- “Nereden geldik?”, “Niçin geldik?”, “Nereye gideceğiz?” Rasulullah’ın (sav) haber verdiği bu soruların cevapları tümüyle ve ayrıntılarıyla İslam’ı teşkil eder. Birinci sualin cevabını veren ayet-i kerimeler Hacc 5; Müminun 12,13,14; Secde 7,8,9; İnsan 1,2; Tarık 5,6,7. İkinci sualin cevabını veren ayet-i kerimeler Zariyat 56. Üçüncü suale cevabını veren ayet-i kerimeler İnşikak 6; Rum 11; Zümer 7; Necm 42; Alak 8.
-Allah’ın ibadet konusunda tek kabul edilmesine “uluhiyette tevhid” denir ki Cenab-ı Hakk’ın tek başına alemlerin rabbi olduğuna inanmak, manasına da şümulü vardır. Bunun da manası “rububiyette tevhid”dir. O halde bize göre tevhid iki çeşittir:
1)Uluhiyette tevhid: İbadete layık olmada eşsizlik
2)Rububiyette tevhid: Varlıkların Rabbi olmada teklik. Fakirlik yaratılmışların asli sıfatıdır. Muhtaç olmamak ise alemlerin Rabbi olan Allah’ın zati sıfatıdır.
-Her şeriatın gelmesi ancak geçmiş şeriatların noksanlarını tamamlanarak yahut insanlığın seviyesine uygun gelecek nizamın kemale ermesi içindir.
-İslam’ın “celb-i maslahat, def’i mefsedet” özelliğinden hiçbir hüküm müstesna değildir. Bu hükümler ister itikada ister ibadete, isterse diğer kurallara dair olsun böyledir.
-Şeriat nassları tetkik edildiği zaman görülür ki, İslam’ın hüküm koymaktan maksadı; zaruretlerin, ihtiyaçların ve ruhi kamalatın kazanılmasıdır. İşte bunlar, insanın dünya ve ahiretteki faydalarıdır. Fayda ve zararlar çatışınca, faydası çok zararı az olan tercih edilir. Katili öldürmek zararlıdır. Çünkü hayatı yok edilmiş oluyor. Ancak insan hayatının muhafazası için onu öldürmekte büyük fayda vardır.
-Mürted’e şu iki sebepten dolayı ceza verilir:
1) Müslümanın İslam ahlakına olan bağlılığını bozmak
2)Toplumdan fesadın kaldırılması
-Hırsızlığın cezası olan “el kesme” başkalarının mallarına tecavüzün, insanların ruhundaki huzura tecavüzün kökünü kazımanın kesin tedavisidir. Bir eli kesmek cemiyetin huzurunu temin etmek için cidden ucuz bir faturadır.
-Dünyada verilen ceza, günahkâr isyancıyı ahiretteki cezadan kurtarmaz. Ancak samimi bir tevbedir ki onu bu durumdan kurtarır.
-“Hulk” lügatte; tabiat ve seciye demektir. Istılah da İmam Gazali’nin tarif ettiği gibi, “Nefse yerleşmiş bir heyettir ki, insan davranışları herhangi bir düşünce ve mülahazaya ihtiyaç duymaksızın kolaylıkla bu mevcut hayattan meydana çıkar.”
-Rasulullah(sav):” Kıyamet gününde teraziye konulacak amellerin en hayırlısı ve en ağırı, Allah’tan hakkıyla korkmak ve iyi ahlaktır”
-Yüce gayeye adi vasıta ile ulaşmak doğru değildir. Bunun için İslam’ın ahlak mefhumları arasında “Gaye vasıtayı mübah kılar” gibi çirkin ve uydurma bir esasın yeri yoktur. Bir zihniyetin sloganı olan bu esas, bize küfür aleminden gelmiştir. Böyle bir şey asla olamaz. İslam’da gayeye götüren vasıta meşru olacağı gibi ahlaki mefhumlara da uygun olması gerekir. Enfal 72’de Müslümanlara ve zulme uğramış din kardeşlerine yardım etmelerini farz kılmaktadır. Fakat bu yardım, zalim kafirlerle yapılan bir ahdi bozmayı gerektiriyorsa, bunu yapmak caiz değildir. Çünkü bu yardıma vasıta hıyanet ve ahdi bozmak oluyor. İslam ise hıyaneti şiddetle reddeder ve hainleri sevmez.
-Bir adam Rasulullah(sav)’a kalp sıkıntısından şikayet etti de ona Rasulullah şöyle cevap verdi: Yetim başı okşa, yoksulu doyur.
-Hasedin tedavisi, hasetçinin hased ettiği kimse hakkında hayır dua ve istiğfarda bulunmasıdır. Bu davranışla hasedin kalbinden silinip gittiğini görecektir.
-İslam’da sosyal(içtimai) nizamın özellikleri ve bariz prensiplerinden birkaçı:
1)Ahlak esaslarına riayet
2)Adalet ölçülerine bağlanmak
3)Aile hayatına ihtimam göstermek ve kadının yerini tayin etmek
4)Toplumun ıslahı için ferde sorumluluk yüklemek
-Kadın, kocasına muhalefetinde ve huysuzluğunda devam ederse kocanın, öğüt, nasihat vermek, yatağını ayırmak ve hafif şekilde dövmek yollarıyla terbiye etmesi hakkıdır.
-Aile fertlerinden gücü yetenin hak sahiplerine nafaka verme sorumluluğu, kadının nafakasının kocaya, küçüklerinin nafakasının da babaya ait oluşu. Fakir babanın nafakasının temini, gücü yeten evlatlarına ait oluşu, buna benzer diğer aile fertlerinin nafakaları gibi haklar mahkemenin kararına tabiidir. Bu konuda mahkemenin hükmü ve şartlar icap ettirince de müeyyide cereyan eder.
-Devlet başkanını yahut millet meclisi üyelerini seçmek için zamanımızdaki malum şekli ile seçimlere katılmak bizce kadın için caiz değildir. Bu konuda geçmiş bir örneği bulunmadığından ve Hulefa-i Raşidin’in seçimlerinde cereyan eden usulde Müslümanların biat ettikleri vaki ise de bu seçime kadınların iştirak ettiğine dair bize bir haber ulaşmadığından bu kanaate vardık.
- “Müslümanların işleriyle ilgilenmeyenler onlardan değildir” Hadis-i Şerif
-Nisa suresinin 97.ayetinin tefsirinde şu açıklama vardır: Hicrete gücü yetip de dininin ayakta tutamadığı halde müşrikler arasında ikamet eden herkes hakkında nazil olmuştur. Böylesi kimsenin haram işleyerek nefsine zulmettiği icma ile sabittir.
- “…biat etmediği halde ölen kimse cahiliyye ölümü ile ölmüş olur” Bu biat, devlet başkanına yapılan biat olup devlet için halife seçmenin farz olduğu konusunda açık bir delildir. Bir diğer hadiste “İslam bağı bir bir çözülür, ilk çözülen bağ hüküm, sonuncusu da namazdır” buyurulur. Burada hükümden maksat, İslami usule göre idare(siyaset) demektir ki bu idareyi icra ederek halifenin varlığı da bizzarure bu hükme girer. Hadisteki -çözülme- ifadesi hilafetten uzaklaşmayı, onu lüzumlu görmemeyi devam ettirmemeyi ifade eder. Namaz bağı ile bir arada zikredilmesinin hikmeti ise, her ikisinin de farz oluşlarındandır.
-Fert acizlik, ihtiyarlık, hastalık veya gücü yettiği halde iş bulamamaktan dolayı, bizzat ihtiyacını karşılayamazsa, İslam fıkhında mukarrer kaidelere göre – aile fertlerinin şer’i harcamaları konusunda- ailenin diğer ferlerinin onu geçindirmeleri gerekir.
- “Kim helal rızık peşinde yorulmuş olarak gecelerse affedilmiş olarak gecelemiş olur” Hadis-i Şerif
-Nisab ve zekât miktarları malların cins ve çeşitlerine göre aşağıdaki şekilde değişir:
*Devlerin nisabı ve zekâtı:
5’den 9’a kadar bir koyun veya keçi verilir.
10’dan 14’e kadar iki koyun veya keçi verilir.
15’ten 19’a kadar üç koyun veya keçi verilir.
20’den 24’e kadar dört koyun veya keçi verilir.
25’ten 35’e kadar iki yaşında bir dişi deve verilir.
36’dan 45’e kadar üç yaşında bir dişi deve verilir.
46’dan 60’a kadar dört yaşında bir dişi deve verilir.
61’den 75’e kadar beş yaşında bir dişi deve verilir.
76’dan 90’a kadar üç yaşında iki dişi deve verilir.
91’den 120’ye kadar dört yaşında iki dişi deve verilir.
121’den 144’e kadar dört yaşında iki dişi deve ile beraber ayrıca her 5 deve için de bir koyun veya keçi verilir.
145’den 149’a kadar iki adet dört yaşında ve bir adette iki yaşında dişi deve verilir
150’den 174’e kadar dört yaşında üç adet dişi deve ile beraber ayrıca her beş deve içinde bir koyun veya keçi verilir.
175’ten 185’e kadar dört yaşında üç ve iki yaşında bir dişi deve verilir.
186’dan 195’e kadar dört yaşında üç ve üç yaşında bir dişi deve verilir.
196’dan 200’e kadar dört yaşında dört dişi deve verilir. Bundan sonrası için her 50 adedine mukabil dört yaşında bir dişi deve ilave olunur. Bunlar nisab tahakkuk edip bir yıl geçmesi ve malında saime olması şartıyladır. Saime, merada otlayıp bakıma ihtiyacı az olan hayvanlardır.
*Koyun ve keçilerin zekât nisabı;
40’dan 120’ye kadar bir koyun veya keçi
121’den 200’e kadar iki koyun veya keçi
201’den 399’a kadar üç koyun veya keçi
400’de dört koyun veya keçi verilir. Bundan sonrası için her 100 koyun ve keçide bir koyun yahut keçi verilir. Nisab sayılırken keçilerde koyunlara katılır. Davarların zekatında saime olmaları (ve 40’dan aşağı olmamaları) şarttır.
-Fey; Müslümanların kafirlerle savaşmaksızın aldıkları her türlü mala denir. İslam hukukçuları bu mallara cizye, haraç, uşûr ve düşmanlarla üzerinde anlaşılan mallar ve müşriklerin kaçtıktan yahut sürüldükten sonra bıraktıkları malları de fey’ mefhumuna dahil ederler.
-Savaş sanatlarından elinden gelenleri öğrenmek her Müslümana müstehabtır. Mesela; atıcılık, vuruculuk, silah kullanmayı öğrenmek gibi. Yeter ki bunları Allah rızası için öğrenip başkalarına öğretmek niyeti olsun.
-Hukuki ıstılahta suçun aşağıdaki özellikleri taşıması gerekir:
1)Suçun şer’i yasaklardan olması. Yani Şeriatın haram olarak nitelediği şeylerden olup, mekruh olarak nehyettiği yasak cinsinden olmamalıdır. Suçun şer’i bir yasak olması demek bir farzın terki veya haram bir fiilin işlenmesi demektir.
2)Bir işin haram kılınması veya terki şeriat tarafından olmalıdır. Şeriat cihetinden olmayan yasaklar suç sayılmaz.
3)Şeriatça yasaklanmış birtakım cezaları bulunması lazımdır. Bu cezalar, ister İslam hukukçularının ‘hadd’ ismini verdiği belirli cezalar olsun, ister hakimlerin takdirine havale edilen fakihlerin ‘ta’zir’ adını verdikleri cezalar olsun müsavidir. Bir fiilin yapılmasına veya terkine bir ceza terettüp etmiyorsa, o fiil suç sayılmaz.
-İslam hukukçuları, suçları cezalarına göre üçe ayırmışlardır:
1)Hadd cezasını gerektiren suçlar: Zina, Namuslu kadına iftira, İçki içme, Hırsızlık yapma, Yol kesme, İrtidad ve -ihtilaflı olmakla beraber- isyan gibi suçlardır. Lügatte hadd, men etmek demektir. Şeriatta Allah Teala’nın bir hakkı olmak üzere tayin edilmiş bir cezadır.
2)Kısas ve diyet suçları: Adam öldürme, yaralama ve uzvu kesme gibi fakihlerin ‘Adam öldürme veya yaralama cinayetleri’ isim verdikleri suçlardır. Bu suçların cezası şartlar mevcut olunca kısas, kasıt bulunmayınca veya kasıt bulunup da kısasın diğer şartları bulunmadığı zaman ise diyettir. Adam öldürme suçunda keffarette gerekir. Kefaret, ibadet manası bulunan bir cezadır. Bu da mümin bir köle azad etmek veya oruç tutmakla yerine getirilir.
3)Tazir suçları: Lugatte tazir, terbiye etmek demektir. Şeriat ıstılahında, şer’an ceza tayin edilmemiş suçlara verilen bir terbiye cezasıdır. Tazir suçları, faiz yemek, emanete hıyanet etmek vb. İslam hukukunda cezası takdir edilmemiş yasaklardır.
-Faydası umuma olan şeyler, Allah’ın haklarınsan sayılır.
-İçki cezası, Peygamber (sav)’in sünneti ve Müslümanların icmaı ile sabittir. Peygamber (sav)’den sabit olmuştur ki, O(sav) içki içene 40 değnek ve ayakkabı vurdurmuştur. Ebubekir’de 40 değnek vurmuştur. Hz. Ömer hilafeti zamanında 80 değnek, Hz. Ali’de bir kere kırk bir kere seksen değnek vurmuştur.
-Hırsızlık muayyen şartlarla haksız yere ve gizlice başkasının malını almak suretiyle mala yapılan bir tecavüzdür. Malın muhafazalı bir yerde bulunması ve kıymetinin dinarın dörtte birinden aşağı olmaması bu şartlardandır. Cezası el kesmektir.
-Yol kesmenin cezası, yol kesen kimse, öldürüp mal ele geçirdiği zaman öldürülmeleri veya asılmalarıdır. Mal almadan öldürdüğü zaman asılmaksızın öldürülmeleridir. Mal soyar da öldürmezlerse, elleri veya ayakları çapraz kesilir. Soyguncu yolcuları tehdit edip de mal almamış ve cinayet işlememişse, bulunduğu yerden sürgün edilir. Malikilere göre, yol kesen birisini öldürdüğü zaman kesin olarak öldürülür.
-Kavli irtidat, Müslümanın Allah ve Rasulüne sövme gibi inkâr kelimesini söylemesiyle olur. Fiili irtidat, bir Müslümanın İslam dinini hafife alması manasına gelecek bir iş yapmasıyla olur. Dinle alay yoluyla kasden abdestsiz namaz kılmak ve Kur’an-ı Kerim’i pislik içerisine atmak gibi.
-Şeriatta diyet, öldürme konusunda, maktülün sahibine üzerine düşen kimse tarafından ödenen mala verilen isimdir. Bu malın miktarı, bu hususta gereken malın çeşidine göre değişir. Hanefilere göre öldürülen kimse hür ve erkek bir Müslüman ise, deveden 100, altından 1000 dinar, gümüşten 10.000 dirhem, elbiseden 200 kat elbise – ki her elbisenin de izar ve ridası olmalıdır- sığırdan 200, koyundan olursa 1000 tane koyun diyet olarak verilir. Öldürülen kadın ise erkek için takdir edilen diyetin yarısıdır. Ana rahminde öldürülen ceninin ise, anasının diyetinin onda biridir. Hataen öldürmede ulema arasında ittifakla keffaret vaciptir.
-Yeryüzünde fesadı, ancak öldürülmekle ortadan kalkacak kimsenin öldürülmesi de caizdir. İslam cemaatini parçalayan kimse gibi.
Risale Yayınları, 1988 basım, Çeviren: Veli Ulutürk - Mehmet Karabulut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder