-Tanınmış bir Şafii kelamcısı ve muhaddisi olan Ebu Nuaym, tasavvufa da sülûk etmiş ve bu alanda Hilyetu’l-evliya adındaki bu tanınmış biyografi eserini meydana getirmiştir. (19.dipnot / Kahire, 1932-1938, X cilt) Bu eser, Veysel Kareni hakkında en geniş sufi metinlerinden ilkini ihtiva eder. Bu metin daha sonraki eserler için de kaynaklık vazifesi görecektir. Ebu Nuaym eserinde birçok hadis mecmualarından ve kendi topladığı Veysel Kareni ile ilgili şifahi ve yazılı rivayetlerden bir kısmını kullanmıştır. Tıpkı hadislerde olduğu gibi bu rivayetlerin de senetlerini kaydetmiştir. Tasavvuf literatüründe ilk defa bu eserde Veysel Kareni’ye ait bazı menkabeler ve ona izafe edilen sözler yer alır. (33)
-Kitabu’l-Luma’da Veysel Kareni’ye dair sadece tek bir cümle vardır; ancak İslam aleminde tasavvufi mefhumları açıklayan ilk eser olması ve Veysel Kareni’yi bir anlamda ilk defa model sufi gözüyle zikretmesi bakımından önemlidir. Veysel Kareni tabir caizse ilk olarak -eğer 803’de vefat eden Fudayl b. İyad hariç tutulursa- esaslı olarak tasavvuf edebiyatıne es-Serrac’ın bu eseri ile ayak basmıştır denilebilir. (30.dipnot/ Kitabu’l-Luma, nşr: R.A.Nicholson, Leiden 1914) (38)
-Veysel Kareni’nin asıl adı, kaynaklarda da görüldüğü üzere Üvesy’tir. Bu kelime “kurt” anlamına gelen Evs’in ism-i tasğir (diminutif)idir. Bir hadiste nakledildiğine göre Hz. Muhammed, bir tanıdığının cenazesine refakat ederken yolda bir kurt yavrusuna rast gelmiş ve yanındakilere bunun adının Üveys olduğunu söylemiştir. (1.dipnot / Celaleddin Muhammed, el-Mevahibu’l-İlahiyye, trc: Ohrili Hüseyin Mazhar, İstanbul, 1333, sf:5) Böylece Üveys’in “küçük kurt” veya “kurt yavrusu” anlamını taşıdığı anlaşılmış olmaktadır. (77-78)
-Bununla beraber yani sufilik yahut tasavvuf geleneğinde Üveysilik tabiri esas olarak yukarıdaki tarife uyan mistik aydınlanma için kullanılmaktadır. Bu meselenin bir de sosyolojik boyutu vardır: Yakından bakıldığında, tasavvuf tarihinde bu meşrebin ortaya çıkışı, sanki bu geleneğe karşı kendi içinden yaratılan bir muhalefetin sonucu gibi görünüyor. Başka bir deyişle Üveysilik, normal tarikat çevreleriyle pek imtizaç edemeyen veya kendilerine oralarda hareket alanı olmadığını düşünen mistik şahsiyeti kuvvetli bazı sufilerin, doğrudan Hz. Muhammed, büyük bir peygamber veya Hızır, yahut herhangi büyük bir sufinin ruhaniyeti aracılığıyla irşad edildiklerini bildirerek bir sürü tarikat arasında kendilerine sanki bir meşruiyyet alanı yaratması gibi de algılanabilir. Özellikle bazı büyük sufiler, bunu bir kurnazlık olarak değil kendi iç dünyalarında güçlü bir mistik aydınlanma olarak yaşamışlardır. Metinler bunu ortaya koymaktadır. (100)
-Üveysilik kavramına, doğrudan doğruya Veysel Kareni’nin ruhaniyeti aracılığıyla irşad olunma şeklindeki bir düşüncenin ne zaman dahil edildiği kesin belli olmamakla beraber, bunun XV.yüzyılda Abdurrahman Cami(öl.1492) tarafından, “Evliyaullahtan ol hazrete tabi olanlara ve onun ruhaniyetinden irşad edilenlere” de Üveysi denileceği şeklinde ifadelendirildiğini biliyoruz. (10.dipnot / Lamii Çelebi, Terceme-i Nefehatu’l-üns, İstanbul, 1270, sf:35) (102)
-Şu halde tasavvuf tarihinde Üveysi denildiği zaman kısaca şu beş grup sufiyi içine alan bir zümre anlaşılmaktadır:
1)Hz. Peygamber’in veya büyük peygamberlerden birinin ruhaniyetinden nasip alanlar
2)Veysel Kareni’nin ruhaniyeti ile irşad olunanlar
3)İlk dört halifenin ruhaniyetinden feyz alanlar
4)Herhangi bir büyük şeyhin veya kutbun ruhaniyetinden irşad edilenler
5)Bizzat Hızır Aleyhisselam aracılığıyla velayet mertebesine erişenler.
Görüldüğü gibi bu beş grupta da ortak olan nokta, “daha önce yaşamış birinin ruhaniyetinden feyiz almak”tır. (105)
-Geleneğe göre Üveysi olduğu bilinen ilk mutasavvıf, İbrahim b. Edhem(öl. 782)’dir.
-Ahmed Eflaki’nin Menakıbu’l-arifin isimli tanınmış eserinde adından büyük bir saygıyla bahsedilen ve Mevlana’nın babası Sultanu’l-ulema Bahaeddin Veled’in müridi sayılan Ahmed Fakih, Anadolu’daki en eski Üveysilerden biri idi. Eflaki’nin, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’den naklettiğine göre, Ahmed Fakih gençliğinde Bahaeddin Veled’in müridiydi ve ondan fıkıh tahsil ediyordu. Günlerden bir gün kendisine bir hal arız olmuş ve kitaplarını, derslerini terk ederek dağların yolunu tutmuştu. Eflaki’ye bakılırsa, Veysel Kareni’nin ruhu aynen onda tecelli etmiş ve aklını başından alarak meczup bir hale sokmuştu. (55.dipnot / Ahmed Eflaki, Menakıbu’l-arifin, nşr: Tahsin Yazıcı, Ankara 1959, I/39) (117-118)
Dergah Yayınları, 2009 basım, 3.baskı (İlk baskı: Ocak 1980)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder