-Batı âlemi dışında ilk defa olarak daimi elçilik kuran devlet Osmanlı İmparatorluğudur.
-İlk Türk öğrenciler 1827’de Fransa’ya gitmiştir. Osmanlı devletinin bu kararında da Mısır valisi Mehmed Ali Paşa’nın daha önce Avrupa’ya öğrenci yollaması müessir olmuştur.
-1687’de Lipova Kalesi savunmasında Avusturyalılara esir olan ve 12 esarette kaldıktan sonra kurtulan Temeşvarlı Osman Ağa 1724’te kaleme aldığı hatıratının sonunda şunları yazar: “Dünya müminin cehennemi, kâfirin ise cennetidir”
-1839’dan 1876’ya kadar süren Tanzimat çağının ana vasfı Batı taklitçiliğidir.
-Başarılı bir idareci olan Mithat Paşa da maddeci dünya görüşünden etkilenmiştir. Nitekim o, 1867’de bir Alman yazara şu sözleri söylemiştir: “Kırk veya elli yıl sonra insanlar artık kilise veya cami inşa etmeyecekler. Yalnız okullar ve hayır kurumları yapacaklardır” O zamandan beri 120 sene geçtiği halde, Hristiyanlar kilise, Müslümanlar da cami inşa etmektedirler.
-Namık Kemal bütün yazılarında “Osmanlı vatanı”nı kutsallaştırmaktaydı. Nitekim İstanbul’da 1873 yılındaki temsili yankılar uyandıran “Vatan Yahut Silistre” oyununun kahramanları koro halinde şu dokunaklı şarkıyı söylemekteydiler: “Amalimiz efkârımız ikbal-i vatandır / Serhaddimize kal’a bize hak-i bedendir / Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir / Kavgada şehadetle bütün kâm alırız biz / Osmanlılarız can veririz nâm alırız biz”
-Osmanlı Devletinin 1797 ile 1802 yılları arasında Paris’te daimi elçiliğini yapmış olan Moralı Seyyid Ali Efendi’nin 1 Ağustos 1801 tarihli bir yazısında uygunsuz hareketlerde bulunan Çuhadâr Ahmed’i “Türk-i sütun” yani hayvan Türk diye vasıflandırdığını hayretle görüyoruz. Hâlbuki o yıllarda Fransız İhtilalinin doğurduğu milliyetçilik akımı bütün dünyada ve bu arada Osmanlı imparatorluğunda yayılmaktaydı.
-Kırım Savaş’ından sonraki yıllarda Osmanlı Türkleri arasında milliyetçilik yayılmaya başlamış ve üç gelişme safhasından geçtikten sonra kuvvetli bir ideoloji halini almak mecburiyetinde kalmıştır.
1)İlmi Türkçülük: Yusuf Akçura’nın da söylediği gibi Ahmet Vefik, “Osmanlı Türklerinde ilk Türkçü”dür. Hususi hayatında da Türk olarak yaşayan bu batı tahsili görmüş Türk, Türkler hakkında lengüistik ve tarihi çalışmaların başlatıcısı oldu. Diğerleri onu takip ettiler. Fuad Köprülü, çok haklı olarak Ahmet Vefik, Ali Suavi ve Süleyman Hüsnü için ilmi Türkçülüğün önderleri demiştir; zira çalışmalar 1908’e kadar bunların etkisi altında gelişme göstermiştir. Mehmet Atıf’ın “Kaşgar Tarihi” (1882-1883) Osmanlı Müslümanları arasında Türklük şuurunu yaymak için yazılmıştı.
2)Edebi Türkçülük: 1897’deki Türk-Yunan Savaşı Türk Milliyetçiliğinin gelişmesinde ikinci safhanın başlamasına sebep olmuştur.
3)Siyasi Türkçülük: Türk milliyetçiliğinde üçüncü safha, Osmanlı İmparatorluğunun dışında aslen Kazanlı bir Türk olan Akçuraoğlu Yusuf’un Kahire’de çıkarılan Türk gazetesinde “Üç Tarz-ı Siyaset” başlıklı makalesinin basılması ile başlamıştır.
-“insan hiçbir tabii hakka sahip değildir. O tabii olarak sadece kendi çevresine uymak hassasına maliktir… Öğrenmek vazifesini yerine getirerek başkaları tarafından dinlenmek hakkını elde eder; faziletli davranarak saygı görmek hakkını kazanır, ahlaki ve içtimai vazifelerini ifa ederek belirli bir derecede hürriyet hakkına erişir” Said Halim Paşa
-İslam siyaset nazariyesinde hükümdarlar “hukuk-u millet”e değil, “şeriat-ı garra”ya uygun davranmak mecburiyetindedirler.
-Türkistan tarihi yazarları Ali Suavi’nin kitabından faydalanmamışlardır. Ne Zeki Velidi Togan ne Baymirza Hayıt ne de Mehmet Saray eserlerinde bu kitabı zikrederler. Halbuki, “Hivefi Muharrem 1290” başlıklı kitapçık Türk halk efkarının Orta Asya’da yaşayan soydaşlarının kaderleriyle ilgilenmesini sağlayan ilk yayınlardandır. Bu eser 1910’da İstanbul’da yeniden basılmış, 1977’de İstanbul’da M.Abdülhalik Çay tarafından “Ali Suavi’nin Hive Hanlığı ve Türkistan’da Rus Yayılması” adıyla ve dili sadeleştirilerek tekrar yayınlanmıştır.
-Gelenekçi tarih yazıcılığında “hatırat” hemen hemen hiç bilinmiyordu. Türkiye’de böyle bir teşebbüse, Avrupalı meşhur müellifler tarafından yapılmış olanlar misal alınmak suretiyle başlanmıştır. Zarif Paşa (1816-1861) hatıratını –yayımlamak niyetinde olmamasına rağmen- yazan ilk Osmanlı devlet adamı sayılabilir.
-Ermenilerin Osmanlı Devletinden ayrılma isteğinin ilk açık belirtisi, 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi sonunda ortaya çıktı. Gerçekten, Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan, Türklerin kahramanca direnişini Plevne’de kırdıktan sonra Yeşilköy’e kadar ilerleyen Rus ordusunun başkumandanlık karargâhına gitmiş ve Rus Çar’ının himayesinde Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasını teklif etmiştir.
-1921’de yapılan nüfus sayımında Kıbrıs’ta 51.339 Türk ve 244.887 Rum yaşadığı tespit olunmuş, 10 yıl sonra yani 1931’de Türklerin sayısı 64.245’e Rumlarınkiyse 276.572’ye yükselmiştir.
-Şeyh Said’in doğrudan doğruya Kürtçülükle bir ilişkisi yok. Büyük ölçüde inkılaplara bir tepki. Ancak eski milletvekillerinden Seyit Abdülkadir’in Kürtçülüğü var. İngilizlerin dolaylı parmağı olabilir. Ama Musul meselesinde kesin bir şey varsa Lozan’ın son safhasında İngilizlerin Mussolini’yi kullanmış olmalarıdır.
Diyanet Vakfı Yayınları, 1997 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder