16 Haziran 2025

FELSEFENİN DOĞASI - ÖMER MAHİR ALPER

BİRİNCİ KİTAP

13-Filozofun ortaya koyduğu felsefe, onun içerisinde vücut bulduğu dünyanın ruhuna uygunsa ya da onunla uyumluysa, kendisinden beklenen temellendirmenin niteliği, aksi bir dünyada doğan felsefeninkinden farklılık gösterir. İçerisinde doğduğu dünya ile uyum gösteren bir felsefenin -hak etmese de- kendinde fazladan bir ikna edicilik olduğundan muhatabın temellendirme anlamında ondan bekledikleri asgari koşullar çerçevesinde kalır ve bazen bu beklentiler sıfır noktasına kadar gerileyebilir. Bu durumda felsefe, salt sözün gücünden hareket eder. Aksine, üretilen felsefe ile onun doğduğu dünya arasında bir zıtlık söz konusu olduğunda ise, temellendirme bakımından beklentilerin düzeyi bir hayli yükselir. Bu durumda ikna edilcilik, salt akli olma, sağlam mantıksal çıkarımlara dayanma gücünün ötesine geçen ve kendisini sadece aklın desteğine bırakamaz. O, buna ilaveten gerek içerik gerekse biçim bakımından akli olarak duygu dünyasının da dahil olduğu bütün bir zihni kuşatacak bir niteliğe gereksinim duyar. (24-25)

24-Felsefenin öznede bulunuşu, bilincinin onun varlık şartı olduğunu ortaya koyar. Felsefenin onsuz yer alması mümkün değildir. Yitik bir bilinçte felsefeye yer yoktur. Ama nesne söz konusu olduğunda durum bunu aksidir. Yani felsefe, bir kere var olduktan sonra, artık nesnesine ihtiyaç duymaz. Nesne mevcut olmasa da felsefe, varlığını sürdürmeye devam eder. Fakat felsefe salt bilinçle sınırlı bir varlık değildir. O, öznenin biliç ötesine açılarak oluştuğu gibi, oluşum aşamasında da özneden taşarak nesnel dünyaya açılır. Bir başka ifade ile bir bilme durumu olarak felsefenin nesnel dünyaya taşan tezahürleri bulunmaktadır. Bu tezahürler dilde ve eylemde kendini gösterir. Yani felsefe dile geldiği gibi eyleme de gelir. Böylece o, dil aracılığıyla başkalarıyla paylaşılabilen ve fakat aynı zamanda eylem aracılığıyla da dünyayı değiştirebilen bir gerçeklik halini alır. Yinede hiçbir felsefe bütünüyle dilde ve eylemde kendisini göstermez. Çünkü hiçbir dil ve eylem bir bilinç durumu olarak felsefeyi taşıyamaz. Dilin ve eylemin sınırlılığı felsefenin tezahürünü sınırlr. Bu nedenle felsefe, en geniş halini bilinçte yaşar. Zira dil ve eylem biçimleri ancak yetenekleri ölçüsünde felsefeyi yansıtabilirler. Dil ve eylemin sınırları her zaman bilincin sınırlarından daha dardır. Bir bilinç durumu nesneleştikçe, nesneleşmeye müsait hale geldikçe -ki burada dile ve eyleme gelme durumundan söz edilmektedir- sınırları daha belirginleşir ve dış dünyanın koşulları tarafından daraltılmaya mahkûm olur. Elbette felsefe, dili ve eylemi zorlayarak bu dar sınırları genişletebilir. Bu genişletme, yeni kavramlar üretmek, dil içinde dil kurmak, farklı ifade biçimlerine müracaat etmek, değiştirmek ve dönüştürmek yoluyla dünyayı daha müsait hale getirmek gibi birtakım şekillerde gerçekleşir. Ama yine de bu genişletmeyi sonsuzca gerçekleştiremez. Zira, bizzat dilden ve eylemden kaynaklanan sınırlar ve koşullar, onu mahdut bir tezahüre mecbur eder. (34-35)

41-Hiçbir kavram veya kavramsallaştırma, ilişkili olduğu gerçekliği bütünüyle kuşatamaz. Her kavram, konusuna ait gerçekliğin bir yönünü daima dışarıda bırakır. Bu nedenle kavram oluşturan felsefe, kavramın eksikliğini göstermek ve böylece her kavramın nesneye ilişkin giydirilmiş bir "deli gömleği" olduğunu da bildirmek zorundadır. Bu çerçevede felsefenin görevlerinden biri de, sürekli bir kavram eleştirisi yapmak, kavramın nesneye yönelik anlam dünyasını her daim genişletmek olmalıdır. Aksi halde düşünmenin ve bilmenin temel unsurlarından olan kavramlar, gerçek manada düşünme ve bilmenin özüne dikilmiş mühim bir engel haline dönüşürler. (55)

İKİNCİ KİTAP

16-Bir filozofu filozof yapan onun felsefi kişiliğidir. Ancak felsefi kişiliğe sahip olan aynı zamanda farklı kişilikleri de barındırabilir. Mesela bir filozofta sanatçı bir kişilik de yer bulabilir. Ayrıca felsefi kişilik ile sanatçı kişilik birbirleriyle kaynaşabilir. Felsefenin ve sanatın birbirlerinden ynı ölçütleri bulunsa da bunlar bazen bir arada varolabilir. Böyle bir durumda bir metin hem felsefi hem de sanatsal olabilir. Fakat bu, bir metnin aynı yönden hem felsefe hem de sanat eseri olduğu anlamına gelmez. Bu nedenle farklı yönler dikkate alınarak bir metin farklı türlere dahil edilebilir. Yine de son tahlilde hiçbir mükemmel felsefe eseri, mükemmel bir sanat eseri olamaz. Bunun tersi de geçerlidir. Zira her tür kendi yetkinliğini kendi mutlaklığında açığa çıkarır. (87-88)

17-Felsefeden farklı olarak sanat eserinin bir hakikat iddiası yoktur. Ya da olsa bile bu onun birincil önceliği değildir. (88)

36-Sabit bir öze yahut evrensel bir niteliğe gönderme yapmayan etkinliğe felsefe değil, ancak magazin denilebilir. (98)

41-Bir felsefenin gerçek bir felsefe olığ olmadığını ancak bir filozof anlayabilir. (98)

72-Gerçek filozof, felsefe yapma noktasında bir istek ya da isteksizlik ikilemi içinde olmaz. (108)

84-Felsefe niçin var da yok değildir? Bu soru metafelsefenin ilk sorusu olmalıdır. Zira böyle bir soru bir varlık olarak geçmiş, şimdi ve gelecekteki bütün felsefeleri kapsayan bir genişliğe sahiptir. O, belirli bir felsefeye değil bütün felsefelerin var oluşuna yönelik tümel bir soru şeklinde kendini gösterir. Bu sorunun dışında kalabilecek hiçbir felsefe mevcut değildir. Dahası o, var olan olarak felsefenin nedenini, geldiği yeri ve başlangıç ilkesini sorguladığından temelin temeline dair bir soru olma özelliğini de haizdir. (110-111)

89-Bir filozofun başlangıç noktası reddetmek olmalıdır. (111)

Litera Yayıncılık, 2012 basım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...