-Her üstün gördüğü teknik sahibi millete benzemiye yeltenen cemiyetlerin kadını, hergün put değiştiren bir dinsize benzer. (18)
-İnsan, cemiyet hayatında ilerledikçe görenekleri, an’aneleri, şahsiyeti, aileye karşı duygululuğu zayıflıyor. Cemiyete, siyasete, iktisada ait münasebetler; şahsına, ailesine ait münasebetlere üstün geliyor. İşte o zaman; kasaba, ufak şehir, böyük şehir kurulmaya başlamıştır. Bu kuruluş tarihin her devrinde insan münasebetlerinden doğmuştur. Ve o münasebetlerle yükselmiştir. (33)
-Dairelerde odacılık, hastanelerde, müzelerde, mekteplerde hizmetçilik yapanlardan tutunuz da yollarda, başka yapı işlerinde, kazılarda…gündelikçi olanlara kadar geliniz. Sabanını bırakıp şehir yollarına, şehirlere üşüşenlerin kazandığı, kendilerini doyurmaktan ne kadar uzaktır. Böyle çalışanların, ne yediklerini, nasıl gün geçirdiklerini bizim gibi yakından görenler ve ömürlerini onlarınkine katmış olanlar eyi bilirler. Yozgat’ın “Akdağmâdeni” köylüğünden Ankara’nın 60 km. batısındaki bir hafriyat yerine, günde beş-on kuruş almak için –hem de harman vakti- yayan koşup gelen bir kütleyi, kazancın bolluğu, şehrin, kasabanın konforu çekti getirdi denemez. (48)
-Bu iytibarladır ki Müslüman olan Türklerin Arap diline alışmalarını feryat ve figanla karşılamaya lüzum yoktur. Kendi gönlüyle Müslüman olan Türk kütlesi; kendisine öteki –ve ‘asıl dünya’nın- kilidini açan ‘Kitab’ın diline ‘fevkalbeşer’ bir mana verecekti. (80)
-Türklük için bazı menfi tesirler gösteren Müslümanlık, onu en tehlikeli düşmanının içinde erimekten korumuştur.(83)
-İslam devletlerinin ucunda, sınırlarında yaşayan birer azlık halinden bu yerlerin sahibi derecesine ve çoğunluğuna yükselen Türkmen halkının; dünyada devamlı olarak yarattığı en böyük siyaset mekanizmasını Selçuklularla Osmanlılar verdi. Bu böyük realite; “Ehlisünnet” olduklarından veya Arapça ve Farsçayı zaman zaman devletlerinde hâkim kılmalarından dolayı mütefekkir, bilgin hatta şair yetiştiremedikleri söylenen bu iki böyük Türkmen imparatorluğunun soyu için başlı başına bir kudret, kabiliyet vesikasıdır. (85-86)
-Onları tek parti zamanında bilhassa laiklik, devletçilik, halkçılık, inkılapçılık oklarına yapışmış olarak bulursunuz. Kendilerine mahsus manalar vererek uygulamaya dikkat ettikleri bu dört prensibi maskeli komünistler, Türk cemiyetini çürütmek, dayanıksız bırakmak, tekleri olsun, zümreleri olsun birbirine düşürmek, bilhassa cemiyette ayakta kalan, cemiyet içinde sevginin kaynağı olan her şeyi, her müesseseyi, her örfü, alay konusu yapmak için kullanmışlardır. (110)
-Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki inanmak zor, inanan az ve inandıran yok gibidir. İnananların başı beladan kurtulmadığı içindir ki dünyamız ve bu dünya içinde cemiyetimiz dostluktan, dosttan mahrumdur. Dostun da, dostluğun da bu yokluğu insanoğluna cemiyet hayatını, medeniyet hayatını zehir etmekte; bu hayatı bir merasimler, bir hiçlikler faciasına çevirmektedir. Bu yokluklar, bu facia içinde bunalanlar Akif’in imanla beslediği dürüst, sade, mert ömrünü ne kadar arasalar, ne kadar ansalar, döne döne ansalar azdır. (127)
-Bütün manevi kıymetler mekanik neticeler haline girmiştir. Doğruluk, hesap makinesinin doğruluğudur; şeref ancak hesabın kabul ettirdiği bir muameledir ve gene hesapla o muameleden vazgeçilebilir. Adalet, hak: ancak kuvvet barometresinin ibresiyle meydana çıkan bir fizik meselesidir. (144)
-Sokak, Romalılardan beri tamir görmemiş hissini veren bir dağ yolu azmanıdır. (177)
-Dostluk yoksa dostluklar sürüp gidemiyorsa biliniz ki o cemiyet hastadır. (201)
Hareket Yayınları, 1974 basım, 1.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder