08 Mayıs 2025

İSLAMDA KAVMİYETÇİLİK YOKTUR – BABANZADE AHMED NAİM

*Ahmed Naim, Irak’ta Süleymaniye’nin Baban Hanedanından Mustafa Zihni Paşa’nın oğludur. Zihni Paşa, Bağdat Valisi Mithat Paşa’nın mühürdarlığında bulunduğu sırada Ahmed Naim Hizcri 1290’da (1872) orada doğmuştur. İlk tahsili Bağdat’ta yaptıktan sonra İstanbul’a gelerek Galatasaray Lisesine girmiş, 1891’de orasını bitirince devrin en yüksek kültür müessesesi olan Mülkiye Mektebine devam ederek 1312’de (1894) tahsilini bitirip çıkmıştır. (10) Ahmed Naim, yaşının tam verimli bir anında ve altmışında bulunurken çok erken olarak ölmüştür. Halbuki sıhhati yerinde, güçlü ve kuvvetli görünüyordu. Ölümünden sonra iki arkadaşı, hakkında birer risale yazmak suretiyle kadir ve kıymet bilirliklerini göstermişlerdir. Bunlardan birisi, “Hakiki Müslüman, mükemmel insandır” adındaki eserin müellifi Muallim Vahyi Ölmez; ötekisi Muallim M. Cevdet’tir. Vahyi Ölmez’inki manzum ve 972 beyitle bir risaledir. Henüz basılmamıştır. Muallim Cevdet’inki basılmıştır. (1.dipnot / Müderris Ahmed Naim, Ülkü Matbaası, İstanbul, 1935) (12) Ahmed Naim, Türkçenin arınması ve üslubunun sadeleştirilmesi meselesinde Türkçülerle beraberdi. Türkçede yüzlerce fazla terkip var, bunlar çıkarılmalıdır diyordu. Fakat söz ilmi ıstılahlara geldi mi en ufak bir tadile razı olmuyordu. (17) Ahmed Naim’in şimdiye kadar bahsedilmemiş bir cephesi daha vardır. Zamanın en büyük mutasavvıfı Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi’nin küçük damadı olmak itibariyle onun etrafında toplanan bütün tasavvuf müntesipleriyle de tanışır ve görüşürdü. Fakat tasavvufun ana prensiplerinde onlarla tamamiyle ayni fikirde değildi. Mesela vahdet-i vücud’a taraftar olamıyordu. “İrade, sırr-ı kader” gibi meselelerde onlardan ayrılırdı. Halbuki gerek Ahmed Amiş Efendi gerek onun izinden gidenler bu mevzuları kavramış ve benimsemişlerdi. Ahmed Naim, salabetli bir müteşerri idi. (22-23) Ahmed Naim 14 Ağustos 1934’te öldü. Cenazesi Edirnekapı dışarısında şehitliğin şimal tarafındaki kabristana defnedildi. (23)

(Ahmed Naim Bey hakkındaki yukarıdaki yazı Osman Nuri Ergin tarafından 1945 yılında basılmış “İslam Ahlakının Esasları” adli kitap için hazırlanmıştır. O tarihte Türkiye’de tek partili anti-İslami bir rejim bütün dehşetiyle hüküm sürmekteydi. Bu yüzden yazıda yadırganacak bazı küçük noktalar varsa, o devrin havasına bağışlanmalıdır / Bedir Yayınevi)

-Sizinkiler ise o güzelim İslam adlarını, güya Türklük aşkına bugünkü kulakların duymadığı isimlere çeviriyorlar. Müşrik olan sahte ecdada intisab etmenin, yeni bir dine girenlerin vaftiz adını andıran isimlerin Türk’ün terakki ve tealisiyle olan münasebetini – ayıp değil ya – anlamıyoruz. Kavmiyet hesabına dalaletin bu kadarıyla iktifa edilse yine öper, başımıza koruz. Siz bir de “Ergenekon’dan Kurtuluş Bayramı” diye ortaya yeni bir bayram çıkardınız. Kulüpleriniz gazetelerle hararetli hararetli birbirini kutladı. Ve Türk ile Türk olmayan, Müslüman ile Müslüman olmayan bu beklenmeyen emr-i vaki karşısında şaşkınlığından susup kaldı. (38)

-Öyleyse Allah rızası için Türklerin yüzünü Kabe’den Turan’a çevirmekten vazgeçiniz. Her iki tarafa bakmayı kimseye tavsiye etmeyiniz. Zira cihetleri birbirine zıttır. Bir anda her ikisi birden görülmez. Türkler ya Kabe’ye dönüp -bin yıldan beri olduğu gibi- Turan’ı arkada bırakacaklar, ya Turan’a dönüp Kabe’yi unutacaklar. Kâh birine kâh diğerine bakanlar ise “Ne ondan ne bundan olmayıp, ikisinin arasında bocalayanlar” zümresinden olacaklardır. (41)

-Cengiz’in yasasını bilmek, İlhan’ın yurdunu tanımak, Altınordu’yu anmak bize lazım değildir. Geçmişteki putperestlikle övünülmez. Bize Şeriat-ı Muhammediyye’yi, İslam yurdunu, İslam mücahidlerini bilmek, tanımak lazımdır. İslam şerefinin karşısında ırk şerefinin sözü bile edilmez. Haktan sonra dalaletten başka ne var? (44)

-İslamın dünyadaki siyasetinin esası, ahiretteki kurtuluşun vesilesi hep cemaattir. (48)

-Müslim, Ebu Davud, Tırmizi, Nesai, İbn Mace, İbn Hibban ve Hakim gibi büyük hadis alimlerinin tahriç ettiği uzun bir hadis-i şerifte de yine şöyle buyurulmaktadır: “Saadet yolunda her kim ameli geri bırakırsa, nesebi ileri götüremez” (66)

-İslam milletlerinin hepsini severiz. Fakat Arap kavmini İslam’a ilk girişleri, Hz.Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesselleme yakınlıkları, lisanlarının Kur’an lisanı olması, İslam nimetini neşrederek bütün Müslümanlara velinimetlik etmeleri dolayısıyla hepsinden, hatta kendi milletimizden ziyade severiz. Bununla ilgili olarak numunelik birkaç hadis gösterelim: “Arap kavmini üç şeyden dolayı seviniz: Ben Arabım, Kur’an Arapça’dır; Cennet ehlinin lisanı Arabidir” Hadis-i Şerif’in ravisi Ebu Hureyre, muharrici Hakim, Taberani ve Beyhaki’dir. éArab’a muhabbet imandandır, onlara buğz etmek ise nifaktır” Hadisin ravisi Enes, muharrici Hakim’dir. (84-85)

Bedir Yayınevi, 2013 basım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...