01 Haziran 2025

DİNİN TEMELLERİ – MUHAMMED EMİN ER

-Cahillerin her gün imanlarını yenilemesi, her ay bir veya iki defa iki şahid huzurunda nikâhını tazelemesi ihtiyat gereğidir. Zira erkeklerde hata sadır olmasa dahi kadınlarsan pek çok hata sadır olmaktadır. (47)

-Tebyînu’l-Maharim adlı eserde ifade edildiğine göre, dünya işlerinin kıvamında gitmesi için kendisinden müstağni kalamayacağımız her ilim farz-ı kifayedir. (47)

-Bir itikad esasının ne kadar meşhur olduğu onu inkar eden kişi hakkında verilecek hükümde etkili olur. Şöhret bakımından itikadi hükümler yani inanç esasları iki kısımdır:

1-Sübut ve delaleti kati ve meşhur hükümler. (*İster fıkhi ister itikadi olsun her İslami hüküm iki yönden değerlendirilir: 1.Sübut, 2.Delalet. Sübut bir hükme temel teşkil eden delil(ayet ve hadis)in gerçekten sahih bir yolla Peygamberimizden bize ulaşıp ulaşmadığının belirlenmesidir. Buna göre Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetlerinin ve mütevatir hadislerin sübutu kesindir. Ancak, mütevatir derecesine erişemeyecek kadar az sayıda ravi tarafından rivayet edilerek bize ulaşmış olan diğer hadis çeşitleri (meşhur, ahad vb.)nin sübutu kesin değil, zannidir. Delalet ise bir delilin ondan çıkarılan bir hükmü gerçekten ifade edip etmediğinin belirlenmesidir. Eğer bir delil (ayet veya hadis) bir hükmü kesin olarak ifade ediyorsa delalet kafidir, yoksa zannidir. İtikatta herkesin inanması gereken ve inkar edenlerin kafir olacağı kabul edilen hükümlerin sübut ve delalet açısından kesin olması şarttır. Fıkıh da ise faiz ve haram gibi hükümler sübut ve delalet açısından kesin delillere dayandığı halde vacib, sünnet ve mübah gibi bir kısım hükümler bazen zanni temellere dayanabilir.) Bu kısma giren itikad esasları eğitimli veya eğitimsiz olduğuna bakmaksızın bütün Müslümanlar tarafından bilinecek kadar meşhurdur. Bu gibi hükümlere zann-ı galib yeterli değildir, kesin olarak inanmak lazımdır. Bu kısma giren hükümleri inkar eden kafir olur, kendisine mürtedlerin hükmü tatbik edilir.

2-Sübutu veya delaleti kat’i fakat halk arasında meşhur olmayan hükümler. Bu tür hükümleri inkar etmenin küfrü gerektirdiği icma ile sabit değildir. Mesela oğlunun kızına altıda bir miras düştüğünü inkar etmek gibi. Böylesine herkes tarafından bilinmeyen hükümler Eşari’ye göre küfür sayılmaz. Çünkü bu hüküm halk arasında meşhur değildir. (58-59)

-İçlerinden on tanesinin adını bilmek vaciptir, bunlar da Ragib, Atid, Cibril, Mikail, İsrafil, Melekülmevt, Münker, Nekir, Rıdvan ve Malik. Ragib: İnsanın sağ omuzunda olup, insan bir hayr yaptığında hemen kaydeder. Atid: İnsanın sol omuzunda olup, insanın yaptığı kötülükleri yazmakla vazifelidir. Ragib’in yönetimindedir. Rıdvan: Cennetten sorumlu melektir. Malik: Cehennemden sorumlu melektir. (67-68)

-Bütün peygamberler hakkında ne vacip (zorunlu), ne muhal (imkânsız) ve caiz (mümkün) hususların bilinmesi her Müslüman için farzdır. Bu hususlar dokuz tane olup dört tanesi vacip; dört tanesi vacipin zıddı muhal, biri de caizdir. Şöyle ki;

1-2: Peygamberlerin doğru konuşmaları zorunludur. Yalan söylemeleri muhaldir. Aksi takdirde, haşa Allah’ı yalanlamak lazım gelir. Çünkü mucize göstermeleri hasebiyle onları tasdik etmek gerekmektedir. Mucize ise, adeta Allah tarafından “kulum size benden ne haber verirse doğrudur” denmesi yerindedir.

3-4: Emanet sıfatı da onlar için zorunludur. Emanet sıfatının aksi olan hainlik peygamberler hakkında muhaldir. Yoksa, Allah Teala’nın, kötü bir davranışı onlar emretmiş olması lazım gelir. Hâlbuki Allah kötü bir şeyi emretmez.

5-6: Tebliğ etmekle memur oldukları şeyleri insanlara ulaştırmaları onlar için zorunludur; onları saklamaları muhaldir. Yoksa kötülüğü emretmekle memur olmaları lazım gelir ki bu ise imkansızdır. Çünkü Allah Teala kötülüğü emretmez, bilakis onu meneder.

7-8: Zeki olmak da peygamberler için zaruridir. Geri zekâlı olmaları ise muhaldir. Aksi takdirde hasımlarına karşı delil getirmekten aciz olurlar. Bu da muhaldir, çünkü Kur’an-ı Kerim onların hasımlarına karşı delil getirdiklerini açıkça göstermektedir.

9-Peygamberlik makamına zarar verecek ve insanları onlardan tiksindirecek insani arızalar da onlar için muhaldir. (73-74)

-Allah’ın fiil sıfatları ile muttasıf olması caiz, zat sıfatları ile muttasıf olması ise vaciptir. (94)

-“Vehimler O’na yetişemez, fehimler O’nu kavrayamaz” – İmam Tahavi / Risalet’üt-Tahavi (103)

-“Kim göz açıp yumacak kadar Allah’a muhtaç olmadığını sanırsa, kâfirdir, perişan olur” – İmam Tahavi / Risalet’üt-Tahavi (113)

-Tefekkür, sabır, kaza ve kadere rıza gibi batıni ibadetler ise, zahiri ibadetlerden daha faziletlidir. Öyle ki Becuri’nin açıkça ifadesine göre batıni ibadetler namazdan bile üstündür. Bacuri bu konuda, “Bir saat tefekkür, bin senelik ibadetten daha hayırlıdır” (Acluni, Keşf’ul Hafa, 1:310) hadisini delil getirmiştir. Mutlak olarak bütün ibadetlerin en faziletlisi, imandır. Namazların en faziletlisi de Cuma namazıdır. Daha sonra sırasıyla Cuma’nın ikindisi, başka günlerin ikindisi, Cuma’nın sabahı, başka günlerin sabahı, yatsı namazı, öğle namazı ve akşam namazı gelir. (71.dipnot/ Allame Bacuri, Dav’uş-Şems, sf.338) (122)

-Vaktin girmiş olduğuna inanmak şarttır; vaktin girdiğinden emin olmayıp şüphe edenin namazı yeterli değildir; isterse sonradan kesin olarak vaktin girmiş olduğunu anlasın. Çünkü niyette kesinlik şarttır. (129)

-Bir memlekette oruç farz oldu mu dünyadaki bütün Müslümanlara farz olur. Matlaların (hilalin görüldüğü yerlerin) farklılığına itibar edilmez. Şek gününde ancak nafile oruç tutulur. Bu da Ramazandan veya Şaban’dan olduğunda ihtilaf edilen gündür. Bu günlerde halk hilalin görüldüğü hususunda dedikodu eder ancak hilalin görüldüğü kesin olarak şahitle sabit olmamışsa, o zaman bu günlere “yevm-i şek” şüpheli gün denir. (136)

-Günün ortasında hayızlı kadın temizlenir, yahut müsafir (yolcu) memlekletine döner, yahut çocuk büluğa erer, veyahut kafir Müslüman olursa, günün geri kalan kısmında oruç tutarlar. Hayızlı ile müsafir o günü kaza ederler; çocukla yeni Müslüman olan kafir o günün orucunu kaza etmezler. Çünkü bunların günün başında oruç tutmaları için gerekli şartlar yoktu. (137)

-Uzlet gafil insanlardan, kötü arkadaşlardan ve şerli kimselerden uzak durmaktır; ancak bir maslahat olursa, ihtiyaç kadar ve güzel huyla onlara yaklaş. Şunu bil ki, hakiki arkadaş, sana fayda verebilmek için kendisine zarar vermeyi göze alabilen kimsedir. (151) Ve şunu bil ki, insanlar uzlet hususunda iki kısımdırlar. Birincisi, halkın kendisinin ilmine ve hikmetine muhtaç olmadıkları kimsedir. Bunun için en iyisi insanlardan ayrılmaktır; cumanın, cemaatin, bayramın, haccın, sünnet meclisinin ve geçim ihtiyacının dışında onlara karışmamaktır. Olmuyorsa kendini gizler. Kimseyi tanımaz, kimse de onu tanımaz. (152)

-Kibir, ucub(kendini beğenme) ve heyula (iftihar). Allah Teala: “Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım” (Araf Suresi, 146) demiştir. Şunu bil ki heyula, kibir ve ucupten ibarettir. Kibir ise kendini karşıdakinden üstün görme meylidir. Kibir ise kendini karşıdakinden üstün görme meylidir. Bu da küçük görülen biri ile küçük gören birinin olmasını icap eder. İşte ucupten bunula ayrılır. Zira ucub kendini beğenmektir ki karşıda birinin olmasını gerektirmez. Öyle ki bir kimse hep yalnız kalsa, ondan uçup sadır olabilir fakat kibir sadır olamaz. Bir kimsenin kendini büyük görmesi, eğer karşısında ondan kendini üstün sandığı biri yoksa kibir olmaz. (167)

-Şöyle sahih bir hadis daha vardır: “Benden sonra sizin için en çok korktuğum kimse, dilbaz münafıktır” (173)

-Peygamber (sav): “İki kişi konuşarak ve birbirine bakarak abdest bozmasınlar, zira Allah böyle şeye gazab eder” demiştir. Hadisi İbn Mace rivayet etmiştir. (185)

-Şunu bil ki erkeğin, karısını yürümede yahut giymede veyahut diğer şeylerde erkeklere benzemekten men etmesi farzdır; çünkü karısının, hatta kendisinin de lanete müstehak olma korkusu vardır. Zira onu tasvip ederse, kadının başına gelen kendisinin de başına gelir. Bir de Allah Teala, “Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun” (Tahrim Suresi, 6) demiştir; bunu yerine getirmek lazımdır. Bu nedenle ailesinin haramı, helali öğretmeli ve onları İslami hususlarda eğitmelidir. Onlara Allah’a itaat etmelerini, O’na karşı gelmekten sakınmalarını emretmelidir. (196-197)

-Dilencinin bir şeyi “Allah rızası için” diyerek istemesi ve ısrar etmesi. Kendisinden istenenin de, darda olsa da bunu yerine getirmemesi. Peygamber (sav) “Allah rızası için diyerek isteyen mel’undur, bu şekilde istenip vermeyen de mel’undur” demiştir. Hadisi Taberani rivayet etmiştir. (204)

-Haksız yere tutmadığı Ramazan orucunu geç kaza etmek. Zira oruç yemekle fasık olur. Derhal tevbe etmelidir ki fasıklıktan çıksın. Tevbesi de ancak kaza etmekle olur. Onu da mazereti olmadığı halde geciktirirse, fasıklıkta devam etmiş olur. Fasıklıkta devam etmek de fasıklıktır. İbn Hacer böyle demiş ve ilave etmiştir: Bu hüküm haksız yere terk ettiği ve kazasını geciktirdiği bütün vacipler için de geçerlidir mesela bozduğu namazın ve haccın kazası gibi. (205)

-İmam Ahmed rivayet etmiştir: “Beş şeyin keffareti yoktur: Allah’a şirk koşmak, haksız yere cana kıymak, mümine bühtan etmek, savaştan kaçmak ve haksız mal elde etmek için yalan yere yemin etmek.” Taberani’nin rivayet ettiği bir hadis ise şöyledir: “Kim bir kimseyi onda olmayan bir kusurla anarsa, dediğini ispat edinceye kadar Allah onu cehennemde hapseder.” (225)

-Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai ve İbn Mace, İbn Mesud’dan şöyle rivayet etmişlerdir: Rasulullah (sav), Müslümana sövmek fasıklık, onu öldürmeğe çalışmak kafirliktir” demiştir. (234)

-Şunu bil ki zalimlerin yanına girip çıkmayı adet edinenler, maksatlarının mazluma yardım etmek olduğunu yahut zayıfı desteklemek olduğunu yahut zulmü engellemek veya bir iyiliğe sebep olmak olduğunu ileri sürerler. Bunun cevabı şudur: Ne zaman ki onların yemeklerini yer, fikirlerine katılır yahut haram mallarına bulaşır veya onlara kötü bir işte yağcılık ederse, bu, onun kötü olduğunu açıkça gösterir. Zira basiret sahibi herkes onun doğru yoldan saptığına; karnının ve nefsinin kölesi olduğuna şahitlik eder. O, Allah’ın saptırıp da dünya ve ahirette ziyan ettikleri halde iyi iş yaptıklarını sananlardan olur. Bilin ki onlar bozguncudurlar. Ancak farkında değildirler. Ne zaman bütün bunlardan temizlenirse, yine de durumu şüphelidir. Terazisi bir çıkmakta bir inmektedir. Ne zaman onların yanına gönülsüz girdiğini görür, bu işi başkasının yapmasını isterse, işte onun niyeti temizdir, bundan çok da sevap kazanır. Ama onda bu hasletler bulunmazsa, onun niyeti bozuktur, helake gitmektedir. Zira onun maksadı mevki kazanmak, akranları arasında temayüz etmektir. (246-247)

-Erkek büluğa erdiği halde mazeret yokken sünnet ettirmemek. Zira bundan bazı kötülükler doğar; mesela çoğu zaman namazın kabul olmaması gibi. Çünkü sünnetsizin sünnet derisinin içindeki kertiği yıkamadan istincası sahih olmaz. Zira yıkanması gerektiği için orası da bedenin dışı hükmündedir. (259)

-İmam Gazali, kötü şeylerden bazıları da mirâ (boş tartışma), cedel (inat için tartışma) ve husumettir demiştir. Mira, sırf karşıdaki şahsa hakaret etmek ve kendisinin ondan üstün olduğunu ortaya koymak için onun sözlerinin yanlış olduğunu söylemektir. Cedel de mezheple ilgili ve mezhebinin doğru olduğunu göstermek için yapılan münakaşadır. Husumet ise mal vesaire elde etmek için mücadele etmektir. (275)

-Tevbe, bütün makamların ve hallerin temelidir. Aynı zamanda ilk makamdır. (295) Tevbe herkese farzdır. (295)

-Yahya bin Muaz (rahmetullahi aleyh) diyor ki: Üç sınıf insanın sohbetinden uzak dur: Gafil alimler, yağcı kurralar ve cahil mutasavvıflar. (311)

-Nefse muhalefetin sınırı 8 şeyden ibarettir: Az yemek, az konuşmak, az uyumak, insanlara az karışmak, helal lokma yemek, şüpheli her şeyden uzak kalmak, Sürekli Allahu Tealayı anmak, Sırrını masivadan alıkoyup Allah’ın esmalarını ve Celalini mülahaza etmek. (320-321)

-Nefsin düzelmesine terettüp eden faydalar ise şunlardır:

1-Aynel yakin derecesinde yani gözle görmüşçesine kuvvetli iman

2-Tahalli: Kötü ahlaktan sıyrılıp güzel ahlakla bezenme.

3-Beka Bad’el-Fena: Kötü huylardan arındıktan sonra, bir daha kaybolmayacak şekilde güzel huyların insanda yerleşmesi.

4-İyi amellerin kolaylaşması ve onlardan lezzet almak.

5-Marifetullah

6-Hakikat ehli olma

7-Velayet ve keşif

8-İhsan ve müşahede

9-En önemli olan Allah’ın rızasına ermek ve ebedi cennette baki kalma (321)

Seha Neşriyat, 1998 basım, 1.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...