-Yavaşlık ve ağırlık: Kapitalizmin başdöndürücü hızı karşısında kapitalizm öncesinin nüfus kütüğünde en belirgin sıfatı.
-"Kapitalist zihniyet" Max Weber'e göre, birçoklarının sandığı gibi hudutsuz bir kazanma ve sömürme hırsı demek değildir. (Öylesi tarihin her devrinde görülmüştür) Batı kapitalizmi için yeni olan, düzenli bir "meslek" çatısı altında rasyonel-metodik çalışmayı kendine vazgeçilmez bir hayat ilkesi ve felsefesi haline getirmiş, tüketim ve gösterişten çok tutum ve hesaplılık tarafına yatkın vazife ve iş adamıdır.
-"İktisat ahlakı, gündelik tavır ve davranışlarının üzerine -doğrudur veya eğridir- yollu yargılayıcı değer hükümlerinin söz ve deyim halinde ifadelendirilmiş bütünüdür." Doğru veya eğridir yollu demek burada normatif sözünün karşılığı oluyor. Söz ve deyim halinde demekle ahlak sisteminin kapanık, dışa açılmamış bir nefis muhasebesinden ibaret olmayıp kendini belli ifade kalıpları halinde yer yer açıklamakta olduğunu anlatmak istiyoruz.
-Zühd nefsi dünya hazlarından mahrum etmek manasında negatif, riyazet ise nefse şu veya bu yönde düzenli bir fiil ve hareketi yüklemek bakımından pozitif bir davranış adıdır. Riyazet, Mesnevi şarihi Bursalı İsmail Hakkı'nın ifadesi ile "nefsi veya bedeni kesret-i istimaldir ki selaset ve meharet kabul eyleye"
-Patronu ile emekçisi ile Tanrı rızasının ancak düzenli -rasyonel- bir meslek çerçevesinde muntazam, aralıksız çalışma disiplini ve israfsız, gösterişsiz bir yaşama karşılığı elde edilebileceği inancı, henüz kıpırdanma halindeki burjuva topluma, hemde madde yönüyle cihazlanma diye ortada birşey yokken, moral cihazlanmayı getirmiş ve hizmete koşmuştu. Böylesi bir cihazlanmanın neticelerini açık seçik görebilyoruz; Bir tarafta nefsani haz ve zevk cihetine kapalı bir tutum, daha doğrusu tutumluluk; diğer tarafta aralıksız metodik bir çalışma ve yaratma! İkisinin birleşiminden doğan şaşırtıcı sonuç ise şu; Durup dinlenmeden yaratılan servetin -israfa ve gösterişe giden yol kapalı olunca- önünde boş bulduğu tek yöne (tekrar yatırım ve üretime) kanallanışı ve sonunda belki mutaassıp Kalvinistin hayalinden geçirmediği ve asla hoşgörmeyeceği ölçüde madde birikimi: kapital ve işte kapitalizm.
-Max Weber ki, bir yandan marksist yazarları ilk Hristiyanlığı proleter hareketi olarak gördükleri için ağır biçimde tenkit etmişti. Sırası gelip kensininde ilk İslam mücahitlerini aynı derecede maddi iktisadi çıkar ilişkisine bağlamak suretiyle tenkit ettiği görüşü tekrarlaması düşündürücüdür. İslamı, Hristiyan Batı'nın orta tabakaya (burjuvaziye) dayalı kapitalist sivilizasyondan ayırmak için, feodal-politik tabana oturtmayı ve hala göçebeliğin başını çektiği bir çöl dini olarak tanıtmayı haklı çıkaracak belgelere sahip değiliz.
-Tasavvuf ve tarikat ahlakı esasında yaşanan dünya ile ilişiğini alt ve orta sınıflar (küçük burjuvazi) üzerinden yürütmüştür. Şeriat hükümlerinin ve ince mistik ayrımların tavanda ve doktrin katında bıraktığı tasavvuf sade, samimi ifade ve temsilleri ile eşraf ve artizan katlarına kadar taşmakla ahlak kurallarına sağlam bir taban, bir çeşit pratik işlerlik kazandırmış oluyordu.
-Ahi teşkilatı ve "feta(yiğit)" tabirleri hakkında ilk tafsilata İbn Batuta'nın Seyahatnamesinde rastlıyoruz.
-Çözülme devri insanımızın (aslında "pre-kapitalist" insanın demekte de sakınca yok) mizaç ve karater yapısı ile tüketime açık ve yatkın bir eğilim taşıdığını başından beri tekrarladık. Gücü yettiği kadar bol yaşama hesaplı ve temkinli yaşamanın önünde geliyor. Bir lokma bir hırka yolunda en fazla ısrarlı olanlar bile en yakın ve mahrem çevreleri ile başbaşa kaldıkları an bütün o ayakbağlarının çözülüverdiğini biliyoruz.
-Batıda iş ve meslek adamı için en duyarlı ve can alıcı kesime -Kuzey Batı Avrupa ve Kuzey Amerika- dini reformasyon metodik -disiplinli kanadı (kalvinizm) ile yanaşması endüstriyel kapitalizm için gerekli tavır ve düşünce iklimini yaratmaya yardımcı olurken, tasavvufun beri yanda kalabalık yığınlar ve iş çevrelerine daha çok batıni bir yorum çizgisinde hulul etmesi ayrı bir davranış türüne ve onunda ötesinde değişik bir düzene -rant kapitalizmine- yatkın bir mana iklimini yaratmaktan geri kalmamıştır.
-Evi ile işi arasında, elde çıkın, hergünkü yolu ağır temkinli adımlarla (akşamları hele mümkün olduğu kadar erken) tepip duran, acele nedir bilmeyen o suskun insanı: hani "kuru ekmekle bayat peyniri lezzetle" yiyip çeşmeden her su içişle "şükür Allah'a diyen" o saf yürekli, imanlı insanı galiba artık yalnız şairin "Gök Kubbe"sinde bulabileceğiz.
Der Yayınları, 1981 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder