-Kemal Atatürk, Japonya’daki Meiji reformlarından farklı olarak modernleşmeyi batılılaşma ile at başı götürme eğiliminde idi. (3)
-Türkiye topraklarını kaybetmiş ve ülkesinin küçülmüş olmasının sonucunda modernleşmiştir; Japonya topraklarını genişletmek amacı ile modernleşmiştir. Şüphesiz gerek Türkiye gerek Japonya kısmen ulusçuluk görüşünün etkisinde kalmışlardır. Her ikisi de modernleşmeyi savunma maksatları için, yani başkalarının hakimiyeti altına girme tehlikesine karşı kendilerini güçlendirmek için gerekli bulmuşlardır. (3)
-Bir ülke modernleşmeden Batılılaşabilir mi? Bu sualin cevabını kısmen Afrika’nın tecrübesinde bulmak mümkündür. Afrika’daki batılılaşma süreci modernleşme sürecinden daha süratle ilerlemiştir. Bazı sosyal değişme alanlarında, bu sebeple modernleşmeden batılılaşma meydana gelmiştir, yani bilgi iletilmeden kültür iletilmiştir. (5)
-Afrika tecrübesinde bir diğer çelişkili husus laikleşmeden bilimselleşmek olmuştur. Batı tesirleri bilimsellik teorisini yani ilmin üstünlüğüne dayanan bir dini inanışı benimsetmiştir. Afrika’daki egemenlik Hristiyan misyonerlerinin çelişkili rolünden kaynaklanmıştır. Bu misyonerler bir taraftan, Afrika’da yeni bir din yayıp Afrikalıların eski inançlarını ve dini geleneklerini Kitab-ı Mukaddes’in esaslarıyla değiştirmelerini istiyorlardı. Diğer taraftan aynı misyonerler kurdukları okullarda İsaac Newton’u öğretiyorlardı. Bu okullarda matematik ve Shakespeare’den ders programlarında yer almakta yarışıyorlardı. İlme dayanan bir kültürü yayan bu misyoner okullarından kaynaklanan daha derin bir çelişki ile Afrikalılar bir yandan bilimsellik ideolojisine döndürülürken aynı zamanda da manevi hayatları yeni bir dini düzlem içine sokulmaya çalışılıyordu. Bütün bunların sonucunda Afrikalıların davranışları ve Afrika’ya mahsus değerler laikleşme sürecinden geçmeden bilimselleşme sürecine girmiş bulunuyordu. (6)
-Afrika’nın durumunda teşhis edilen bir diğer anormallik de kapitalizmin müteşebbislik unsuru olmadan geliştirilmesidir. Afrika toplumlarında kâr saikı ve ticaret hacmini yükseltme eğilimi çok kuvvetli ve yaygındır. Bununla beraber başarının psikolojik tatmini uğruna göze alınacak risklerle ifadesini bulan müteşebbislik hâlâ ender rastlanılan bir unsurdur. (7)
-Batı kültürü, Batı bilgi ve tekniklerinin iletilmesine lüzum görülmeksizin Afrika topraklarına iletilmiştir. (9)
-Atatürk’ün mirası bilim yolunda ilerleme mi yoksa sadece dinin toplum içerisindeki rolünü yozlaştırma mı olduğu hususu da her zaman açıklık kazanmış değildir. Kemalist geleneklere dayalı büyük inkılaplar, Türk toplumunda dinin görünürlüğünü azaltmanın araçları olarak kıyafet ve dil gibi dış süs unsurlarına saplanmış görünmektedir. Dinin parlak süs unsurları gözden uzaklaştırılmış ya da bölünüp parçalanmıştır, fakat bilimin özü her zaman korunup takip edilmiştir denemez. (11)
-Türkiye ile Japonya arasında ortak olan bir unsur kendi milli dilleri vasıtasıyla modernleşme gayretleridir. Bu duruma karşı, sömürge durumunda bulunan ülkelerde öğrenim ve bilim değişmeleri sömürgeci devletten oransız bir şekilde ithal edilen dil ile gerçekleştiği için, bu husus söz konusu modellerle tam bir tezat oluşturmaktadır. (15)
-Bugün Afrika’da bir Afrika ülkesinden diğerine, Batı dünyasının havasını bir nebze de olsa hissetmeden dolaşmak mümkün değildir. Belki günün birinde, Batı dünyasında bir Batı toplumundan bir diğerine Afrika’nın havasını bir nebze de olsa hissetmeden dolaşmak mümkün olmayacaktır. (25)
Türkiye İş Bankası Uluslararası Atatürk Sempozyumu 17-21 Mayıs 1981, Tarabya Hotel, İstanbul, Çev: Fikret Üçşan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder