09 Mayıs 2025

ZAMANIN RUHUNA KARŞI KÜRESEL MEDENİYET VE İSLAM-BATI KARŞILAŞMASI - ERCAN YILDIRIM

-Başta dini inançlar olmak üzere kültürün tüm unsurlarının yorumları küresel medeniyet tarafından makbul addedilir. Öyle ki yorumlardaki aşırılıklar, farklılıklar, uygulamalardaki çeşitlilik küresel medeniyetin zenginliğinden sayılır. Böylece tarih boyunca süzülüp gelmiş inançlar ve kültür örüntüleri sıradanlaştırılarak farklı yorumların hayata geçirilmesi teşvik edilir. Bu çoğulculuk başlığı altında ele alınan kültür yorumları bireylerin beslendiği ana kaynağa olan bağlılıklarını sona erdirir. Bu sayede toplumun merkezine yerleşmiş temel değer ve mensubiyet bağları ile bireyler arasındaki irtibat kopartılır. Çünkü küresel medeniyet bireye büyük değer verdiği gibi onun düşünce ve eylemlerini sahiplenir. (36-37)

-ABD'nin 21.yy'daki baskınları, bölgesel müdahaleleri, küresel medeniyet içindeki varlığını kanıtlar hale gelmekten öte medeniyetin işlerliğini artırmaya da dayanır. Çünkü dünyada medeniyetin kapsamına girmemiş, ekonomik işleyişe katılmamış ve piyasa şartları içine dâhil olmamış olanların varlığı küresel medeniyeti tehdit eder. Hiçbir kaynağın atıl bırakılmaması ana meselelerdendir. Bu amaçla küresel medeniyet sürekli olarak kendini yeniler, teknolojisini geliştirir ve dünya sistemi içindeki politik kulvarları günceller. (47)

-Zamanın ruhu bize İslam ile Batının arasındaki "sürtüşmenin" çok genel kaidelere dayandığını Batılı değerlerin içselleştirilmesinin İslam'ın kısa ve uzun vadede selametine olduğunu, çatışma kavramının günümüz dünyasında bir karşılığı bulunmadığını öğretmeye çalışır. Batı çatışma fikrinin meşruiyetini özgürlükler yoluyla sağlarken, İslam'ın ve Müslümanların çatışma değil entegrasyon içinde bulunmasını öğütler. İslam ile Batı dünyasının ilişkileri 18.yy'ın sonlarından itibaren değişmeye başladı ancak o tarihten sonra hiçbir zaman Müslümanlar Batı modellerini kendi varoluşlarına karşılık gelecek şekilde reddetmedi. Müslümanların, Batı yorumu tarihin ve zamanın bir süreliğine de olsa Batıya devredilmesi şeklinde olduğu için Batının değerlerinin esasında Müslümanların değerleri haline "dönüştürülebileceği" yöntemi esas alınır. Medeniyet, modernite ve teknoloji kavramlarına sıkışan Müslümanlar, teknolojik kabullerini kültür ve medeniyet değerlerine de yansıtarak kendilerini vazeden "biricikliği" yok farz ettiler. (75-76)

-Nur-u Osmaniye Cami, Osmanlı'nın ve esasında İslam dünyasının Batı karşısındaki "aşağılık kompleksi"ni gösterir. (83)

-İslam önceki dinlerin dünya üzerindeki meşruiyetini elinden almış, onları nehyetmişti. Batılılaşma ile birlikte öreki dinlerin varlık şartları reddedilse bile müntesiplerinin siyasal kimlikleri kabul edilerek dini kimliklerinin İslam'ın ve Müslümanların üstüne çıkmasına müsaaade edilmişti. İslam için dinkerin muhatap alınması imkânsızdır, böyle bir kaygı bile küfür ile özdeştir. O, dinlere uyan kişiler ise belirli sınırlar içinde ilişkiye geçilebilir kişilerdir o da dinleri sebebiyle değil dünyadaki varlıkları nedeniyle. (84)

-Zamanın ruhu batının dışındaki her türlü pazar şartlarını, kültür örüntülerini reddetti. Zamanın ruhuna intibak etmede bir beis görmeyen Müslümanlar özellikle iktisadi konulrda, para ve kariyer hususunda hiçbir ölçüye riayet etmemeti tercih eder. Öyle ki Müslümanların mali konulardaki özgürlükleri onlar için İslami şartların yerine getirilmesinde Müslümanlara artılar sağlamakta. Zamanın ruhundan başka ölçüt kabul etmeyen İslam dünyası Tanzimat dönemindeki bir seyyar satıcı çocuk kadar bile onura sahip olmayı gerekli görmemekte: "Durand de Fontmagne, İstanbul'da zaten çok az sayıda olan dilencilerin bile yabancıları horladığınnı söyledikten sonra, bir seyyar limonata satıcısının kendisinden limonata içen İsveç orta elçisinin -bozuk parası olmadığı için- verdiği bir lirayı 'Gavurun sadakasına ihtiyacım yok' diyerek reddettiğini açıklamaktadır. (Dilaver Cebeci, Tanzimat ve Türk Ailesi, Ötüken yayınları, 1993, sf:60) (86)

-İslam ile Batı'nın kesinlikle uyuşamayacağı zaten belli. Bunu Batı görebilmekte fakat Müslümanlar hala inatla o teze yaslanmaya devam ettikleri için müthiş bir felaketin kapıda beklediğinin de farkında değiller. "Eğer bir Müslüman İtalya'da yaşamak istiyorsa, her dinsel ilkenin ötesinde, dinine bağlılığı saygı gördüğü sürece, ev sahibi ülkenin gelenek e göreneklerini kabul etmek zorundadır. (...) Ev sahibi ülkenin gelenek ve göreneklerini anlayın ve kabul edin. (Umberto Eco, Yengeç Adımlarıyla, Doğan Kitap, 2012, s.293-94) Ev sahibi ülkenin gelenek ve göreneklerine uymak Hristiyanlaşmak demektir. Müslümanların bunu yapamayacaklarını bildiklerine göre Avrupalılar için entegrasyon ne talep ediyor? Tarih hükmünü yürüttüğü için...Avrupa zihninden hiç çıkarmadığı İslam düşmanlığını açığa çıkararak yeniden bir fetih hareketi için alt yapı hazırlıyor. (103)

-Yeniçeriliğin Osmanlı'nın nizamını bozduğunu, Yunanların bu sebeple galip geldiğini ve çöküşün daha hızlı geldiğini savunan daha III.Selim döneminde bile ocağın büyük kahramanlıklar yaptığını, Avusturya ve Rusya ile yapılan çarpışmalarda bile teslim olmaktansa ölmeyi tercih ettiklerini yazar. Böyle bir ordunun ne kadar problemli bile olsa birkaç küçük neşterle düzelebilecekken yok edilmesi, Mora, Sırbistan, Boğdan ve Eflak başta olmak üzere Libya ve Cezayir'den Trabzon'a kadar birçok kısmın elden çıkmasına, Mısırlı Kavalalıya karşı "kâfir silahları"nın koruması altına girmeye yol açmıştı. Devlet nizam, kanun ve mevzuat değişiklikleriyle uğraşmış ve ülkede asayiş bozulmuştu. Yeniçerilik, Osmanlı'nın iliklerine kadar işlemiştir. Ocağın kaldırılması Osmanlı devletinin eski döneminin sona ermesine ve modernleşmesine işaret etmiyordu. Devletin tümden yok olacağını gösteriyordu. (122-123)

-Medeniyetler çatışması ve tarihin sonu tezleri Batının geliştirdiği en önemli fikri ve psikolojik baskı unsurlarındadır. Medeniyetler temelde Batı medeniyeti ile diğer tüm medeniyetler ama esasta İslam çatışmaya girişecektir. (12.dipnot/ Batı ile İslam'ın çatışması yeni bir durum değildir ki, İslam ile Batı yani Hristiyanlık ontolojik olarak bu çatışma üzerine kurulmuştur. Bu bakımdan bir arada yaşamaları imkânsız olduğu gibi hoşgörüleri de sınırlıdır Çünkü İslam ile Hristiyanlık ya da diğer dinler ve Batı birbirlerinin ötekisidir) Müslümanların Batının bu tezine karşı Müslümanların onlarla çatışma içine girmek istemediklerini dile getirmeleri Müslümanların Batı karşısındaki niyetlerini açığa çıkarmıştır.) (13.dipnot/ Batı ile çatıştığı iddia edilen örgütlerin hemen tümü Batı istihbarat birimlerinin icadıdır. Küresel Medeniyet, çatışma ithamıyla bir arada yaşama tezini bu örgütlerin eylemleriyle meşrulaştırır.) (151-152)

-Sudan'ın, Pakistan'ın Kur'an hıfzı yapan, yiyeceğe ve giyeceğe kendi dinini ve insanlığını bağışlamayan çok dar kesimleri haricinde küresel medeniyetin kültürü sadece yaygınlaşmamakta aynı zamanda ona Müslümanlardan da çok büyük katkılar yapılmaktadır. (172)

-Küresel kültür gündelik hayatı bölüştürür. Namaz vakitleri, oruç zamanları, Kur'an okuma saatleri dışında yaşayış ortak kültüre göredir. Zamanın ruhu mensubiyet bağını tekten çoka çıkarır ama etki olarak kendi kültürünü öne çeker. (174)

-Türkiye'de 2000'li yıllarda sonra neoliberal iktisadın gelişmesinin ardından güçlenen orta sınıf (37.dipnot/ Normalde neoliberalizm orta sınıfları küçültür, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri artırır ve zenginleri daha zenginleştirir. Türkiye'de üst sınıfların zenginliği artmasına karşın alt sınıflardaki yoksulluk artışı çok büyük oranda gerçekleşmemiştir. Sosyal politikalar ve refah devleti uygulamaları nedeniyle alt sınıf yoksulluğa itilmekten kurtulmuştur. 2002 sonrasında yeni burjuva kesimleri, dindar burjuva sınıfı da hayli genişlemiştir. Bu haliyle Türkiye'de orta sınıf ekonomik niteliğinden çok siyasal ve kültürel vasfıyla görünmeye başlamış; istikrar, kalıcı refah taleplerine bağlı olarak İslamcılar Kemalist idareden muhalifler Ak parti iktidarından özgürleşme taleplerini dillendirmişlerdir.) siyasal nedenlerin, Kemalist ideolojinin ve statükonun etkisiyle kendisine karşı oluşturulmuş engellemeler, darbeler ve müdahaleler yüzünden muhafazakârlaşmış ve Ak parti özelinde yeni bir siyasal kimliği desteklemiştir. (187-188)

-Küresel kültür, bireylerin taleplerinin herhangi bir komplekse kapılmadan dinlenmesi onların kendiliklerini gösterebilmesi yolunda destekleyici vasfını zirveye çıkardığı; fakat bu güç birikimini boşaltacak sahaları açmadığı için bireyler taleplerini ağaç ve park gibi simgeler üzerinden göstermiştir. (202)

-Geçmişte bir kitaba ya da bir bilge kişiye ulaşıldığı zaman, kitabı okuyup bilgeden mevzu dinlendiğinde hakikat bir şekilde belirlenebilmekteydi. Hakikat ile insan arasındaki perde sayısı çok azdı. Fakat bugün internet, cep telefonları, televizyonlar, bilgisayarlar vasıtasıyla bol bilgi, sürekli akan haber ve kaynak bireyin hakikatle bağlantısı kurmuyor bilakis kesiyor. Çünkü birbiri ardına bağlanmış bilgi ve haber hep yeni bir bilgi ve habere açıldığı, hep yeni bir tarza bağlandığı için asıl olana ulaştırıyor. Sürekli yeni, sürekli bilgi akışı hakikatin tekilliğini kaybettiriyor. Bir konuda sadece bir bilgi ya da izah yok artık. Olayın, nesnelerin farklı bakış açılarına göre yorumlanabilme kapasitesi, farklı gözlerden ele alınabilmesi hakikate ulaşmayı engelliyor. (221)

-Sanal ağlarda, sosyal medyada kendini göstermek zamanın çoğulcu yapısına uyarak “herkese” açılmak isteyen kişiler, bu atmosfer de, bu sanal dünyada kendini güvende hissederek onlara “tek tek değer atfederken”; gerçek hayatta, sokakta, okulda, iş hayatında, yani insan ile mücessem bir ilişki geliştirmeye kalktığında ürkek, titrek, çekingen ve korkaktır. Gerçek hayata karşı bu derece korkak olan onlardaki değeri bile “görmezden gelen” bugünün insanı, değer çoğulculuğunu sanata yani aslında “olmayan varoluşa” yansıtmaktadır. (229)

-İnsanlar piyasaya girebilmek için insani temel vasıflarını temel insani yararlarını ya da geliştirilebilir, icat edilebilir özelliklerini gündeme getirir. Yani temel becerilerinin üstüne bir de “tercih edilsin” diye, başka vasıflarının da olduğunu sunar. Onun pazarlamasını yapar. Günümüzdeki “ev” kavramı, iş görüşmesi, seminerler, aylık seminerler ve eğitimler, çok basit bir işe bile kurallar koymak, pazarlama teknikleri hep kişioğlunun üzerine ekstra yükler getirirken; piyasada tercih edilebilmek adına bir şeyler aldıklarından daha nitelikli daha başarılı ve becerikli olduklarını ispatlama telaşıyla yaşarlar. Bu gayri insani çaba erken dönemlerde kişinin kendine güç vehmetmesine neden olur, seçkin olduğu egosunu götürse de sonraki yıllarda sert bir düşüşe geçer ve ağır bir nihilizm, sürekli bir hiçlik duygusu, silik karakter güdüleri devreye girer. (237)

Profil Yayınları, 2014 basım, 1.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...