-Hz. Aişe’nin bir teşhisi: ‘’Ebubekir ve Ömer devirleri saadet zamanında olduğu gibi geçti. Osman zamanında ise mülk ve dünya kokusu gelmeye başladı’’
-Büyük din ve tarih âlimi Ahmed Cevdet Paşa, ilk defa Emevilerin önlerinde çığırtkan gezdirerek kendilerini ilan ve nefslerine hürmet talep etmelerini İslam’da kötü ‘’bid’at-uydurma yenilik’’lerin başı sayar.
-Halkın Emevi valilerden nefretiyle, İbn-i Sebe fitnesinin, Hz. Ali’yi tanrılaştırmaya kadar giden, İslam’ı parçalama gayesi birleşti, ikisi de birbirine yol verdi ve bir siyasi ihtilaftan mezhep ayrılığına kadar, sonraları modalaşan sapık kollar ilk örneğini buldu.
-Mısırlılar, İbn-i Sebe palanınca Hz.Ali’ye, Basralılar Hz.Talha’ya, Küfelilerde Hz.Zübeyr’e bağlı ve hepsi birden Hz.Osman’ın hal’i gayesinde birlik… Gerilerindeki büyük fesat kurmayının gayesi ise, ne şu , ne bu, İslam’ı parçalamak.
-Ahmed Cevdet Paşa’ya göre, Hz.Osman’ın kanı Mushaf üzerine dökülmekle, fitne kapısı sadece açılmış değil, bir daha kapatılamayacak şekilde kırılmıştı.
-Dava, her sahabeye ait malum hürmet tabirinden sonra ‘’Allah, yüzünü keremlendirsin’’ hitabındaki üstün rütbeye sahip, Peygamber evi ve Nur nesli temsilcisi Hz.Ali’yi mübalağa etmek ve bütün eşsiz faziletler üstü bir dereceye çıkarmak yolunda bazı noktalarda karşı duranları kötülemekse, niçin Hz.Aişe, Talha, Zübeyr gibi büyükleri de ele almazlarda –ki ele alınmazlar- ille muaviye üzerinde saplanıp kalırlar? Ve Hz.Ali aşkını Muaviye nefreti şeklinde yaşamayı adeta mezhepleştirirler?
-Son ve kat’i hüküm şudur ki, Hz.Ali ve Muaviye meselesi, iki sahabi arasında içtihat farkından başka bir mahiyet arzetmez ve Hz.Ali’yi ‘’mutlaka haklı’’, Hz.Muaviye’yi ‘’haksız değil’’ tarzında küçük bir farkla ifade etmekten ileriye varamaz.
-Kol kol dağılan ve taraf taraf yayılan Hariciler, bir taraftan en kaba ve yalçın nefse bağlı kuru akıl, bir taraftan da hiçbir mecnunun kabul edemeyeceği hezeyanlara saplı bir ruh vahdeti içinde toplarken, dağılışlarını da, Mârika, Ezârika, Necedat, Beyhesiye, Acâride adlı 5 kol üzerinden bir sürü dallanmaları olarak tespitleyebiliriz.
-Galiye(Gulât-aşırılar) >> Bu şube ayrıca 15 bölümdür
Rafıza( İlk iki halifeyi reddedenler) >>Bu şube de 24 fırka
Zeydiye(Rafızaya karşı çıkanlar) >> Bunlarda 6 kısım
Görülüyor ki, sayılabildiği kadarıyla 45 kollu bir ‘’Şia-Şiilik’’ hareketi İslam’ın ilk asrında başını almış gidiyor.
-Tefessüh ocağı Bizans’ın vecd kurutuculuğu, hayal puthanesi İran’ın ölçü bozuculuğu ve Hz.Musa’dan beri bütün bu nefsani ve şeytani fakültelerin başlıca işleticisi Yahudi dehasının tesiriyle İslam’da ilk defa büyük sapık kol Şiilik, o gidişin ismidir ki, Haricilerin kurduğu sığ ve kaba küfre dayalı başkaldırma zemini üzerinde yüzde yüz mecnun ve hiçbir tartışmaya değmez itikadi hastalıklar kapısını açmış, kendisinden sonra gelenler üzerinde daima aşısını göstermiş ve ilerde, çok ilerde – belki bugün- arınmasını bekleyen hak dinin hiçbir devrinde tam kapatılamayan yarası olmuştur.
-Mutedil ve sınırlara riayetkâr Şiiler ‘’Gulat’’ diye isimlendirdikleri, ruhlarını topyekûn çerçevelediğimiz kolları kendilerinden saymazlar; hatta bunları ‘’kıble ehli’’ yani mümin kabul etmezler. ‘’Gulat’’ kadrosunda en ileri kolda yine türlü şubeleriyle Alevilerdir.
-İslam’ı nakış gibi kalbinde değil, tasma gibi boynunda taşıyan; nasipsizlerdir.
-Ruhları İslam aşkıyle dolu, en büyük üç Türk hakanından – Fatih, Yavuz Sultan ve 2.Abdulhamid’in- en köklü ve derin bir anlayışla mücadele ettiği, büyük çapta engellediği, fakat her şeye rağmen, tefessuh devrimizde önüne geçilemeyen ve bugün Türk nüfusunun bilmem yüzde kaçını temsil eden Alevilik, aynen İmam-ı Rabbani ölçüsüyle din ve dünya cahili ellerde, kutusunun içi boş bir etiketten ibarettir ve ne Sünnet ehlinin üzerine yürüyen, ne üzerine yürünülen ve ancak ‘hiç’ kelimesiyle belirtilebilecek pasif, fakat her ân ve her türlü din aleyhtarı cereyanlara istismarı mümkün bir manzara arzetmektedir. Kör ve habersiz bir gelecek yolundan gelen Türk Alevilerinin kültür, telkin ve temsil yoluyle fethedilmeleri lazımdır.
-Batıniliği kuranlar, Meymun bin Deylan ve oğlu Abdullah isimli iki İranlıdır. Hicri ikinci asrın ikinci yarısında Fars medeniyetini yutan İslam’a ve onun bayraktarı Arab’a duydukları hınçla harekete geçmişler, gizli cemiyet kurmuşlar ve İslam’ı yıkma metodu olarak ‘’Batıniyye’’ ismi altında Kur’an ve hadisleri keyiflerine göre te’vil ve tefsir ederek her şeyi güye iç hakikate, batına bağlamak yolunu tutmuşlardır. Başlıca kolları; Müslimiyye, Babakıyye, Maziyaniyye, Dürzülük, Haşhaşiyye, Talimiyye, Sabbahhiyye, Nusayriyye falan filan...
-Allah Rasulünün mekanizmasını keşfetmek istercesine üzerinde düşünmeyi yasakladığı kader meselesi büyük tasavvuf ehlince birkaç kelime içinde, o da ifade edebileceği kadarıyla kelama sığdırılabilir: ‘’Allah, mahlûkunun ne yapacağını önceden bildiğine göre, işte bu bilginin belirttiği çizgilerdir ki, kaderdir’’ Asla bundan fazlası söylenemez.
-İslam’da sapık yollar hiçbir zaman payidar devlet ve cemiyetini kuramamıştır. Ne kitap tahrip edilebilmiş, ne sünnet bozulabilmiş, ne de dalalet bütünleştirilebilmiştir.
-Birinci asrın sonlarındaki Hasan Basri Hazretlerinden sonra, ilk defa ‘’sofi’’ lakabının da sahibi olarak tasavvufu ve velilik ocağını meydana çıkaran Ebu Hişam Sofi hazretleridir. Tasavvufun resmi ve aleni plana çıkışı Ebu Hişamla oldu ve ilk dergâh Şam civarında ‘’Ramle’’ mevkiinde zamanın Emiri ve devlet reisi tarafından bina edildi.
-Bugünkü Vehhabiliğin, başıboş ictihad davranışlarının, her türlü reformcuların, her türlü ruh ve mana zedeleyicilerinin, doğrudan doğruya yahut dolayısıyle babası İbn-i Teymiyye’dir ve onu ‘’İslam materyalisti’’ diye yaftalamak yerinde bir teşhistir.
-Abdulhakim Arvasi:’’ Mevlevinin gururu, Bektaşinin de küfrü olmasaydı…’’
-İbn-i Teymiyye’nin her şeyi zahire bağlamak ve toprak üstü din mahsullerini toprak altı köklerinden koparmak ve böylece mavera idrakine set çekmek şeklinde çerçeveleyebileceğimiz dünya görüşü, Abdülvehhab oğlundan(Muhammed b. Abdülvehhab) içtimai aksiyona döküldü ve nihayet bugünkü Suud rejimine kadar uzanarak devletleşti.
-Sapık tasavvuf anlayışının ‘’Her şey O’dur’’ iddiasıyla, gerçek ledün ilmi görüşünün ‘’Her şey O’ndandır’’ hükmü arasındaki dağ başı ve uçurum dibi farkını ve Bab’ın hangi noktada bulunduğunu göstermeye yukarıdaki satırlar yeter.
-Doğrudan doğruya dini manada sapık kollar 19.asırda Babailik-Bahailik ve Kadıyanilik gibi; devletini Osmanlı İmparatorluğunda merkezleştirici bir otorite görememekten doğarken, Türkiye’de manzara, bu otoriteyi yeni zaman ve mekana hakim kılıcı bir tefekkür cehdi gösterip köke yol vermek ve onu sahte yemişlerle donatanları budamak yerine suçu kökte bulurcasına bir çözülme iklimi şeklinde tecelli etmiştir.
-Tanzimat’tan sonra gidişimiz, İslamı yeni bir sapık yola sürüklemek değil, onun doğru yolunu Himalaya büyüklüğünde bir kayayla kesme ve tıkama ilerleyişi…
-Abdülhamid, masonluğun küfür olduğuna dair fetva çıkartmak cesaretini gösteren hakan.
-Evvela Mevdudi: ‘’İslamda ihya hareketleri’’ isimli eseriyle İslam’da imha hareketinin temsilcilerinden biri. Çağdaşımız. İşi gücü, sünnet ehli büyüklere çatmak. Gördüğü sert tepki üzerine eserinin ikinci baskısında birtakım yumuşama alametleri göstermeye çalıştıysa da, çürük madeni hep aynı. Cemalettin ve Abduh’a hayran, İbn-i Teymiyye’ye ise kara sevdalı.
-‘’İslam Peygamberi’’ kitabına bir göz atmak bile kafi gelir. Evvela Kainatın Efendisine, İslam’ın peygamberi demekle O’na bir tahsis yaptığının ve bu tahsisle başka dinlere ve onların hükümleri yürürlükte peygamberlerine yer verdiğinin şuurlu veya şuursuz ifadesini taşıyan bu kitap, daha önsözünde Fransızları memnun etmek için kaleme alındığını itiraf ederken, hedef tuttuğu bu memuriyetin dayanaklarını açıkca meydana koymaktadır. Bu adamın gözünde Miraç mucizesi bir rüyadan ibaret ve daha nice madde üstü harikalar akılla teftişi gerekir şeylerdir. Tasavvuf ise uydurmadır.
-Reformcu, dini, her türlü insan hamlesinin manivelası kabul etmek zorunda kaldıktan sonra ancak bu manivelayla kaldırılabilir yükleri sırtlayabilmeleri için insanlara daha hafif şartlar arayan ve dinin değişmez formüller tablosu Şeriatı keyfine göre uydurmaya kalkan, yani dini içtimai fayda planında ele alıp Allah’a mutlak kulluk manasında bazen gizli bir kafirden başkası değildir.
-Her şey burada bozuldu ve bütün İslam alemini bozdu; şimdi her şey yine burada düzelmelidir ki, her yerde düzelsin.
Büyükdoğu Yayınları, 2015 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder