-Müslümanlar yaşadıkları çevrede kendi kültürlerini dışlaştırmış olmadıkça, din, herhangi bir felsefi akideden daha fazla bir anlam taşımayacaktır. Oysa, dinin alamet-i farikası yaşanan bir inanç bütünü olmasıdır; yoksa salt filozofik bir akide, rasgele bir telakki tarzı olması değil.
-Müslümanlar kuşku yok ki antiemperyalisttir. Fakat emperyalizme karşı olmak Müslümanların biricik mümeyyiz vasfı değildir. Emperyalizme karşı olmak, Müslümanın güttüğü siyasetin sebebi ve gayesi değil, fakat sadece bir neticesidir. Müslüman, kafire benzemeyi reddettiği için antiemperyalisttir, antiemperyalist olduğu için kafire benzemeyi reddetmiyor.
-Dünyaya bir misyonla gönderildiğine inanan insan, aklına koyduğu misyonu boyuna hatırlamak için çaba gösterirken tuhaf bir cilvedir, önemli bir hususu unutuyor: kul olduğunu.
-Ne zaman “bin yıllık tarihimiz” diye başlayan bir söz işitsem irkilirim. Çünkü bu sözün altından mücerret bir din gayreti yerine battal bir kavmiyetçiliğin kokusu çıkar. Bu sözün altında İslam’ın izzeti için gayret gelmemiz değil, fakat nefsimizin ve kavmimizin izzet bulması için İslam’ın istismar edilmesi fikri yatar.
-Müslümanın çabası bugün mevcut kurumları İslam’a göre nasıl biçimlendireceği üzerinde değil, kendisinin, mevcut dünyada ne gibi bir konumda yer alabileceği noktasında toplanmalıdır.
-Müslüman bir hayat tarzını hayata hâkim kılmak için ne yapılması gerektiği sorulduğunda, Şazeli mensuplarından Abdülkadir es-Sufi, halen üzerinde oturduğumuz koltuklar, sandalyeleri atıp yerde oturmamızı tavsiye ediyordu.
-Günümüzün bilinçli Müslümanı, Müslümanca hayat tarzının rızk kaygısını öne alarak değil, fakat yarının kefilinin Allah olduğu inancına dayanarak hayata geçirebileceği hususunda temelli bir görüş sahibidir.
-Bugün Müslümanlar arasında görülen yanlış bir eğilim, ilmihal kitaplarında yazılı temel bilgilerden bile mahrum haldeyken derin fıkıh tartışmalarına girmekten çekinmemeleridir. Oysa her gün bir paragrafını okuyacağı bir ilmihal kitabından öğrendiklerini uygulamaya aktarmak, daha anlamlı bir seçim olurdu. Ama Müslümanlar arasında kaç kişi “büyük” işlerini bırakıp küçümsemeden ilmihal okumaya talip acaba?
-Bir toplum, kendine özgü normlarını koruma hususunda müeyyide uygulamıyorsa veya müeyyide uygulamaktan yoksun bırakılmışsa, o toplum çözülmeye bırakılmış demektir.
İZ Yayıncılık, 2015 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder