16 Haziran 2025

İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ - SEZAİ KARAKOÇ

-Uzay, maddi yönden sonsuz imkânlar getirse de, bunun insan tarafından verimlendirilmesi daima sınırlı olacak, insanın ondan faydalanması, istek ve tüketimini aşamayacaktır.

-Rönesans temelinde iki eksiği taşıyordu. Bunlardan birincisi, her yeni oluşta bulunması gereken yeterli orijinal özün bulunmayışıydı. Yani yeni bir insan oluşmasındaki büyük yenilik süküneti veya tazeleği Rönesans akımında bulunmuyordu. İkincisi Rönesansın, İslam'ı gereği gibi değerlendirmeyişiydi. İslam'la olan ilgisinin zayıflığı, Rönesans akımının metafizik temelini zayıf bıraktığı gibi insana ve dünyaya sağlıklı bir bakıştan da onu mahrum etti.

-Bir nevi Rönesans, İslam'a karşı Hristiyanlığın, eski Batı medeniyetini imdada çağırmasıdır.

-Grek medeniyeti ile Roma medeniyeti arasındaki psikolojik fark, samimilik farkıdır denebilir. Romalılar, dünyaya hâkim olma, bütün insanlığı yönetme arzuları yüzünden Grekler kadar serbest ve hür bir ruh gerçekleştirimi içinde olamıyorlardı.

-Vahye karşı dehayı çıkarmak istemekte insan egosu. Halbuki vahyin doğrultusunda gelişim ve açılmasını yapan dehaların olumlu verim sağnağını görememektedir bu. Vahyin mucizesi karşısında aklın harikası bir direniş bendi olarak kullanılamaz. Belli belirsiz buna teşebbüs eden insanlık bir bocalama dönemine giriyor ve böylece tekrar hakikat bunalımına sürükleniyor.

-Dava, eski olanı eskitmemekte; yeni olanı da eskiye ustalıkla ve bir sarsıntıya meydan vermeden bağlamakta.

-Estetik gözle bakış, dindar bir ruhla toprağa gömülüşün ya da daha doğrusu, gönlü tapınakla kaynaştırarak diriltişin ve dirilişin yerini aldı.

-Batılı, Doğulunun sadece geçmişini ve şimdiki zamanını karartmakla kalmamış, bunu propagandasının müthiş baskısı altına alrak, geleceğini de gerçek yönünden kendi eliyle saptırmayı ona empoze edebilmiştir.

-W.James, hakikati pratik etkide aradı. Etkiye, eyleme indirgedi hakikatı. Bu böyle olunca, eseri, işi, eylemin, pratiğin değerlendirilmesine, hatta yargılamasına bırakmak demek olan reklam ve propagandanın önemine, hikmeti vücuduna felsefi bir pencere açılmış oldu.

-Sosyal ve tarihi planda bile görünüşün etkisinde kalarak "zencilerin ezildiği söylenmedikçe, zencilerin ezilmesi birşey değildir." diyordu Sartre. Daha sonra da komünizm etkinliğini artırınca bu sakat hakikat anlayışının kurbanı olarak onun ruh tutsağı oldu. Sartre'ı çeken şey, komünizmin bir eylem ideolojisi olmasıydı.

-Aksiyonu düşünceden, jesti niyetten üstün gören bir felsefe gibi sızmış insan ruhunun katları arasına politika.

-Marksizm, sosyalizm Batıyla çağdaşlaşma aracı olarak kullanıldıkça sonuç olarak yine Batı'ya yarayacaktır. Çünkü asıl marksist düş ve gerçekleşim, Batı tekniğinin daha uç bir plana gidip makine ve fabrika insanı tipinden başkasını ortadan kaldırması isteğiydi. Yani Nietzsche'ninkinin tam zıddı. O, üstün insanı doğurmak istiyordu. Avrupa'da Marx ise, alt-insanın dışındaki ortadan kaldırarak bir mutluluk sağlamak istiyordu Batı'da. Nietzsche devlerin saltanatını istiyordu. Marx ise sözde mutlu bir cüceler ülkesi.

-Japonlar, dıştan soyutlanmış olarak kalmayı sürdürme çabası içinde oldular hep. Japon mucizesi Japon harikası denen vak'a gerçekte çevreden soyut kalabilme için cihazlanış girişiminden ibaretti.

Yoksa İslam ülkeleri gibi Batı'yla gerçek bir medeniyet hesaplaşması yapmış değildir Japonya. Bu açıdan bakınca O'nu kendine özgü bilmek, fakat örnek olarak düşünmemek gerekir.

-Napolyo'nun elçisi tarafından Taksim Meydanı'na dikildiği söylenen ve "hürriyet ağacı" adı verilen çam ağacı, içten, köklerini toplumun ta kalbine kadar uzatmış ve ona hayat özünü veren kan özünü emip tüketmiştir.

-Yunan demokrasisi hayattan, yani doğadan doğmuştu. Anglosakson, angloamerikan demokrasisi gibi. Hâlbuki Kara avrupası demokrasisi, düşüncelerden ve sonuç olarak devrimden doğdu. Daha doğrusu, devrimin kesilip biçilip düzene konmasından.

-Dante'de görülen ideal dünya lirizmini bir daha Batı edebiyatında görmek mümkün olmamıştır. Dante, antik dünyadan bazı çizgilerle gelmekte olan yeni batının kalıplarını aralamışsa da, gönlü ve kafasıyla Ortaçağlı olarak kalmıştır.

-Rimbaud, neden en genç çağında sustu? Ve neden irrasyonelin çılgın sınırlarında kendini Habeşistan'a attı? Son yıllarında sık sık camiden bahsettiği bilinen ve son kelimeleriyle aynen lafız olarak da "Allah Kerim" diye gözlerini kapayan bu şair "Cehennemde Bir Mevsim", "İç Aydınlanışları", "Sarhoş Gemi"siyle bu edebiyatın hudutlarını zorlayan bal rengi bir çılgın lirizme varabilmişti.

-Aslında absürdite, akıl uygarlığından aklın tam sınırına varıp, susuşun itirafından başka bir şey değildir.

-Rönesans sonrası Batı, mimaride yaratıcılık gücünü dönemin ilk yüzyıllarında yitirmiş, musikide büyük, parlak çağını 19.asırda kapamıi, edebiyat ve resimde ise son direnişerin verimleriyle ve güçsüz bir umutla yeni aramalar dönemine girmiş, heykeltıraşlıkta, hiçbir zaman eski Yunan ve Roma heykeltıraşlığının yanında kayda değer bir atılım göstermemiş; şu anda da genellikle etkisiyle soysuzlaşmış kısır denemeler çağını yaşayan dünya sanatıyla birlikte, inanç, düşünce, ahlak planlarında olduğu gibi, yeni bir oluş ve dirilişi beklemenin eşiğine varmış bulunuyor.

-Geçmişten gelip, şimdiki zamanda şart birikimi olarak duran, reel, gelecekten gelen ışık demek olan ülkü ile eşyanın tabiatı üzerinde karşılaşacak, böylece, ilahi irade, yaratışını yeni bir mayalanmayla özleştirecektir.

-Diriliş insanı, ancak Tanrı'ya karşı sorumlu bilir kendini. Başkalarına karşı olan sorumlulukları, ancak bu sorumluluktan doğanlarsa, bağlayıcı olabilirler onun için. Herkesin hakkının bittiği yerde onun hakkı başlayabilir ancak. Ondan da vazgeçerse, artık erdemli bir diriliş eri olmaya başlamış demektir o.

-Gurur öldürücüdür, alçakgönüllülük diriltici, ona göre. Çünkü birincisi ona Tanrı'nın yaratış evreninin kapılarını kapar; gözlerini kör edici bulur onu. Tevazu ise, kapıları açan tek anahtardır. Diriliş maymuncuğudur tevazu onun gözünde.

Diriliş Yayınları, 5.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...