22 Mayıs 2025

YEŞİLÇAMDAN KABEYE – KUDRET ŞANDRA

-7 yaşıma geldiğimde beş vakit namazı camide kılıyordum. Annem ve babam ibadetim üzerinde çok dururdu. Bana paralar verir, hediyeler alırlardı. (9)

-Okuldan döndükten sonra arkadaşlarımla dolaşıp çocuksu oyunlar oynardık. O zamanlar seyyar çadır kumpanyaları vardı. Bunlar basit tiyatro veya oyun grupları idi. Kadınlar oynardı. Artık aldığım harçlıklarla veya kenardan köşeden girerek oynayan kadınları, komiklik yapan erkekleri seyrederdim. İkinci sınıfa geçtiğimde camiyle ilgim kalmamış, çadır tiyatrolarının tiryakisi olmuştum. (9)

-Babam, Tophane deniz işletmesinde marangozdu. Yakın olması sebebi ile 1942’de Tophane’ye taşındık. (13) Tophane Salı pazarında bulunan Rus manastırında kiracı idik. Yirmi dairenin ikisinde Türk, on sekizinde Ruslar oturuyordu. 300 kadar Rus vardı. Apartmanın en üst katında kilise vardı. Orada ders ve ibadet ederlerdi. Pazar günü yapılan ayinleri merakla seyrederdim. Hristiyanlar, düğünlerini kilisede yaptığından arkadaşlarımla birlikte başka kiliselere de gider, düğün törenlerini takip ederdik. Gelinin ve damadın üzerine atılan paraları kapışırdık, bu hususta çok başarılı idim. Rus ve Rum çocuklarıyla çok samimi idim. Okul arkadaşlarım vardı beni severlerdi. (14)

-Yine o savaş sıralarında Türk ordusunun ilgilileri Adalet Hanım’dan Alman ordusu hakkında bilgi istemişler. Adalet Hanım’ın Alman subaylarından tanıdıkları ve arkadaşları olduğu için öyle bilgiler vermiş ki subaylar hayret etmiş. Atatürk de Adalet Hanım’ı severmiş ve ona Konya’da bir ev bağışlamış. “Almanya’ya dönme burada kal” demiş, zaman zaman sohbetler ederlermiş. Adalet Hanım bu hatıralarını övünerek anlatırdı. (23-24)

-Bir kısım dansözlerde gelip benden ders almaya başladılar. Böylece beş yıl devam ettim. 1955’te Türkiye’de ünüm yayıldı. Hem dans dersleri veriyor hem de Büyükdere Beyaz Park da sahneye çıkıp danslı şarkılı şovlardan para kazanıyordum. Sonra Üsküdar, Beşiktaş ve Kadıköy konserleri takip etti. (29)

-İçki ve uyuşturucu madde kullanmaktan iki sebeple uzak kaldım. Birincisi; bunları kullananların kötü sonlarını gördüm. Bu yüzden çok büyük artistler, sanatçılar, zenginler çok sefil bir hayatla, sürünerek ölüp gittiler. Çevremdekiler içiyordu. Patronlar içki ikram ettiklerinde midemin rahatsız olduğunu, doktorların içki içmememi tavsiye ettiklerini söylüyordum. Gazeteciler geldiğinde mutlaka onlara içki vermek gerekirdi. Kendilerine içki verir, ben de içki şişelerine konmuş koka kola, meyvalı gazoz gibi şeyler içerdim. “Kendim için özel hazırlattığım kokteyl” derdim. (31-32)

-Akrabalarımın kötü durumlarını görmemezlikten gelerek bana hücum etmeleri kişiliğimi zedeledi. Sulatası olan soyadımı bu sebeple değiştirmeye karar verdim. Bir Arap filminden esinlenerek Şandra soyadını aldım. Böylece ailemin bana layık görmediği soyadını onlara iade ettim. (34)

-Artist olmak isteyen, şunu yaparım bunu yapamam diyemez ki. Her şeye razı olarak gelmiş. O zaman ise pavyondan başlayabilir. Pavyona girdi mi artık her şey bitti. Hem satıldı hem borçlandı hem de bir kısım erkeklerin eline sermaye oldu. Artık onu kaçırmamak için her şeyi göze alırlar. Böylece kadının ömrü fuhuş yuvalarında geçer. (38)

-Hayat kadınlarının dans öğrenmelerinin sebebi daha kaliteli kimselerle kalmak içindir. Hayat kadını her gelenle kalmak zorundadır. Dansöz ise, istediği kimseyle, zenginle, büyük adamlarla kalır. Böylece terfi etmiş olur. (40-41)

-Yeşilçam’da kandil, ramazan ve Cuma Müslümanları yok değildi. İnanç ve itikatları olan Ramazan’da ibadetlerini yapanlar Türkan Şoray, Gönül Akkor, Münir Özkul, Leyla Sayar. Hülya Koçyiğit ve mesleği terk eden eski şarkıcı ve dansöz Vildan Işık Erbaş gibi az da olsa dini günlere saygılı ünlü kişiler vardı. Yeşilçam’ın üç imparatorundan biri olan Berker İnanoğlu, film rejisör ağabeyi Türker İnanoğlu aileden dini terbiye görmüş, hayırsever patronlarımdı. Fakir talebe okutur, hayır ve hasenata koşarlardı. Yeşilçam’da birçok kimseyi giydirir, onların geçimini sağlarlardı. Ümit Utku da bu hayırseverlerin üçüncüsüdür. Düşenlere yardım eder, onlara iş verir, ellerinden tutardı. Hürrem Erman’da hayır ve iyilik severlerdendi. Bunlar reklamdan uzak, Allah rızası için hayır ve hasenata koşan kimselerdi. Veremli kız şarkısını yazıp okuyan ünlü gazelhan Cahit Seyhanlı ve Urfalı şarkıcı nam-ı diğer Sokak Çocuğu Ali de İslami hayata dönen ve ibadetlerini halen devam ettiren mümin kardeşlerimizdendir. (46)

-İskeleleri taşıyan dubalara sulatası dediklerinden, soyadı kanunu sonrasında babama da sulatası soyadını vermişler. (50)

-Yeşilçam’da Türkan Şoray’dan başka artiste sempati ve saygı duymadım. Nazan Şoray, Figen Han gibi laubali davranışlı bazılarını zaman zaman azarladığım olmuştu. Müjde Ar’a ders vermeye gitmedim. Davet edilmeme rağmen, böyle artistlerle film setine dahi çıkmadım. (57)

-Eğlence dünyasının insanları dinden, dini bilgiden, ibadetten mahrum bırakılmış kimselerdir. Bunların anne ve babaları bunlara bir şey öğretmediği gibi çevre, okul, basın ve yayın da bir şey vermemiştir. Tam tersine her şey bunları eğlence ve menfaat dünyasına itmiş. Bu yolda onlara kolaylıklar sağlanmış. Onlarda sadece maddeye ve maddiyata önem verip maneviyattan hiç nasiplerini alamamışlar. Bu sebepten sanki insan, sadece cinsi organdan ibaretmiş ve hayat denince akla sadece cinsiyet gelirmiş gibi anlayış içine girmişler. Bugün kız erkek karışık öğrenim yapan sistem, çıplak kadın resmi satan gazeteler ve radyo, televizyon programlarının ekserisi bu anlayışı desteklemiyor mu? Bu anlayış muvaffak olsa, cinsi hayattan, seksten başka bir şey düşünmeyen bir millet meydana çıkar. Acaba hayatın gayesi bu mu? (65)

-Muzaffer Akgün, Cahide Sonku organizatörler elinde kaldıkları için parasız yaşadılar. Bilhassa bir zamanların büyük şöhreti Cahide Sonku çok kötü durumlara düştü. (77)

-1969 Çaycuma, Bartın ve Amasra konserlerinde ilgi ve müşteri çekmek için sansasyonel bir modelle sokaklarda yarı çıplak reklam gösterileri yapıyordum. Yanımdaki mini etekli yarı çıplak dansözlerimle rekabet halinde olduğum Muammer Karaca, Münir Özkul ve Ankara Radyosu halk ve Türk müziği ünlü sanatçılarıyla devamlı karşılaşarak rekabetli yaşam savaşı veriyorduk. Bu toplulukları yıldırmak ve müşterilerini bizim sinemamıza çekmek için uğraş verip her mücadeleyi mubah sayıyordum. Çünkü benim konser gurubum Yeşilçam’ın figüran kızlarından oluşan, bugün ise Avrupa sahnelerinde birer şöhret olan amatör tele kızlardan müteşekkildi. Radyoların sanatçılarıyla, radyo topluluklarıyla rekabet günlük olaylardandı. Bende çıkarlarım ve dünyalık menfaatlerim aşkına figüran yetiştirmelerimle ancak sansasyonel polisiye ve adliye olaylar çıkarıp basında sık sık yer alan bir reklam tarzı ile her gittiğim yerde sinemaları doldurup, kapı, cam ve çerçevelerin kırılmasına sebep oluyordum. (91-92)

-Ayhan Işık saygın bir kişi idi. Bir gösteri şovuna dönüştürüldüğü için cenaze merasimine gitmedim. (96)

-Film çalışmalarımın yanında ilk defa 1965 yılında sahneye beraber çıktığımız bir dansöz kızla 2 yıl evlilik hayatı yaşadım. Çok kıskançtı, mesleğimizde kıskançlığa uygun değildi ayrıldık. (97)

-1973 yılında da Perşembe ve Pazar günleri dini sohbetlere katılmaya başladım. (102)

-Herhalde ben onu, o pisliklerden kurtardığım için Allah da beni pis hayattan kurtardı. Zaman ilerliyor çok şey değişiyordu. Sevgili anneciğim de 1972’de vefat etti. Annemi mezara indirirken dansı bırakmaya karar verdim. Kirasıyla geçimimi temin edecek bir dairem vardı. Şöhretin zirvesine ulaşmıştım. Bundan sonra ileriye gitmem, geriye giderdim. Planımı uyguladım sahneyi tamamen bıraktım, sinema çalışmalarına devam ettim. Bunlar da 12 ayda 2 ayımı ancak alıyordu. Geriye kalan zamanımı camiye ve dini kitap okumaya verdim. Vaazları ve dini sohbetleri kaçırmamaya çalıştım. Kur’an kurslarıyla olan alakamı daha da artırdım. (100)

-Dairemin birini İlim Yayma Cemiyetine, ikisini de 1980 yılında Türk Hava Kuvvetleri Vakfına bağışladım. Orgeneral Ethem Ayan teşekkür şiltini verdi: “Ben ölünceye kadar mal benim, öldükten sonra adı geçen hayır kurumlarının” (119)

-Leyla Sayar, 1970’li yıllarda sinemada şöhret, gazino ve pavyonlarda dansözdü. Yeşilçam’dan benden önce kopmuştu, sonra da sahne hayatından elini ve eteğini çekmiş. Zengin bir kütüphaneye sahipti, okurdu, kültürlü bir artistti. Dansöz talebelerimden olan Leyla Hanım, Rafet Kayserilioğlu’nun yönettiği “Sevgi Dünyası” adlı ruh ve cin çağırma cemiyetinin eskiden beri üyesiydi. Nasıl ki Don Kişot bol bol kitaplar okuyarak kendini silahşor zannetmiş, devdir diye yel değirmenlerine saldırmışsa Leyla Hanım’da çok okumaktan ve ruhlarla, cinlerle meşgul olmaktan havalanıp, kendini evliya sanmış. Tarikatı ve şeriatı kabul etmiyormuş. Rüyalar gördüğünü, kendine mesajlar geldiğini söyleyip, kendine özel bir tarikat yöneticisi durumuna girmiş. (130)

-1400 sene evvel gelmiş bir dinin Yirminci Asrın bataklıklarından benim gibi bir insanı çekip alması, İslamiyet’in mucizesidir. (137)

-İslam’ı yaşamayan bir topluluğun en acı meyvesi Yeşilçam’dır. (147)

Timaş Yayınları, 1985 basım, 2.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CANLI TARİHLER 1.KİTAP – HAZIRLAYAN: SEZGİNCAN YAĞCI

  İSMAİL FENNİ ERTUĞRUL (MAYIS-HAZİRAN 1856- 29 OCAK 1946) - Bay İsmail Fenni Ertuğrul, Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun fikri bir vec...