden ayırmadı, azl etmedi. İmam-ı Osman ve İmam-ı Ali radiyallahu anhuyu dahi hilafetleri müddetince Muaviye radıyallahu anhuyu Şam vilayetinden azl etmeyerek ibka ettiler. O zamanın valilerinden umumiyetle şikâyet edenler bulunmasına rağmen Muaviye radıyallahu anh daima takdir görerek hakkında hiçbir vecihle serzeniş varid olmamıştır. Sa’d ibn Ebi Vakkas radıyallahu anh ki, Muaviye radıyallahu anh’dan efdal olduğu malumdur. Hal böyle iken İmam-ı Ömer onu azl etti. Muaviye radıyallahu anh’ı azl etmedi. Muaviye radıyallahu anh’ın um^ur-u idaredeki iktidar ve ehliyetini teemmül etmeli. (56)

-Ehl-i Beyt’in muhadenetinde Abbasiler, Emeviler’i geçmişlerdir. (60)

-Hulefa-i Emeviye zamanlarında -Muaviye radıyallahu anh ve hafidi olan ikinci Muaviye ve Ömer ibn Abdülaziz müstesna olmak üzere- ehl-i beyt-i nebevinin hakk-ı alilerinde pek çok tenkidatta bulunmuşlardır. Bu akide ol zamanlar ahali-i İslamiye arasında rev’an yayılmıştır. Muahheren hulefa-i Abbasiye devrinde aralarında hilafet münazaası gayr-i ictihad olarak büyümüştür. Binaenaleyh o zamanın müverrihleri bu bahse ait vekayii hülefa-i Abbasiyenin mizaçlarına göre yazarak tarihlerinde ümera-i Emeviyyeyi pek çok fena göstermiş, hatta onlardan sahabi olan Muaviye radıyallahu anh ve hafidi olan ikinci Muaviye ve Hulefa-i Raşidin’e mülhak bulunan Ömer ibn Abdülaziz’i de idhal etmişlerdir. (61)

-İslam tarihleri içinde itimada layık ve ihticaca salih ancak İmam Vakıdi’nin, İbn Haldun’un ve İbn-i Hılligan’ın tarihleridir ki bunlarda Sahabe-i Kiram hakkında muhalif-i edeb hiçbir kayd ve satıra tesadüf edilmez. (61)

-Muaviye radıyallahu anhın fedailinden biri de budur ki, İmam-ı Buhari ve Abdülkadir-i Geylani vesair muhaddisin-i kiram ondan hadis rivayet etmişlerdir ki, bu da müşarün ileyhin hadis rivayetinde şart olan evsafın kaffesini haiz bulunduğuna bir şehadet-i mutlaktır. (63)

-Bunlardan başka Tabiin ve Tebe-i Tabiin ve mutasavvıfın kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Onlardan birisi olan Mevlâna Celaleddin Rumi, Mesnevi’sinin birkaç yerinde müşarün ileyhden sitayişle bahs etmiştir. (64)

-Tafdil-i Şeyhayn (Ebubekir es-Sıddik ve İmam Ömer) ve muhabbet-i hateneyn ki (Server-i Alem sallallahu aleyhi vessellem’in damatları olan İmam-ı Osman, İmam-ı Ali Radıyallahu anhüma) ehl-i sünnet ve’l cemaatin alametlerindendir. Şeyhaynın tafdilini hateneynin muhabbeti ile cem eylemek zümre-i naciye’nin hasaislerindendir. (84)

-Rasulullah sallallahu aleyhi vessellemin yolunda feda-yı can ve bezl-i mâl ve menâl ile yardım eden bilimum Sahabe-i Kiram rıdvanullahi aleyhim ecmainin isimlerini ta’zim ve hürmetle yad etmek üzerimize vaciptir. (105)

-Şifa-i Şerif’de Malik bin Enes’den naklen buyuruluyor ki; her kim Muaviye ve Amr İbnü’l As radıyallahu anhümayı küfr ve dalale nisbet eder veya söver veya teşri ile itâle-i lisan ederse o bizzat kendisidir ve sözleri aynen kendine raci’dir. Bu hâbaset alâ mele-i nas vaki olursa fail ve kailini eşedd-i ukubetle cezalandırmak lazımdır. (112)

Büyükdoğu Yayınları, 2016 basım, 1.baskı, Yayına Hazırlayan: Suat Ak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...