14 Haziran 2025

KÜLTÜR VE DİL – MEHMET KAPLAN

-Elinde defter, kalem duyduğu her şeyi kaydeden büyük kültür karıncası Ord.Prof.Dr.Süheyl Ünver, bir gün bana Sivas’tan derlediği, altın kıymetinde bir söz söyledi. Sivas’ta halı ören bir kızdan işitmiş: “Her yanlış bir nakış.” Bu söz büyük Fransız filozofu Alain’in yazılarında sık sık zikrettiği bir fikrin Türkçesidir; “Şahsiyet hayatı meziyet haline getirir.” Halıcı kızın sözü maddi ile maneviyi birleştirmesi bakımından ayrıca derin bir mana taşır. Hakikatte maddi kültür ile manevi kültür birbirinden ayrılmaz. Türk atasözlerinde hikmetlerin çoğu bu madde âleminden alınma bir timsale dayanır. (12)

-Türkiye’de yaşayan, bu toprakların nimetlerinden faydalanan bütün vatandaşlar Türkçe konuşmalıdırlar. Türk olmanın ve Türk vatandaşı olmanın birinci şartı budur. Türkiye’de Türkçe konuşmamakta ısrar eden vatandaşlar, bu davranışlarıyla kendilerini Türk cemiyetlerinden ayırıyorlar demektir. Bunlar arasında Türkçe konuşmak ve yazmak isteyen iyi niyetli vatandaşlara Türkçe öğretmek, milli bir vazife olmalıdır. (50)

-Osmanlı Devleti’nde “yeni bir ordu” kurulması ihtiyacı, eski medeniyet sisteminde birçok şeyi değiştirmeyi ve Avrupa’dan birçok şeyi almayı zaruri kılmıştır. 1826 yılında bir fesat yuvası haline gelen eski Yeniçeri teşkilatının kan dökülerek ortadan kaldırılması ve onun yerine, bütün yan müesseseleriyle yeni bir ordunun kurulması, Türkiye tarihinde Tanzimat fermanının ilanından daha önemli bir hadisedir. (111)

-Eski Türk mitolojisini diriltmeğe kalkan Gökalp’ın “Türk Tanrısı” veya Şamanizm’den bahsederek XX. yüzyılda çok eski çağlara ait inanç ve hayallere dayalı bir “milli din” icadına kalkması, ne Türk halkının inandığı İslamiyet’le ne de akılcı çağdaş medeniyetle bağdaşabilirdi. Bin yıl önceki Türk kültürü adına Gökalp, Türklerin Müslüman olduktan sonra yarattıkları yüksek kültürü inkâr ediyordu. Ona göre Osmanlı kültürü, musikisi, edebiyatı, mimarisi, örf ve âdeti ile taklitten ibaretti. (134)

-Türkçede hayvan adlarının Türkçe olmasına karşılık bitki adları yabancıdır. Bu da yaşayış tarzıyla ilgilidir. Türkler esas itibariyle hayvancı bir kavimdir. Sonradan yabancı din ve medeniyetlerin tesiri ile yerleşik medeniyete geçmişler, ekinci olmuşlardır. Türkçede gerçi ot, ağaç, çiçek ilh. bazı bitki adları vardır. Fakat bunların sayısı eski çağlardan beri ekinci olan kavimlerinkinden azdır. (149-150)

-Açık ve sistemli tecrübeye istinat etmeyen her düşünce faaliyeti, dilin içinde birikmiş olan, müşterek ve dağınık beşeri tecrübeye dayanır. Bu usulün hakikati bulmak hususunda pek de sağlam olmadığını tecrübi ilimler göstermişlerdir. (172)

-Eskiler nesir için “inşa” derlerdi. Güzel, manalı bir terimdi bu. Yazı, hatta konuşma tıpkı ev gibi “inşa” edilir ve bu evin içinde insan oturur. Dil konusunda en büyük hata kelimeleri ayrı ayrı ele almaktır. Normal dilde, konuşmada ve yazıda kelime değil cümle vardır. Her cümle bir yapıdır. (181)

-İlim ve teknik sahasından kültür diline, oradan günlük konuşmaya geçen terimler, Türkçenin kıvamını ve bünyesini bozacaktır. Öztürkçeciler, yüzlerce yıldan beri günlük dile girmiş, manalarını herkesin bildiği kelimeleri ayıklamakla uğraşacaklarına, henüz geniş kitlenin bilmediği terimlere karşılık bulurlarsa çok iyi ederler. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın günlük dile veya kültür diline girmiş yabancı kelimeleri temizlemek imkânsızdır ve lüzumsuzdur. Hatta kültüre aykırıdır. Baki’yi, Fuzuli’yi, Nedim’i, Galib’i, Namık Kemal’i, Cevdet Paşa’yı asıl metinlerinden okumayanlara gerçekten kültürlü demeğe benim dilim varmaz. (197)

-Kültürlü bir insan olan Prof.Dr.Kazım İsmail, tarihçi Prof.Dr.Mükrimin Halil için “Herkes kitap okur, o kütüphane okur” derdi. Mükrimin Halil’i yakından tanıdım. Türk ve İslam tarihini çok iyi bilirdi. Fakat bir tarihçinin bilmesi gereken felsefe, sosyoloji, iktisat, hatta tarih felsefesi ve tarih metodolojisi konularına karşı ilgi duymazdı. Yazı yazmaktan da hoşlanmazdı. Eskiler gibi “İlim satırda değil sadırda

olmalıdır” derdi. Bu yanlış bir görüştür. Sözlü ilim olmaz. İlim, felsefe ve kültür, durmayı ve düşünmeyi gerektirir. Durmadan değişen konuşma, açık seçik, sağlam ve derin düşünmeye elverişli değildir. Kitapsız ilim olmaz. Türk üniversitelerinin geri kalma sebeplerinden biri kitaba gereken önemin verilmeyişidir. (202)

-Atatürk bir “yıkıcı” değil bir “kurucu”dur. Atatürk devrimlerinin gayesi eski bozuk, işe yaramaz hale gelmiş müesseseleri ortadan kaldırarak yerine daha güzel, yeni ve işe yarayanı koymaktır. Kendisinden rahatlıkla, övünülerek bahsedilen “dil devrimi” nin gayesi de öteki devrimler gibi, “eski, bozuk, işe yaramaz” olanı değiştirerek, yerine “yeni, güzel ve elverişli” olanı koymaktır. (227)

-Türkçenin ses yapısına uymayan bir yabancı harf sistemini bırakarak ona daha uygun başka bir yabancı harf sistemini kabul ediş, bize bazı şeyler kazandırdı ama 1928 yılından sonra yetişen nesillere de bin yıllık tarih ve kültürün kapılarını kapadı. Bazıları Atatürk’ün bu inkılabı, genç nesillerin kafasından eski kültürü silmek için yaptığını söylerse de ben buna inanmıyorum. Milliyetçiliğinden kimsenin şüphe edemeyeceği Atatürk’ün tarihe ne kadar değer verdiğini kurduğu müesseseler de gösterir. (247)

Dergah Yayınları, 1985 basım, 3.baskı (İlk baskı Ekim 1982)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CANLI TARİHLER 1.KİTAP – HAZIRLAYAN: SEZGİNCAN YAĞCI

  İSMAİL FENNİ ERTUĞRUL (MAYIS-HAZİRAN 1856- 29 OCAK 1946) - Bay İsmail Fenni Ertuğrul, Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun fikri bir vec...