![]() |
-Kültürün bir unsurundan başka bir şey olmayan toplum, kültürün bir beşerî ürün olma özelliğini tamamen paylaşır. Toplum eylem yapan insan varlıkları ile yapılanır ve sürdürülür. Bu etkinlikten başka hiçbir varlığı, hiçbir gerçekliği yoktur. Zamanda ve mekânda her zaman nispi olan paternleri, doğada veri değildir ve bu paternler “insan doğasından” hiçbir belirgin biçimde türetilemez. Belirli biyolojik sabitlerden daha fazlasını işaret eden bir terimi kullanmak istersek, söyleyebileceğimiz tek şey, “insanın doğası” nın bir dünya üretmek olduğudur. (8)
-Bir kültürün içinde olmak, belirli bir nesnellikler dünyasını başkalarıyla paylaşmaktır. Aynı koşullar elbette ki kültürün toplum dediğimiz parçası için de geçerlidir. Bu nedenle toplum beşerî etkinlik içinde köklenmiştir demek yetmez. Aynı zamanda toplum nesnelleşmiş insan etkinliğidir, yani toplum nesnel gerçeklik statüsü kazanmış olan insan etkinliğinin bir ürünüdür dememiz de gerekir. Toplumsal biçimlemeler insan tarafından bir nesnel dünyanın ögeleri olarak deneyimlenir. (12)
-Toplum nesnel gerçeklik olarak insana yerleşebileceği bir dünya sağlar. Bu dünya, bireyin bu dünya içinde bir hadiseler dizisi şeklinde açılımlar oluşturan biyografisini içerir. Gerçekten bireyin kendi biyografisi, sadece toplumsal dünyanın önemli yapıları içinde anlaşılabileceği ölçüde, nesnel olarak gerçektir. (14)
-...bireyin kendi hayatı, başkalarına olduğu kadar ona da ancak kendisi nesnel gerçeklik niteliğine sahip bir toplumsal dünyanın içinde yerleştirilmişse, nesnel gerçeklik gibi görünecektir. (15)
-Toplumsal olarak nesnelleştirilmiş dünyayı içselleştiren süreçler, toplumsal olarak verilmiş kimlikleri içselleştirme süreçlerin aynısıdır. Birey, belirlenmiş-adlandırılmış-tanımlanmış bir kişi olmak ve belirlenmiş-adlandırılmış-tanımlanmış bir dünya içinde yer almak üzere toplumsallaşır. (18)
-Kimliğin diyalektik olarak oluşmasını, birey, başkaları tarafından hitap edildiği şey haline gelir diyerek özetlemek mümkündür. Birey dünyayı başkalarıyla söyleşi içinde sahiplenir ve hem (kimliği) hem de dünya, ancak bu söyleyişi sürdürebildiği ölçüde, onun için gerçek (olma durumunu) sürdürür. Bu son nokta çok önemlidir, çünkü, toplumsallaşmanın hiçbir zaman tamamlanamayacağını, bireyin hayatı boyunca süren bir süreç olması gerektiğini ima eder. (18)
-Toplum bir dünya inşa etme girişimidir demek, toplumun düzenleyici ya da kurallara bağlayıcı (nomizing) etkinlik olduğunu söylemektir. (21)
-Dil temeli üstünde ve bunun aracılığıyla, bir toplumda “bilgi” diye kabul gören kognitif (32.dipnot/ Çev. Notu: Bilmeye ya da kavramaya dair) ve normatif (33.dipnot/ Çev. Notu: Düzen oluşturucu, kurallaştırıcı) anıt inşa edilir. Her toplum, ne “bildiği” ile daha önce tartışılan nesnelleştirme süreci yoluyla “nesnel bilgi” haline dönüşen deneyimin üstüne bir ortak yorumlama düzeni empoze eder. (22)
-Başka kelimelerle ifade edilirse, kurumsal programlar, bunları inkâr etmenin, varlığın kendisini -şeylerin evrensel düzeninin varlığını- ve bunun sonucunda da bu düzen içinde kişinin kendi varlığını inkâr etmek olacağı noktaya varan bir ontolojik statü ile donatılmıştır. (27)
-Elbette ki dindar adamın dikkatli olduğu şey, kutsallığı sergileyen şeylerinin kendilerinin içinde içsel (olarak var olan) tehlikeli güçtür. Ama bu tehlikenin ardında yatan çok daha fazla dehşet verici bir tehlike (daha) vardır. Ki bu, kişinin kutsal olanla bütün bağlantısını kaybetmesi ve kaosun içinde yutulup kaybolmasıdır. Bütün kurallarla ilgili (nomic) yapılar, daha önce gördüğümüz gibi bu dehşeti kontrol altına tutmak için tasarlanmıştır. Ne var ki, kutsal kozmosta bu yapılar nihai en üst noktalarına, kelime anlamıyla aphoteosislerine (48.dipnot/ Çev. Notu: “Aphoteosis” kelimesi eski Elence’deki ‘...den oluşma...’ ile olma anlamına gelen ‘apho’ ve tanrı anlamına gelen ‘theos’dan üretilmiştir.) ulaşır. (30)
1993 basım, Ankara. Çeviren: Yahya Sezai Tezel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder