22 Mayıs 2025

YAVAŞLA - KEMAL SAYAR

-Araba erkeklerin yeni şehvet nesneleridir, erkek araba sahipleri gerçekleşmemiş güç ve macera tutkularını makinelerine yansıtır, bu makineleri cinsel bir boşalım nesnelerine dönüştürürler. Yollar, hayal kırıklığına uğramış egoların geçit resmi yaptığı mekânlar halini alır. Arabasına binen kişi, onun sahip olduğu bir dizi özelliği içine almış olur. Artık o, hareketlilik kazanmış birisidir, ne zaman isterse o zaman, kendi seçtiği yoldan, daha hızlı ve daha uzağa gidebilir. (18)

-Otoyollar içinde yaşadığımız doğayla duygusal bağımızı kesintiye uğratıyor ve çarpık bir şehirleşmeyi beraberinde getiriyor. Bizi bir yerden diğerine, içinde yaşadığımız doğayı fark etmeksizin taşıyor. Hız ve hareketliliğin sınai ilerlemenin merkezi kabul edildiği bir anlayışı yansıtıyor. Bir metro veya hava seyahati gibi, yer duygusunu yok ederek, zaman ve mekanı sıkıştırarak her şeyin aynı olduğu bir yaşantı doğuruyor. (19-20)

-Yürümekle bedenimizi fark ederiz, o bedeni bize vereni fark ederiz. Yürümek bu bakımdan şükrün ifasıdır. (22)

-Başarımızın göstergesi, sahip olduklarımız ve hayatın öncelikli gündemi ekonomik mücadele olduğunda, anna-babalık da iş hayatındaki şart ve rekabetçi üsluba bürünüyor. (24-25)

-Kapitalizmin ruhları ifsat eden gözboyacılığı, çalışma ile ihtiyaç arasındaki bağı koparmış olmasıdır. "Yeterli olan iyidir" düsturu geçmişin küflü sandukalarına kaldırılmıştır artık, verimliliğin nesnel ölçüsü olarak kazanç artışı belirlenmiştir. Sayılabilir, sayıya vurulabilir olan gerçektir ve başarı artık kazanılan para ve biriktirilen servet miktarı ile ölçülür. (32)

-Modernliğin tarihi, gerçekliğin merceklerden ve pencerelerden süzülerek elde edilmesiyle kaim. Mercekler giderek insan gözünün ve görme işlevinin yerini alıyor; bilgisayar klavyeleri ve sesli mesajlar ise, iletişimin. Algı ve ifade, bedenden azat oluyor. Böylece şeylerin yakınlığı bize dokunamıyor. Başka bir insana, bir kuş sesine, sabah güneşine değemiyoruz. Hız, tabiata içkin olan güzelliği görmemizi engelliyor. Bedenlerimiz bu hıza programlı olmadığından ağır ağır çözünmeye başlıyor. Hıza dönük hayat tarzlarımızdan kaynaklanan bedensel ve ruhsal hastalıklarda patlama yaşanıyor. (36)

-Geçmiş, kişinin bugünün her noktasında aktif var oluşunu bilinçdışında sürdürür. Ve her bir bugün; dünün, şu anın ve geleceğin bölünmez bir kümesidir. (48)

-Günümüzde doğum, ölüm, yaşlanma, cinsellik veya mutsuzluk gibi sıradan hayat süreçleri tıbbileştiriliyor. Artık rahiplerin veya imamların buyruklarıyla değil hekimlerin, diyet uzmanlarının, terapistlerin önerileriyle hayatlarımızı şekillendiriyoruz. (59)

-İdealleri çıkış noktası yaparak kötülüğe ulaşanlar çoğu zaman gruplardır. Çevrenizde size yürüdüğünüz yolun doğru olduğunu söyleyen insanlar olursa, yüce amaçlar için saldırganca yöntemler kullanmanın meşruiyetine daha kolay inanırsınız. Gruplar, hemen her zaman kendi bireysel üyelerinin toplamından daha aşırıdır. Düşmanlık ettiğiniz şeyin bir grup olması durumunda, bir bireye davranacağınızdan daha acımasız bir tavra bürünebilirsiniz. Kötülüğe meyleden gruplar içlerindeki şüphe ve muhalefeti kolayca bastırır, bastıramadıklarında farklı sesleri hainlikle yaftalar ve cezalandırırlar. Fransız Devriminde giyotinin en çok "iç düşman"lar için kullanıldığını hatırlayın. (70)

-Mesleğimizin pirleri, endişenin tümünün özünde sonunda ayrılık endişesinden kaynaklandığını söylemişlerdi. Yalnızlık, yani ayrılığın farkında oluş, bugün endişelerin en acı verici olanı. (80)

-Alışveriş merkezi bir baştan çıkarıcıdır, orada hem ilgi hem mesafe vardır. Yakınlık ve uzaklık sizi kolunuzdan tutup içeri çeken, zorlayan, "malım iyi al" diyen kimse yok. Görünür olup da kendini satmaya çalışmayan, arzuyu nasıl da kamçılar değil mi? (85)

-Modern dünyada dikkate almamız gereken seçenekler artmıştır ve reddettiğimiz seçenekler, tüm albenileriyle bize uzaktan göz kırpmaya devam etmektedir. Aklımız onlarda kaldığı için, seçtiğimiz şeyden sağladığımız doyum azalmaktadır. Seçmediğimiz alternatifleri ve onların muhtemel getirilerini zihnimizden atamadığımız için, seçtiğimiz şeyin bize yaşatacağı doyum yerine, seçemediklerimizin özlemiyle hayal kırıklığı hissederiz. (92)

-Mutluluk kendimize hedefler tayin edebilmemizle ilgilidir. Kolay ulaşılır hedefler bizi çabuk sıkar. Zor hedefler, hayal kırıklığı yaratabilir. İnsanın hedeflerini yaşadığı gerçeklerden hareket ederek tayin etmesi gerekir. Ulaşılması güç hedefler koyarak bu uğurda fazla yorulmak bilinen depresyon nedenlerinden birisidir. (105)

-Yaşlıyı toplumdan kovanlar, onun hikâyelerini de kovuyor. Yeni nesillere bir önceki neslin hikâyeleri yerine sinema stüdyolarında veya dizi film setlerinde çekilen yeni hikayeler takdim ediliyor. Nesiller arasındaki süreklilik duygusu aşınıyor. (116)

-Çocuklarımızın üzerine aşırı düşmemiz ve onları yerli yersiz aşırı övgülerle boğmamız, onların kendilerine duyduğu güveni artırmaktan çok hayatta karşılığı olmayan şişmiş bir özgüvene yol açıyor. Özsaygıyı bütün ruhsal sağlığın ana mihveri kabul eder. Amerikan mahreçli düşünceler yüzünden gerek anne babalar gerekse de öğretmenler, çocukları doğal şartlardan uzaklaştırıyor ve onları adeta bir koza içinde şımartmayı yeğliyor. "Büyük ve şanlı ben" fikri giderek artan bir çılgınlık halinde dünyayı kasıp kavuruyor. Her şeyi doğuştan hak edenler kulübü. (126)

-Hatanın patolojisi yerini yetersizliğin patolojisine bırakmış durumda. Hareketin, eylemin, hızlı ve önce olmanın kutsandığı bir çağda eylem başlatamayan kişi depresif kabul ediliyor. Keder, hüzün, elem, melal veya gam kolayca depresyon kategorisine tıkıştırılıyor. Yırtıcılık sözcüğünün bir iltifat olarak kullanıldığı modern toplumda, "gürbüz bir girişimcilik ruhuna" sahip olmayan müstağni kişi, yetersizlik ve utanç duygularıyla karşı karşıya bırakılıyor. "Farklı ol, hareketli ol, yık geç" iyi ama ya incitmek istemiyor, ya tarumar etmekten hoşlanmıyor, ya benlikler pazarında kendisine iyi bir müşteri aramıyorsa o kişi? (138)

-Zalim bir dünyada oğulların erkekliğe kabulü de acımasız şartlara bağlıdır; incinmeksizin incitebildiklerinde, üzüntü ve kayıp hissetmeksizin ayrılabildiklerinde erkek kabul edilirler. (155)

-Çabasız tatmin insanı sükûna erdirmez, sadece yabancılaşma, sıkıntı ve değersizlik duyguları yaratır. (191)

-Geçmişin erdemi "kendini bil" sözünde yoğunlaşıyordu, bugünün dünyası "kendin ol" diyor. (210)

-Politik inancın içeriği halk nezdinde itibar kaybederken politikacıların hayatı ilgi uyandırıyor. Basın ve televizyondaki mülakatları dikkatle izleyin; pek azında bir işin, bir düşüncenin konuşulduğunu fark edeceksiniz. (211)

-Duygusal olarak kendini ifşa eden insanlar, karşılığında olumlu bir toplumsal destek alabiliyorlarsa harika, alamıyorlar veya olumsuz tepkiler alıyorlarsa, kendilerini daha da kötü hissedebiliyorlar. Duygularımızı başka insanlara açmak eğer yalnızlığımızı azaltıyor ve bizi toplumsal ağlara eklemliyorsa iyi, ama bizi kabul eden bir izleyici kitlesi yoksa ve boşluğa konuşmuş oluyorsak, kendimizi kötü hissediyoruz. (215)

-Bu ülkenin en soylu insanları, diğerlerinin acısını içinde en çok hissedenlerdir. (244)

Kapı Yayınları, 2018 basım, 4.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...