-Murathan Mungan(1955), yazınsal sorunlar, cinsel seçimler, toplumsal/siyasal tutumlar, bireysellik mücadelesi etrafında gelişen bir öykü evreni kurmuştur. Öykülerinde karakterlerin, kendi olma/birey olma mücadelelerini, arayışlarını, bu arayış sonrası bulduklarını, bulamadıklarını, aldıkları mesafeyi, yol ve yordamı gündeme getirir. Öykülerde bir yandan hayat-kurgu, yazı-gerçek ilişkisi irdelenirken bir yandan da öykünü yazılış serüveni okurla birlikte oluşturulur. (57)
-Geleneksel öykü anlayışının dışında, kendini kolayca ele vermeyen, kapalı, daha çok iç sesin hâkim olduğu biçemi tercih eden Kamil Doruk, yalnızlık, insansızlık, zaman, ölüm etrafında gezinerek imgesel, soyut bir öykü dünyası yaratır. Yazdıklarında hep dil, inanç, felsefe eksenli yazınsal bir tutum gözlenir. Çağrışımsal, yoğun anlam arayışı içerisinde beğenisi incelmiş, öyküde farklı tatlar arayan okurları önceler. Bazen fazlasıyla kişisel kimi duyguları/durumları metne yansıtması, anlatımdan, kurmacadan uzaklaşıp deneme diline evrilmesi, şiir ve öykü arasında sürekli geçişler yapması, yoğun cümlelerle metni oluşturması, onun öykülerinin kapalı bulunmasının belli başlı nedenleri olarak sayılabilir. Metinlerinde bir öykücüden çok, şair yaklaşımı baskındır. Bu da onun metinlerini imgeye yaslaması sonucunu doğurmuştur. (112)
-Zaten iyi öyküler, hayatın kristalize olmuş bir ayrıntısını gün yüzüne çıkartıp hayatı temsil eden büyük bir fotoğraf haline getirir. Önemsiz, sıradanmış gibi gözüken karakterler ve olaylar, böylece ebedi bir kalıcılığa ulaşır. Bu bir anlamda hayatın kırılma anlarını, boşlukları yorumlamak anlamına gelir. (141)
-Melodrama mesafeli duygu yoğunluğu, derinlikli taşra gözlemleri, yaşama coşkusu, tasvire yaslı şiirsel anlatım, Ethem Baran'ın (1962) öykülerini tanımlayan temel özelliklerdir. Öykülerinin büyük çoğunluğu çocukluk, ilk gençlik, ergenlik temalarına odaklanır. Kimsesizlik, yalnızlık, çocukluğa özlem, taşra sıkılganlığı, içe kapanış onun öykülerinin ana izlekleridir. (163) Taşrada hayat kurgulamanın, düşlemenin temel mekanı kuşkusuz sinemadır ve Baran'ın öykülerinde bu yüzden sinema bir düş atölyesi işlevi görür. Onun taşra yaklaşımı insancıldır ve gözü kapalı bir yüceltim değildir. (165)
-Özen Yula, yenilikçi öykücülüğümüzün en üretken yazarlarından biri. Melankoli, çıkışsızlık, ironi, oyunsuluk, metinler arasılık, üstkurmaca yaklaşımları onu Murat Gülsoy, Murat Yalçın ve Ayfer Tunç çizgisine yaklaştırır. Özellikle diyaloglara yaslı anlatımı, dil tutumu, zaman algısı ve sinemasal kurgu anlayışıyla öykücülüğümüzde kendine özgü bir kanal açtığı söylenebilir. (199)
-Murat Gülsoy (1967), sürekli yenilikçi arayışlar içerisinde olan, kelimenin tam anlamıyla bir "atölye öykücüsü"dür. Pek çok öyküsü, özgünlük, biçimsel arayışlarının bir yansımasıdır. (207) Murat Gülsoy'un öykülerindeki temel sorunsallardan biri "hayat-kurgu" ilişkisidir. Kurmacada sonuçlar ve olayların nedeni, yani çözümler edebi eserin yapısı gereği daha temeldir. (210) Murat Gülsoy'da gözden kaçırılmaması gereken asıl özellik, "hikaye"ye ve "olay"a verdiği önemdir. Çünkü o, anlatımdan, hikâyenin olayın dışlandığı bir dönemde biçimsel tutumu ağır basan bir öykücü olmasına karşın, öyküde yeniden tahkiyeye yer vermiştir. Bu anlamda çağın/zamanın dilini gelenekle buluşturmuştur diyebiliriz. (215)
-Behçet Çelik'in öyküleri büyük olaylara, entrikalara, hikâyelere yaslanmaz. Durum ve atmosfer öyküleri yazar. Daha çok iç monologlarla oluşturulan enstantanelerle, küçük anıştırmalara, çağrışımlara dayalıdır. Küçük bir anıdan, bir duygudan yola çıkarak metnini oluşturur. Tümüyle ben-anlatıma yaslanan öyküler, hem biçimsel hem de tematik anlamda birbirine yakındır. Öyle ki bir öyküyü diğerinden ayırt etmek zordur. Neredeyse tüm öykülerin kahramanı aynıdır. Öyküleri sıcak, içten, inandırıcıdır. Dilin/anlatımın en yalın haliyle yazar. Olağanüstü olaylara başvurmadan, sıradan durumların insanlardaki izlerine eğilir. (238-239)
-Selvigül Kandoğmuş Şahin (1971), anlatım düzleminde içsel bir derinlik hedeflerken ritimle yoğunlaştırılmış bir anlatı kurar. Duygunun, coşkunun temsili, iç sesin tam olarak yansıtılabilmesi için lirizmi tercih eder. Böylece vardığı yer mitolojik tutum ve şiirsellik olur. Hep bir iç döküş ve nostaljik tutum öykülerinin odağında yer alır. Belki de bu biçimsel tutum nedeniyle hep özlemleri, yitirilmiş hayatları, hayatın acılı mutsuz yanlarını anlatır. Tüm güzellikler geride, geçmişte kalmıştır. Zaman zaman çocukluğuna, onun safiyetine döner. Ona göre yaşanan zamanın zihniyeti tümüyle yanlışa yönelmiştir. Güzellikler, doğrular hep geçmişte kalmıştır. Dostluk, samimiyet kaybolmuştur. Bunun en büyük nedeni şehirdir, modernizmdir. Kimi öykülerde kırsala dönmesi bu yüzdendir. (295)
-Mihriban İnan Karatepe (1972) yayımlanan üç kitabı Kadife Durağı, Hacıyatmaz ve Aramızda 'da, ağırlıklı olarak anne-çocuk ilişkisini, değişim ve dönüşüm karşısında bireyin durumunu, ölüm olgusunu ve yüzleşme temasını gündeme getirdi. Öykülerinde özellikle çocuğun naif, sahih ve hakikatle bağlantılı bakışını incelikle işledi. Annelik duygusunun şefkatle harmanlanmış duruşu, öykülerini besleyen en önemli kaynak oldu. Kadın öykücülüğümüzün ihmal edilmiş, belki de en verimli damarından oldukça nitelikli durumlar aktardı. Çünkü cinsellik durumu ve dava adamlığı kadın öykücülerce yeterince işlenmişti. O ise daha az ilgilenilmiş alana yöneldi. Çocukların duygularını/psikolojisini, anne-çocuk ilişkilerini, ailedeki konumlarını kalıcı izlere dönüştürmeyi başardı. Öte yandan kendi kuşağının diğer yazarları gibi yüzleşme öyküleri ve Müslüman kadının çağdaş dünyadaki yerini irdeleyen öyküler de yazdı. (313) Onun öykülerinin çoğunda her şey sonunda İslami sorumluluklar ve duygular meselesine varır. Hayatın nasıl algılandığı, günah duygusu, hatta çoğu kez bir namazı kaçırmama mücadelesi, öykülerin odağı olur. (316)
-Şule Gürbüz öykülerinde biçimsel bir arayış içerisinde değildir. Neredeyse klasik diyebileceğimiz bir yöntemi benimser. Yoğun tasvir kullanmaz, diyaloglara uzak durur. Olaylardan çok kahramanlarının ruh durumlarıyla ilgilenir, onların ruhsal grafiklerini çıkarır. Onun temel anlatım biçimi ironidir. Gürbüz, öykülerinde hayatı yorumlamada, gerçeği aktarmada ironinin gücüne başvurur. (343)
Dedalus Yayınları, 2015 basım, 1.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder