-Esaretimiz(in) çok devam edemeyeceğine emindim. Ahlaksız, namussuz İstanbul muhitinin tezviratının (yalanlarının) kurbanı oldum. (5) – 20 Nisan 36
-Ben sakınarak, müstakilane namusumla yaşamak isterdim. Fakat bırakmadılar. Bizi de maalesef sürüye karıştırdılar. Bu da bir takdirin cilvesidir. Eğer sizi biraz müreffeh geçindirebilecek bir halimiz olsaydı hiçbir merak etmeyecektim. Bir takımları burada da mesut. Dünya umurunda değil. Vaktiyle yükünü tutmuş. Ne ise sabredelim bakalım. (7) – 23 Nisan 36
-Etrafıma bakıyorum benden ziyade şu vaziyette felaketzede kimseyi göremiyorum. Herkesin az çok bir şeysi var. Fakat bizim neyimiz var? Lanet olsun mebusluk belasıyla 28 senelik hizmetimle hak peyda ettiğim askerlik tekaüdiyesinden de mahrum oldu. Bari şu hale duçar olmasa idim. Bir türlü ekmeğimizi çıkarır, geçinir idik. Şu halimizi Cenab-ı Hakk’tan başka kime bildirebiliriz. İşte bu memlekette namus ve istikamette sadakatin mükâfatı: böyle yurtsuz, mekânsız, on parasız bir dilenci kadar muhtaç bir halde kalıyoruz ve belki ömrümüzü de böyle geçiririz. (21) – 30 Mayıs 36
-Biliyorsun ki aramızda fırsat zenginleri eksik değildir. Aynı zamanda emin olabilirsiniz ki bizden de kopuğu yoktur. Ah bu memlekette namuskâr yaşamak, namuskâr ölmek ne kadar müşkül imiş. Ne ise bu cihetler bana ebedi bir ibret dersi oldu. Maalesef bir zamanlar aile, çoluk çocuk sahibi olacağımızı hiç düşünmedim. Yalnız vazife, vazife. (45) – 25 Haziran 36
-Neler görüyoruz. Yükünü tutanlar burada da işlerini yoluna koyarak paralarıyla yaşıyorlar. Ah acı zaruret. Bilmem dünyada bundan büyük bir felaket olur mu? Parasızlık yanında şeref, haysiyet, namus hiçtir. Parası olan, her ne olursa olsun, kim ve nerede olursa olsun şereflidir, namusludur. Etrafında yardakçılar, senakarlar (methedenler) hadsiz, hesapsızdır. Ne ise yüne itikadımızı bozmayalım. Cenab-ı Hakk ahkamü’l- hâkimdir. Hak alidir, bir gün adalet yerini bulacaktır. (56) – 15 Temmuz 36
-Sulhun iyi kötü olması beni o kadar düşündürmüyor. Millet, millet olur ve kendini idrak ederse onun için daima vatan, hürriyet, istiklal veyaşamak hakkı tabi vardır. Ben Cenab-ı Hakk’a ve vicdanıma ve milletime karşı hiçbir mesuliyet hissetmiyorum. 25 senelik askerlik hayatımda namus ve istikameti esas mesele ittihaz ederek deyn-i namus ve haysiyeti (namus ve haysiyet borcumu) fazlasıyla ödedim ve bu benim için daima medar-ı tesellidir. Bununla beraber şimdiye kadar bir aile aşiyanesi temin ve refah ve saadetlerini husule getirecek bir şey yapamadım. Yegâne düşüncem bundan sonra sağ olursak nasıl yaşayacağız? Çocuğu, sizi ve nefsimizi nasıl idare edeceğiz? İşte hayatın bence bugün bana en müthiş ve acı ve esefengiz bir levhası. (62) – 25 Temmuz 36
-O kadar meşahim (cesurane) ve namuskarane hizmetlerden sonra, feryat ettiğimiz birtakım fenalıkların mesulleri ile bir sıraya düştük. Ey Allahım bu kaderin cilvesi nedir? Bilinmez yine o mesuller münefikhan, mesudan yaşıyor. Birisi, İngilizlerin müsaadesiyle bütün ailesini buraya getirdi ve en birinci bir köşk kiraladı. (26.dipnot / Hüseyin Cahit Yalçın, kızının hastalığı sebebiyle ailesinin Malta’ya gelmesi için müracaat etmiş ve bu talebi kabul edilmişti) Şimdi rahat ve mesudane oturuyor. Yeni gelenlerden birisi yine öyle, geri gidiyor. Fakat bizim gibi birkaç zavallı; bir tabak yemek ve bir sigara, kahve için nasıl geçineceğiz, ailelerimiz ne olacak, nasıl yaşayacağız diye her saat, her dakika ayrıca ıstıraplar çekeriz. (85-87)- 9 Eylül 36
-Şimdi bakalım İstanbul’da idarede oldukça bir tebdilat olduğunu işitiyorum. Ben bundan da fazla bir hayır ve selamet beklemiyorum. Selametimizi, akıl ve hesap ve mantıkla değil, ancak Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve kereminden bekliyorum. Şimdiye kadar bütün hesaplarımız yanlış çıktı. (115) – 1 Teşrinisani 36
*5 Nisan 1920 – 25 Ekim 1921 arası Malta’da sürgün Ali Çetinkaya
İş Bankası Yayınları, 2015 basım, 1.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder