-Diğer taraftan bir toplumdaki birincil çerçevelerin o toplumun kültürel evrenine dahil olduğu da yeterince açık olmalıdır. Bu manada kültür, çerçevelerin çerçevesi veya meta çerçeve olarak işler. Kültür, daha sınırlı ve işlevsel bir ifadeyle, “bir grup veya toplumun üyesi olmak için bilinmesi gereken her şeydir” (20.dipnot / Tanım, antropolog Word Gooderough’a aittir. Alıntılayan; Yves Winkin, Anhtropologie de la communication, Paris, Editions du Seuil, 2001, sf:14. Tamamı şöyledir: ‘Bir toplumun kültürü, bu toplumun üyeleri nazarında kabul edilebilir biçimde davranmak için bilinmesi ya da inanılması gereken her şeyden ibarettir’ Word Gooderough, Cultural Anthropology and Lingui Sties içinde, Dell H.Hymes(derleyen), New York, Harfper and Row, 1964, sf:36) Bir grubun üyesi olmak en basitinden kestirilebilir olmak anlamına geldiğine göre (21.dipnot / Formül, iletişim ve kinesik (jestbilim) çalışmalarının öncü ismi Ray Birdwhistell’e aittir. Alıntılayan: Yves Winkin, a.g.e, sf:14. Birdwhistell ayrıca Goffman’ın Toronto’daki lisans eğitimi sırasında antropoloji derslerini takip ettiği kişidir. Temel eseri ‘Kinesics and Context, Philadelphia, 1970) Kültür burada esasen, paylaşılabilir ve aktarılabilir bir bilgi stoku veya daha doğru bir ifadeyle çok genel bir gösterge veya sinyal sistemi olarak işler. Bu sistem, mikro dünyalardaki durumlara ‘bağlanır’ kadrajlara ‘sızar’ ve böylelikle verili bir bağlamdaki toplumsal ilişkilerin temel öncüllerini tesis eder. Bu türden bir kozmoloji, bir değer sistemi veya rol, statü ve sınıf öncüllerine ilişkin unsurlar içerdiği gibi insan-insan ve insan-doğa ilişkileri üzerine örtük ve kapsamlı bir metafizik de içerebilir. (30)
-“Durum, birbirlerinin huzurundaki iki veya daha fazla sayıda bireye birbirlerini karşılıklı biçimde ve sürekli olarak gözetim altında tutma imkânı tanıyan çevre olarak tanımlanabilir” (39.dipnot / Erving Goffman, Les Codres de L’experience, Paris, Editiansde Miruit, 1991, sf:137) (39)
-Örneğin Türkiye akademisi, kayırmacılığı kendinde bir rasyonaliteye çevirmeyi bilebilmiş mahir kurumlardan biridir. Nihayetlendirmesi gereken özel bir durumda, örneğin bir kadro tahsisi söz konusu olduğunda, çeşitli düzeylerde tesis edilebilecek ilişkiler, hiyerarşisinin her aşamasında gayet ‘makul’ karşılanır, hatta teşvik edilir. Üst düzey bir yetkinlik ve yayın listesine sahip ancak ilkesel olarak bu türden pratiklere karşı olan bir aday bu durumda kendisini dezavantajlı bir konumda bulacak ve sıkı sıkıya tutunduğu eşitlik ilkesi pratikte aleyhine işleyecektir. Bu adayı sadece nitelikleri sebebiyle desteklemekle ve kuru temenni cümleleri kurmakla yetinen bölüm içinden öğretim üyesi de benzer bir çıkmazı deneyimleyecektir. Zira ‘adamını bulmak’ oyununu gerektiği gibi oynamayı reddedişi, adayını diğer adaylarla eşit şartlarda yarışa girmekten mahrum bırakmakla kalmayacak, daha az vasıflı adaylardan birinin kabulüyle birlikte hem bulunduğu bölüm hem de kendisi için orta-uzun vadede belirsiz bir kapıyı aralamış olacaktır. (63)
-Özetlemek gerekirse gerek bir konvansiyon gerekse de bir performans olarak birlikte ele alındığında bir rol veya roller bütünü bir durumun bir araya getirdiği tarafların birbirine bağlı eylemlerinin az-çok kapalı ve kendine has çevriminde (gönüllü faaliyet) herhangi bir özneyi veya özneleri değil, öncelikle bir ilişki tipini imler. (70)
-Örneğin özellikle küçük-orta ölçekli işletmeler düzeyinde Türk ticaret hayatının gündelik pratiklerinde, sorgulanabilir olan sınırı, en yaratıcı fantastik roman yazarının zihninin sınırıdır. Yazılı sözleşmeye pek itibar edilmez, ‘söz senettir’ ifadesi geniş bir yankı bulur. Ancak sorun şudur ki, bu ifade her dillendirildiğinde muhataplarda yarattığı yegâne his devasa bir kuşkudur. İki tarafı bir araya getiren ve bir sözleşme çerçevesinde tesis edilebilecek ‘paylaşılan sorumluluk’ ilkesi Türk ticaret hayatına oldukça yabancı bir kavramdır. Bir sorun veya aksaklık çıktığındabu problemden sorumlu taraf, bırakın herhangi bir sorumluluğu doğrudan üstlenmeyi ve aksaklığı gidermeye çalışmayı, kazanılması olanaksız gizemli bir nedensellik zinciri kurarak sorumluluğu hep bir başkasına yıkar ve böylece sorunu çözümsüz bırakmaya meyleder. “Hallederiz” ifadesi burada, mutlu yarınları müjdeler gibi yapıp muhatabın talebini başka yarınlara bırakan sihirli bir ‘geçiştirme’ sözcüğüdür; özellikle ödemelerin geldiği o büyük hesaplaşma anlarında gayet kullanışlıdır. O günlerde (ki genellikle Cuma günlerine denk getirilir; zira ‘ödemeyi pazartesi atacağım’ demek iki gün daha kazandırır) taraflar birbirlerine “mekânı basmaktan”, “avukata vermeye” kadar bir dizi tehdit cümlesini büyük bir rahatlıkla sarf ederler. Aslına bakılırsa, tarafların hiçbiri bu türden bir kopuşu ne öngörür ne de ister; tersine bu gerginliği bir ilişki biçimine dönüştürürler. Hatta en yetkin bir sosyal bilimciden bile daha fazlasını görürler: meselenin kopma ve uyum arasında bir tercih olmadığını gayet iyi bilirler. (78.dipnot / Burası ilginçtir Türkiyeli sosyolog, genel çoğunluğunda, incelediği norm bütününü bu tazyike maruz kalan failden daha fazla önemser görünür. Normlar, tek yönleriyle kusursuz içselleştirilmeleriyle, mekanik bir yaptırım sistemiyle neredeyse kurumsal ve normatif bir Molach’dır) Buradaki katılımcılar ne yapının basit birer taşıyıcısı ne de kıvrak hesapçıdırlar; sadece iyi birer hamlecidirler, ama hep birbirlerine karşı ve yine hep o kişilerle birlikte yeni dahil oldukları grubun ortak bilgi stoku ve hamle grameri üzerinden. Burası davranış repertuarının sınırıdır da. (79.dipnot / Bu repertuarlar –diğer bir ifadeyle, başka şekilde davranmayı bil(e)memek- işledikleri evrenle vardırlar. Başka bir evrene aktarıldıklarında istenmeyen sonuçlar yaratabilirler) (82-83)
-Zira bilinir ki bir pratiğin ihlal olarak tanımlanması, ifşası ve cezalandırılması, bir kuralın tüm gücünden ve kutsallığından her zaman daha fazlasını gerektirir. (86)
-Türkiye’de ahlakçılık çoğu zaman kuru bir retoriktir; sadece ‘üstünü örtmeye’ yarar. (94)
-Her yüz yüze etkileşim durumu, hem güncel hem de toplumsal manada karşılıklı bir tanıma içermekle kalmaz, aynı zamanda katılımcıların genel biyografik unsurlarına ilişkin diyakronik(art zamanlı) bir kestirmeyi de içinde barındırır. Bu kestirme ve tanımlama, her ikisi birden, belli bir biyografik sürekliliğin olduğu veya varsayıldığı durumlarda, mevcut ilişkiden (Örneğin doktor-hasta veya akademisyen-öğrenci ilişkisinden) mantıksal olarak beklenebilecek olanın da sınırlarını çizer. Eğer böyleyse, öznenin krallığını terk etmek üzere olduğumuz söylenebilir, zira ‘mantıksal olarak yapılabilecek’ olan, ‘yapabilirim’lerin basit bir toplamından ibaret değildir ve bu da toplumsal fenomenlerin öngörülebilirliğini, zorlayıcılığını, görünür ve tipik karakterlerini kuran esastır. Her etkileşimin ihtiyaç duyduğu asgari düzeyde karşılıklı ‘güven’ veya en azından Thamasçı anlamda tarafların birbirlerine ilişkin hipotezlerinin sınırlandırılması ancak bu çerçevede mümkündür. (97-98)
Heretik Yayınları, 2019 basım, 1.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder