-Dil yetisi üzerine Batı düşüncesine belirleyici bir itici güç veren Stoacılar içinse, ses diyalektiğin arkhe’sidir. (ana madde/ilke) Buna rağmen felsefe neredeyse hiçbir zaman sesi bir mesele olarak ortaya koymamıştır. (8)
-Bu nedenle, bu kitapta, çocukluk mantıksal yerini dil ile deneyim arasındaki ilişkinin açıklanmasında buluyor. Burada sözü edilen deneyim, Benjamin’in “geleceğin felsefesi projesi için belirlediği ana hatların izinden giderek ancak – Kant için kabullenilmez olan- “aşkınsal bir deneyim” bakımından tanımlanabilir. (9)
-Tam tersine, günümüzün ayırt edici özelliği, her otoritenin dayanağının dile getirilemez olanda bulunmasıdır ve hiç kimse, tek meşruluk garantisini deneyimden alan bir otoriteyi geçerli saymaya yanaşmamaktadır. (gençlik hareketlerinin deneyimin yararını reddedişi bunun anlamlı bir kanıtıdır) Deneyimin otorite kılığına girdiği biçimler olan atasözleri ve özdeyişlerin ortadan kalkmasının nedeni de budur. Onların yerini alan slogan, deneyimi yitirmiş bir insanlığın atasözüdür. Bugün deneyimlerin var olmadığı anlamına gelmiyor bu. Deneyimler var ama insanın dışında gerçekleşiyorlar. Daha da tuhaf olanı, insanın bu deneyimleri sadece seyrediyor olması, belirgin bir rahatlama hissiyle. Bu açıdan, özellikle bir müze gezisi ya da turistik bir gezi epeyce bilgi sağlar. Günümüzde dünyanın yedi harikası arasına girmiş eserler (örneğin Elhamra’daki Aslanlı Avlu) karşısında, insanlığın büyük bir bölümü onları deneyimlemeyi reddedip bu deneyimi fotoğraf makinesinin yaşamasını yeğlemektedir.(23-24)
-Bâtıni pratiklerde bilgi ile deneyimin birleşmesi, dilsizleşmiş bir müridin ölümü ve yeniden doğuşuyla tamamlanan, dile getirilemez bir olaydır. (34)
-Modern şiir de kendine özgü konumunu bu deneyim krizi ortamında bulur. Çünkü yakından baktığımızda Baudelaire’den bu yana modern şiir yeni bir deneyim üzerinde değil, öncülleri olmayan bir deneyim yokluğu üzerinde temellenmiştir. Baudelaire’in büyük bir cesaretle kendi sanatsal üretiminin merkezine şoku yerleştirmesinin nedeni budur. Aslında deneyim, her şeyden önce sürprizlerden korunmaya yöneliktir ve bir şok yaratmak deneyimde bir gedik açmayı gerektirir. Bir şeyi deneyimlemek, o şeyin yeniliğini ortadan kaldırmak, onun şok potansiyelini etkisiz hale getirmek anlamına gelir. Metaların ve makyajın –yani özellikle deneyimlenemez olanın- Baudelaire’i büyülemesi de bunula ilişkilidir. (63-64)
-…insandaysa, dille karşılaşmak, ona maruz kalmak dil edinimi için vazgeçilmez koşuldur, insan yavrusunun iki ve on iki yaş arasında söz edimleriyle karşılaşmaması durumunda, dil edinme olanağının kesinlikle tehlikeye atılıyor olması, dilin yapısının anlaşılması konusunda önemi asla yeterince vurgulanmamış bir olgudur. Antik bir geleneğin söylediğinin aksine, bu açıdan bakıldığında insan ‘dile sahip hayvan2 değildir, tersine dilden yoksun hayvandır ve bu yüzden onu dışarıdan almak zorundadır. (87)
-Gerçekten de, insanlar oyunlar icat etmeyi sürdürürler ve bir zamanlar pratik ekonomik ortama ait olan bir şey ile de oynanabilir. Oyuncakların dünyasına şöyle bir göz gezdirmek, insanlığın eskicileri olan çocukların, ellerine geçen her türlü eski eşya ile oynadıklarını ve oyunun böylece artık var olmayan kutsal dışı davranış ve nesneleri koruduğunu gösterir. Eski olan her şey kutsal kökeninden bağımsız olarak oyuncak haline gelmeye uygundur. Dahası var: Hala kullanılmakta olan nesneler söz konusu olduğunda da bunların dönüştürülüp –örneğin, küçültülmeleriyle- oyuna dâhil edilmeleri mümkündür: Bir otomobil, bir tabanca, elektrikli bir ocak küçültülerek birdenbire oyuncağa dönüşür. Peki, o halde oyuncağın özü nedir? Oyuncağın özsel karakteri –iyi düşünülürse, onu diğer nesnelerden ayırt etmeyi sağlayan tek özellik- sadece ‘bir zamanların’, ‘artık olmayan bir şimdinin’ zamansal boyutunda kavranabilecek son derece tekil bir şeydir. Oyuncak -bir zamanlar, artık olmayan bir ortamda- kutsalın alanına ya da pratik ekonomik alana ait olmuş şeydir. (102-103)
-İster döngüsel olarak düşünülsün ister çizgisel, Batılı zaman kavrayışına egemen olan karakter noktasallıktır. Yaşanmış zaman metafizik- geometrik bir kavram aracılığıyla temsil edilir (nokta, ayrışık an) ve sonra bu kavramın kendisi sanki gerçek zaman deneyimiymiş gibi ilerlenir. Vico geometrik noktanın, metafiziğin fiziğe sızmasını sağlayan “şeytani geçit” olduğunu, sırf bu işe yarayan metafizik bir kavram olduğunu çoktan fark etmişti. Vico’nun geometrik nokta için söylediği şey bir zamansal “nokta” olarak an için de söylenebilir. (148)
Alfa Yayınları, 2020 basım, 1.baskı. Çeviren: Betül Parlak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder