26 Haziran 2025

OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN İKTİSADİ ŞARTLARI HAKKINDA BİR TETKİK - VEDAT ELDEM

-Osmanlı İmparatorluğundan devlet maliyesi dışında iktisadi sistemin sıhhatine delalet eden emareler eksik değildir. Bunlardan birisi tedavüldeki paranın istikrarıdır. Filhakika Osmanlı lirası Birinci Cihan Harbine kadar dünyada mevcut paraların en sağlamlarından biri idi ve tahditsiz ithalata rağmen memleketin altın stoku azalacak yerde durmadan artmakta idi. Fiyatlar sabit denecek kadar istikrarlı, maaşların iştira kudreti yüksekti.

-Osmanlı İmparatorluğu'nun dünya ticaretindeki hissesi 1880 yılında %0.74, 1900 yılında %0.86, 1911 yılında %0.92 ve 1913 yılında %0.73'tür. 1880-1913 arasındaki devrede, Osmanlı ticareti dünya ticaretindeki hissesini az çok muhafaza etmiştir.

-Birinci Cihan Harbi'nden evvel Osmanlı İmparatorluğu Balkanlar dahil, Ortadoğu ölçülerine göre refah seviyesi ortanın üstünde sayılabilecek bir memleketti. Hayat nispeten ucuz olduğu halde maaş ve ücretler komşu memleketlere nazaran yüksekti. Orta halli bir memur aylık maaşıyla bilfarz 100 kg et satın alabilirdi ki, bugün ancak bunun yarısını alacak kudrettedir. Memleketimizde öteden beri esas gıdayı ekmek teşkil etmiştir. Nüfus başına buğday sarfiyatı esas alınırsa, imparatorluk zamanı ile bugün arasında herhangi bir değişiklik göze çarpmamaktadır.

-Ziraatta nüfus izdihamına karşı yeni faaliyet sahalarının açılması İkinci Meşrutiyette güdülen iktisadi siyasetin temelini teşkil etmiştir. Bu faaliyet sahalarının ihdas evvelemirde milli bir sanayinin kurulup gelişmesiyle mümkün olacağını müdrik bulunan meşrutiyet hükümetlerinin bu gaye uğrunda harcadıkları emekleri ve karşılaştıkları zorlukları takip etmek ibret vericidir. Bu devrede Türkiye'de bir sanayinin kurulamaması ne teşebbüs fikrinin yokluğuna ne de sermaye piyasasının darlığına atfedilebilir. sanayiin kurulamamasının başlıca sebebi yeni doğacak müesseselere kudretli yabancı rakipleri muvacehesinde yaşama imkanının sağlanamamasında aranmalıdır. Zira Osmanlı İmparatorluğu her yöne açık bir pazardı ve büyük istihsal gücüne sahip yabancı firmanın %11 nispetindeki ithalat resmi ürkütecek mahiyette değildi. Siyasi sahalarda icabında cüretli kararlar almasını bilen meşrutiyet hükümetlerinin milli menfaatlerine aykırılığı alenen beyan ettikleri eskimiş muahede hükümlerine bağlı kalmalarının sebebini bugün anlamak zordur.

-1884 yılında 12.590.000 Müslüman nüfusa karşılık 4.544.000 gayr-ı müslim nüfus bulunmaktadır. Yekunu 17.135.000 etmektedir. 1897 yılında 14.112.000 Müslüman nüfusa karşılık 4.938.000 gayr-ı müslim nüfus bulunmaktadır. Yekunu 19.050.000 etmektedir. 1876 yılından 1896 yılına kadar geçen 20 sene zarfında hariçten gelip Osmanlı topraklarına yerleşen göçmenlerin sayısı 1.020.000 yani yılda ortalama 51.000 olarak tahmin edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğundan dış memleketlere hicret edenlerin sayısı katiyetle bilinmemekle beraber bu rakamdan aşağı kalmadığı sanılmaktadır. Bu itibarla bu devre içinde muhaceretin nüfusun artışında muhim bir rol oynamadığı anlaşılmaktadır. 1884-1897 seneleri arasındaki decreden nüfusun yıllık ortalama artışı Müslümanlarda %0.88, gayr-ı müslimlerde %0.64, umumiyette ise %0.81 olmuştur.

-1884-1913 arasında 29 seneye şamil olan istatistiklere göre bu yıllar arasında Türkiye'nin yıllık ortalama nüfus artışı %0.77 olmuştur. Her ne kadar büyük ölçüde tahminlere dayanan bu rakamlar katiyet ifade etmekten uzak ise de nüfusun artış temposunu kaba taslak aksettirdiği muhakkaktır.

1)ZİRAAT

-Osmanlı Devleti'nin yayılma zamanlarında düşmandan fethedilen topraklar tahmin edilip ölçüldükten sonra "arazi-i miriye" hükmüne konulur, köy ve kasaba dahilindeki arsalar ile "tetimme-i sükra" denilen, yarım dönüme kadar bahçeler müstesna, rakabesi beytülmala ait olmak, hali bırakılmamak

ve ziraata tahsis edilmek şartıyla ahaliye tevzi olunurdu. Arazinin mükellef olduğu asar dahi, timar ve zeamet namıyla askerlere ve has unvanıyla vezirlere ve ümeraya taksim olunur, bakiyesi devlet hazinesine mal edilirdi. Mazinin tasarruf şekli asırlar boyunca bu şartlar dahilinde, oldukça düzensiz bir halde devam etmiş, nihayet 1857 yılında neşredilen arazi kanunu ile iktisap mülkiyet ve intikal usulleri yeni esaslara bağlanmıştır. Bu arada tımar ve zeamette kaldıırlmış, yerine arazi memurları ikame edilmiştir. Bu kanuna göre arazi beş kısım itibar olunmuştur:

a)Arazi-i memluke: Mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerlere denirdi. Bunun da nev'ileri olmakla beraber arazi sahipleri, sahip oldukları yerler üzerinde her türlü tasarruf hakkını haiz bulunmakta idi.

b)Arazi-i emiriye: Devlete ait veya devlet tarafından fert veya toplulukların istifadesine terk olunan çayır, yaylak, kışlak, koru gibi yerlere denirdi.

c)Arazi-i mevkufe: Menfaatleri muayyen bir cihete tahsis olunan araziye verilen addı.

d)Arazi-i metruke: Yol, mera gibi umuma veya köy ve kasaba halkına terk ve tahsis olunan yerlere denirdi.

e)Arazi-i mevat: Köy ve kasaba dışında kimsenin temellük ve tasarrufunda bulunmayan taşlık, kıraç mahallerden müteşekkildi.

1867'de neşrolunan bir kanunla ecnebilere de muayyen şartlar altında arazi iktisap hakkı tanınmıştır. Arazi kanununun ziraatin gelişmesi üzerinde müspet neticeler doğurduğu inkar edilemez. Bu konunun neşrinden sonra arazinin memleketin her yerinde kıymet kazanması bunun en bariz delilidir. 1840-44 yılları arasında yapılan ilk arazi tehiri ile 1859 tarihli kanun münasebetiyle yapılan tahrir arasında geçen müddet zarfında arazi %75 nispetinde kıymetlenmiştir. O tarihten umumi harbin başlangıcına kadar arazi fiyatında büyük tahavvüller olmamış, 1859'da 70 kuruş olan dönümün vasati fiyatı 1910'da 76 kuruş olmuştur.

-1913/1914 yılında nüfus başına buğday tüketimi 260 kg'dır. Bu rakam 1938'de 244 kg, 1965'te 283 kg olmuştur. 1913/1914 dönemindeki koyun adedi ise 17.104.000 iken bu rakam 1938'de 23.138.000'e 1965'te ise 33.382.000'e çıkmıştır. Nüfus başına düşen koyun sayısı aynı yıllarda sırası ile 1,12; 1,36; 1,07 olmuştur.

-1914/1914 senelerinde sığır ve manda sayısı 6.707.000; kıl keçisi sayısı 12.180.000; tiftik keçisi sayısı 2.020.000; kümes hayvanları sayısı 27.355.000'dir. 1963 senesinde ise bu rakamlar sırası ile 12.704.00; 15.918.000; 5.587.000; 28.467.000 olarak gerçekleşmiştir.

2)MADENLER

-Maden serveti çok zengin olan memleketimizde madencilik hem geç başlamış hem de hiçbir zaman büyük ölçüde bir gelişme göstermemiştir. Pek eski bir mazisi olan Ergani bakı madeni istisna edilirse, diğer madenlerimiz 19.asırda keşfedilmiş ve işletmeye açılmıştır. Nitekim bor asitin Bandırma'da keşfi 1815'te işletiilmesi ise 1865'te; maden kömürünün Zonguldakta keşfi 1829'da; kromun keşfi ve işletilmesi ise 1848'de olmuştu.

-Madenlerin büyük ekseriyeti yabancı sermayenin elinde idi. Devletçe emaneten idare olunan Ergani Bakır Madeni ile Bulgar (Balkandağ) ve Gümüşhacıköy gibi madenler dışında, milli sermaye ile teşekkül eden ve az çok iktisadi bir kıymeti haiz bulunan şirketler arasında Zonguldak'ta Sarıcalar şirketiyle Kozlu Kömür Osmanlı A.Ş zikredilebilirse de kısa bir zamanda bunlara da ecnebi sermayesi nüfuz ederek hakim olmuştur.

-Birinci Cihan Harbi'ne takaddüm eden yıllarda maden sanayiinde ortalama 25.000 kişinin çalıştığı kabul edilebilir. Taş ocaklarında ve tuz istihsalinde çalışanlarla birlikte bu miktar 30.000'e yükselebilir. Fakat bunların yalnız yarısını daimi maden işçisi olarak sayabiliriz. Diğer yarısı madenlerde bikaç ay çalıştıktan sonra köyüne dönen ve yerini aynı mahiyette muvakkat işçilere terk eden kimselerdir.

-Yirminci Asırdan ziyade bir müddetten beri meksuf olup faaliyette bulunduğu rivayet olunan bu maden ilk zamanlarda mahalli müteşebbisler tarafından, istihsalin 1/5'i devlete verilmek suretiyle işletilmiştir. Bilahare bu maden mültezimlere verildi. Bunlar çıkarttıkları cevheri devlet kalhane ve izabelerinde tasfiye ettirir, ameliye ücreti mukabilinde devlete ham bakır teslim ederlerdi. Daha sonra 1850'de kuyular devletçe satın alınarak mültezimlere kiralanmıştır. Mustahsiller hafrettikleri madeni "filika" denilen iptidai fırınlarda ihrak ettikten sonra bunları mini izabe fırınlarına sevk ederlerdi. Tokat kalhanesinde tasfiye edilen ham bakırlar bilahare dış memleketlere ihraç olunurdu. Bu suretle istihsal edilen bakırın tamamı ihraç edilmekle beraber, mahalli ihtiyaç için İngiltere'den levha halinde bakır ithal edilirdi. Mahalli ihtiyaçlar 200-300 ton kadardı. Ergani cevherinin bakır tenörü %15.6 ile %17.6 arasında olup dünyada tenörü en yüksek cevherlerdendir.

-Krom cevheri 1848 yılında Bursa civarında keşfedilmiş ve kısa zamanda büyük bir gelişme kaydederek, geçen asrın sonuna doğru dünya piyasalarında memleketimize hakim bir durum kazandırmıştır. Krom, imparatorluk dahilinde istihlak edilmediğinden, tamamen ihracata müteveccih bulunmakta idi. Dünyada tüketim alanlarının genişlemesine ve talebin artmasına rağmen, krom ihracatımızda müşahede edilen gelişme, 20.asrın başlarından sonra idame ettirilmemiş ve bir gerileme devresine girilmiştir. Bunun sebebi, dünyada yeni rakiplerin zuhur etmesinden başka, istihsal ve satış işlerinin iyi teşkilatlandırılmamış olmasından ileri gelmektedir. Filhakika bir ihraç maddesi olması dolayısı ile krom, dünya fiyat temevvüçlerine intibak kabiliyetini haiz, mali bakımdan kudretli işletmelere ihtiyaç göstermektedir. Halbuki memleketin muhtelif bölgelerine serpilmiş çok sayıda küçük ocaklar bu evsafı haiz olmaktan uzaktı. Ancak Balkan Harplerinden sonra Krupp ve Röchling gibi tanınmış Alman firmalarının krom mevzuu ile ilgilenmeleri ve birçok ocakları ele geçirmeleri sonunda yeni bir organizasyona doğru adımlar atıldığı görülmektedir. Cihan Harbi'nin araya girmesi bu teşebbüsü yarıda bırakmıştır.

3)SANAYİ

-Sanayii teşvik maksadı ile 1873 tarihli bir kanunla fabrika kuracaklara gümrük ve vergi muafiyetleri tanınmış, 1888’de bu muafiyetler fabrika inşasına lüzumlu iptidai maddelere teşmil edilmiş,1897’de yeni tesisler için 10 sene müddetle vergi muafiyeti kabul edilmiştir. İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası 1898 yılında Ticaret Nezaretine verdiği bir raporda, sanayiin gelişmemesi sebebini ecnebi firmalarla rekabet imkansızlığına atfetmek, ithal edilen mamuller üzerindeki gümrük resminin behemehâl artırılması lüzumunu ileri sürmektedir. Sanayii teşvik için, oda ayrıca imalatta kullanılan hammaddelerin gümrük resminden muaf tutulmasını, kredi kolaylıklarının ihdasını, mevcut ve kurulacak sınai müesseseler için münasip bir prim usulünün kabulünü tavsiye etmektedir. Osmanlı Hükümetlerinin bu gayret ve hüsnüniyetine rağmen alınan neticeler pek ümit verici olmamıştır. 1893 ile 1913 yılları arasında, milli sermaye ile kurulan müesseselerin adedi 46’dan ibaret kalmış, bunlara yatırılan sermaye ise 110 milyon kuruşu aşmamıştır. Buna mukabil ecnebi sermaye ile kurulanların sayısı 39 olmakla beraber, ödenmiş sermayeleri mecmuu 1 milyon kuruşu bulmuştur.

-Osmanlı İmparatorluğunda sanayinin kuruluşu ve inkişafı tetkik edilirken göze çarpan husus, ilk büyük tesislerin devlet tarafından vücuda getirilmiş olmasıdır. Sanayiin el emeğine dayandığı devirlerde devlet büyük tezgahlarda yüzlerce işçi çalıştıran tesisler kurmuş ve işletmiştir. Bunların hemen hepsi askeri sebeplerle, nadiren sarayın ihtiyaçları için vücuda getirilmiş ve hiçbir zaman ticari mülahazalar bunların kuruluşunda rol oynamamıştır. Devletin ilk sınai tesisi, harp silahları imal maksadıyla II.Bayezid devrinde (1505?) vücuda getirilen Tophanedir. Birçok istihaleler geçiren Tophane, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden inşa edilmiş ve bu arada yabancı memleketlerden getirilen ustalardan istifade edilmiştir. Tophanenin o zamanların en büyük tesislerinden biri olduğu rivayet edilir. III.Selim, II.Mahmud ve Abdülmecid devirlerinde silah fabrikaları yeni ihtiyaçlara cevap verecek şekilde ıslah ve tadil edilmiş ve mevcutlara yenileri ilave olunmuştur. Bütün bu kuruluşlar İstanbul ve civarında toplanmakta idi. Bunlar arasında Tophaneden başka, Zeytinburnu silah fabrikası, Bakırköy barut fabrikası, Karaağaç tapa fabrikası, Hendek ve Biga'da hızar fabrikaları zikre şayandır. Anadolu'da ise Konya ve Kayseri'de güherçile tesislerinden başka tesis mevcut değildi.

-Silah fabrikaları ve deniz tezgahlarıyla birlikte, bütün devlet sınai müesseselerinde 1913 yılında 5000 kadar işçi çalışmış ve 120 milyon kuruş değerinde imalat yapmıştır.

-1880'e kadar hususi eşhasa ait sınai müessese sayısı 56 iken bu rakam 1915'te 214'e çıkmıştır. Kuruluşları 1880'den önceye rastlayan müesseselerden 17'si ham ipek imalatı, 17'si matbaacılık ve 15'i gıda sanayiinde daha ziyade şekercilik ile iştigal eden müesseseler olup hiçbirinde henüz evsaf itibariyle sınai mahiyet bulunmamaktadır.

-Eskiden beri büyük bir buğday müstahsil ve müstehliki olan memleketimizde değirmenler en küçük kasabalara kadar yayılmıl bulunmaktaydı. Un imalinde değirmenden fabrikaya geçiş, yani sanayileşme nispeten erken tahakkuk etmiş, 19.asrın ortalarından beri en evvel İstanbul'da olmak üzere un fabrikalarının tesisine başlanmıştır. 20.asrın başlarında mevcut 20 bini mütecaviz değirmenden 197'si buharla müteharrik bulunuyordu. 1913-15 sanayi tahririne göre istihsal kıymeti itibariyle bütün sanayi grup ve tali grupların başında gelen değirmencilikte: buharlı 202, sair 23.324 değirmen bulunmakta ve buralarda 45.571 kişi çalışmaktaydı.

Küçük Sanatlar

-Ticari bakımdan halıcılık, imparatorluğun son zamanlarında çok inkişaf etmiştir. Ecnebi piyasalarda şark halısına olan talebin artması ile birlikte halı imalatının teşkilatlandırılması iptidai maddelerin teminindeki intizam bu sanatın ilerlemesine yardımcı olmuştur. 1908 yılında halı ticaretiyle iştigal eden altı müessesenin iştiraki ile İzmir'de kurulan "The Oriental Conpet Manufactures Ltd." Şark Halı Şirketinin bu sahada aldığı bir çok yerinde tedbirler zikre şayandır. Şirket, İzmir Sivas, Burdur, Isparta ve Maraş gibi belli başlı halıcılık merkezlerinde imalathaneler kurmuş, Anadolu'nun halı dokuyan diğer kasabalarında acentelar bulundurarak imalata yeni bir düzen ve istikamet vermiştir. Artık imalatı dışarıdan alınan siparişlere göre aranan model ve motiflere göre ayarlanmış ve ticari bir veche almıştır. Sipariş üzerine çalışan işçilerin yevmiyeleri, işlenen düğüm adedine tabi tutulmakta idi. Bu suretle günde 5-6 bin düğüm yapan vasat bir işçinin yevmiyesi Hereke'de 4, Uşak'ta 2,5, Isparta'da 2.1, Sivas'ta 1.8 kuruş olarak taayyün etmekte idi. Standrt halıların fiyatı ise düğüm adedine göre arşın murabbaı üzerinden tespit edilmekte idi. Şark halı şirketi hesabına 1913 yılında 15.000 kadar işçi çalışmış bütün memlekette halıcılıkla iştigal edenlerin sayıısı ise 60.000 olarak tahmin edilmiştir. Vasati olarak bir işçinin senelik kazancı 450 kuruş kabul edilirse, halı imalatı işçiliğinin 27 milyon kuruşa baliğ olduğu hesaplanabilir.

-1913 yılında memlekette, cem'an 16.025 ton pamuk ipliğinden 1.272 tonu fabrikalarda, 14.753 tonu el tezgahlarında işlenmiş ve bunlardan 95 milyon metre bez imal edilmiştir. Toplam pamuklu istihlaki içinde el dokumacılığının hissesi %20, yerli fabrika mamullerinin %2, ithal dokumaların %78'dir.

-1885/1886 yıllarına kadar 1500 ton civarında olan memleketin ham bakır istihlaki harbe takaddüm eden senelerde 900 ton civarına kadar düşmüştür. Kullanılan bakırın büyük bir kısmı levha halinde İngiltere'den ithal edilmekteydi.

-1913 yılında 2.2 milyon kuruş değerinde 160 bin çift terlik ihraç edilmiş, buna mukabil 14.9 milyon kuruş değerinde 400 bin çift ayakkabı ithal edilmiştir. İmalatta kullanılan deriler kısmen dahilden, kısmen ithal yolu ile temin edilmektedir. İthal edilen deriler 1913 yılında 51.4 milyon kuruş ve 4.692 tona baliğ olmuştur. Saraçlık ve kunduracılığın yarattığı iş hacmi ise 200 milyon kuruşun üstünde tahmin olunmuştur. Bu imalat takriben 10 milyon çift kundura, terlik, yemeni, pabuç, fotin ve çizmeye tekabül etmekte. 1913'te saraçlık ve kunduracılık sanayiide 9.383 müessese ve 17.441 işçi çalışmaktaydı.

4)ULAŞTIRMA

-M.Durand'a nazaran 1913 yılında memlekette nakledilen cem'an 4.7 milyon ton eşyanın %46.8'i demiryollarında; %42.6'sı karayollarında; %10.6'sı denizyollarında taşınmıştır. Karayollarında taşınan eşya İstanbul ve İzmir'de istihlak veya ihraç edilmek üzere olanlara müteallik olup, memleket dahilinde iptidai vasıtalarla bir mahalden diğerine sevk edilen eşya buna dahil değildir. Nakledilen maddelerin cinsine gelince, bunlar şu şekilde tahmin edilmiştir; %40.4'ünü hububat, %17'si sair zirai maddeler, %15'i madenler, %12.6'sı mamul eşya, %15'i sair maddeler. I.Cihan Harbinden evvel yolcu nakliyatının azlığı bilhassa göze çarpmaktadır. Demiryollarında yolcu nakliyatı senede topu topu 17 miyon, seyr-i sefain idaresinin şehir dışı hatlarınd ie 300 binden ibarettir.

Karayolları

-Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan Tanzimatın ilanına kadar umumi yollar devlet tarafından hususi yollar ise timar, zeamet ve hayır sahiplerinin himmetiyle inşa ve tamir olunurdu.

-1865 tarihli bir kararla 16 yaşından 65 yaşına kadar erkek nüfus için senede 4 gün yollarda bizzat çalışmak veya bunun karşılığını nakden ödemek suretiyle bir yol mükellefiyeti ihdas edildi. Bu kanun 1909 yılında ıslah edilerek o zamana kadar muaf tutulan bölgelere de teşmil edildi. 1910 yılında ise bedenen ifa edilegelmekte olan şahsi mükellefiyet lağvedilerek yol bedellerinin nakden alınması kararlaştırıldı.

-Bugün hudutlarımız içinde kalan 18.335 kilometrelik şosenin 13.885 kilometresi kırma taştan yapılmış, 4.450 kilometresi ise toprk yoldan ibaretti. Kırma şoselerin büyük kısmı bakımsızlıktan harap hale gelmiş tesviyeleri bozulmuştu. 1914'te motorlu araç mevcudu şöyleydi: İstanbul 110, İzmir 22, Suriye 25, Sair 30. Toplam 187.

Demiryolları

-Kırım Harbinden sonra Osmanlı İmparatorluğunda demiryolu inşaatına başlandığı zaman devrim yapan bu yeni işletmecilik medeni dünyada oldukça ilerlemiş İngiltere'de 16 bin, Almanya'da 11 bin, Fransa'da 9bin, ABD'de ise 49 bin kilometrelik hatlar döşenmiş bulunuyordu. Verimli bir yatırım haline gelen demiryolu işletmeciliği, ecnebi sermayeyi memleketimizde de iş sahaları aramaya sevketmiş ve 1856 yılında iki hattın inşası için ilk müracaatlar yapılmıştır. Aynı senede birer ay arayla verilen imtiyazlardan biri bugün Romanya'da kalan Köstence Cernavoda (Boğazköy) hattına, diğeri Aydın demiryoluna aittir.

-1891 yılında 6.455.000 yolcu ve 965 bin ton yük ; 1911 yılında 16.815.000 yolcu ve 2.589.000 ton yük demiryollarında taşınmıştır.

-Osmanlı Devleti tarafından inşa ettirilen demiryollarından bugünkü hudutlar içinde ve dışında kalanlar şunlardır:

Bugünkü hudutlar içinde (Erzurum-Sarıkamış hariç) - 3790 km

Rumeli'de - 2138 km

Suriye, Lübnan ve Filistin'de - 1444 km

Maverayiürdün ve Hicaz'da - 843 km

Irak'ta - 119 km

Toplam: 8334 km

-Demiryolu inşaatına iştirak eden sermaye 1912-1913 yılında 6 milyon kuruş civarında idi. Bunun 408 milyon kuruşu milli sermaye; 2.479.000 kuruşu Fransız sermayesi; 2.273.000 kuruşu Alman sermayesi ve 754 milyon kuruşu İngiliz sermayesi idi.

-8334 km'lik demiryolu 60 yıl içinde inşa edildiğine göre, imparatorluk devrinde senede ortalama 139 kilometre demiryolu döşenmiş bulunuyordu.

Deniz Nakliyatı

-Üç tarafı denizlerle çevrili; 15 bin kilometreyi geçen kıyılara sahip Osmanlı İmparatorluğunun deniz münakalatı %90 nispetinde ecnebi teknelerle yapılmakta idi. 1911-1912'de yapılan 41.83 milyonluk münakalatın 37.41'ini yabancı gemiler, 4.42'sini Türk gemiler yapmıştır. Bu yılda 44.700 Türk gemisine karşılık 31.000 yabancı gemi vardı. Osmanlı gemileri çok miktarda olmakla beraber yelkenli, takai mevna, salapurya gibi küçük teknelerden ibaretti. Buharlı gemilerin sayısı pek mahduttu ve bunların en büyüğü Seyr-i Sefain idaresine ait 5000 tonluk "Gülcemal" idi.

-1913/1914 yılında Seyr-i Sefain idaresinin elinde 63 vapur (44.403 tonaj), Şirket-i Hayriyye'nin elinde 40 vapur (6.350 tonaj) ve diğer şahıslara ve şirketlere ait 82 vapur (38.750 tonaj) bulunmaktaydı. Tüm şirketler ve küçük yelkenlilerle mavna, taka ve salapuryaları ilave ettiğimiz zaman mecmu tonaj 1911-1912'de 272.519 tona baliğ olmaktadır.

-1965 yılında nüfusu 2 milyon olan İstanbul ve mülhakatında yolcu trafiği 610 milyonu bulmuştur. (Hususi otomobiller dahil değildir.) 1914'te ise 1 milyon nüfusa karşılık trafik 84 milyondan ibarfet kalmıştır. Yani nüfus başına bir sene zarfında nakil vasıtası ile yolculuk 1965'te 305 adet, 1914'te 86 adet olarak tahakkuk etmektedir. 1914 yılından evvelki rakamlar daha da düşüktür.

Ptt İşleri

-Halk hizmetine açılan ilk postane 1840 tarihinde İstanbul'da Yeni Cami civarında "Postahane-i Amire" adıyla faakiyete geçirilmiş ve peyderpey vilayetlerde de umumi postahaneler açılmıştır.

-Memleketimizde ilk telgraf hattı Kırım Harbi sıralarında 1854 yılında İstanbul ile Edirne arasında çekilmiş ve Rusçuk yolu ile Avusturya şebekesine bağlanmıştır. Bilahare telgraf şebekesi memleketin her tarafına ulaşacak şekilde tevsi edilmiş öyle ki umumi harpten evvel 50 bin kilometrelik hatlar çekilmiş bulunuyordu.

-1885-1886 yılında Postane ve Telgraf İŞlerindeki toplam hasılat 37.3 milyon kuruş; 1911-1912 yılında toplam hasılat 91.2 milyon kuruş olarak gerçekleşmiştir. 1914 yılının başında "İstanbul Telefon Şirketi"nin abone sayısı 4.159 idi.

5)TEDİYE MUVAZENESİ

-1844 yılında meskukatın islahı, 1863'te Osmanlı Bankası'nın kurulması, 1876'dan sonra kağıt paranın peyderpey tedavülden kaldırılması, aynı zamanda altına nazaran gümüş fiyatının tespiti ve nihayet 1881 yılında Muharrem Kararnamesi ile dış borçlar meselesinin tanzimi, Osmanlı parasına sağlam

temeller hazırlamıştır. O tarihlerdne 1.Cihan Harbine kadar geçen devre içinde, Osmanlı lirası istikrarını muhafaza etmekle kalmamış, çok zaman beynelmilel paritesinin üstünde muamele görmüş ve memleketin altın stoku durmadan artmıştır. (1876-1914 arasında cem'an 19.730.000 liralık altın memlekete girerek Darphane'de Osmanlı lirasına çevrilmiştir.)

-İmparatorluğun başlıca ihraç maddeleri, dış ticaret kıymetindeki ehemmiyet sırasına göre şöyledir (Kıymetler 5 senelik ortalamalardır): Tütün 264 milyon kuruş, Üzüm 179 milyon kuruş, Ham İpek 166 milyon kuruş, Fındık 91 milyon kuruş, Pamuk 90 milyon kuruş, Arpa 78 milyon kuruş, Tiftik 76 milyon kuruş, İpek kozası 75 milyon kuruş, Afyon 70 milyon kuruş, İncir 64 milyon kuruş, Halı 63 milyon kuruş, Maden 86 milyon kuruş. Bu ihraç edilen mallarımızın 1884-1885 yılında %34.6'sı İngiltere'ye, %36.1'i Fransaya; %9.8'i Avusturya-Macaristan'a; %3.1'i İtalyaya; %3.2'si Rusyaya; %0.6'sı ABD'ye yapılıyordu. 1913-1914 yılında ise bu oranlar sırası ile şöyle olmuştu: %21,6 ; %19,9 ; %10,4 ; %4,3 ; %3,9; %6,4.

-Gümrük istatistiklerinden imparatorluğun dış ticaret hareketi takip edilecek olursa, resmi istatistiklerin tanzimine başlandığı 1878 tarihinden Birinci Umumi Harbin başlangıcına kadar geçen 36 yıl zarfında ithalatın daima ihracatın üstünde cereyan ettiği, bu devre zarfındaki ortalama yıllık açığın 1 milyar kuruşu aştığı ve kümülatif açığın 36 milyarı bulduğu görülür. Dış ticaret açığının altınla veya borçlanma suretiyle ödendiği bir zamanda teraküm eden bu miktardaki bir açığın izahını yapmak mümkün değildir. Zira memleketin mecmuu altın stoğu 7 milyar, memlekete giren yabancı sermaye ise Duyun-u Umumiye ile birlikte 18 milyarı geçmemiştir. (Bu müddet zarfında bütçe açıklarını kamülatif toplamı 6 milyar kuruşa baliğ olduğundan, Duyun-u Umumiye'nin yarısına yakın bir kısmının bütçe açıklarının kapatılmasında kullandığı söylenebilir) Şu halde dış ticaret istatistiklerinde aksayan bir tarafın bulunduğuna hükmetmek lazım gelir.

Fiyat ve Ücretler

-1880'den 1895-96 yılına kadar tedrici bir surette düşen dünya fiyatları, kısa bir duraklamadan sonra geçen asrın son senelerinde hafif bir yükselme kaydetmeye başlamış ve bu hareket Cihan Harbi içinde hızlanarak 1920 yılına kadar da devam etmiştir.

-Osmanlı imparatorluğu'nda fiyatlar ister toptan, ister perakende olsun civar memleketlere nazaran umumiyetle düşüktür. Bununla beraber bölgeden bölgeye olan farkların ehemmiyeti bir bütün olarak mütalaasını zorlaştırmaktadır. Bu bölgevi fiyat farkları memleketin tek bir pazar teşkil etmemesinden ileri gelmekte idi. Münakalat şebekesinin kifayetsizliği dolayısıyla tecrit edilmiş bazı bölgelerde bol mahsul yıllarında fiyatlar görülmemiş seviyelere düşmekte idi. Buna mukabil istihsalin istihlaki karşılamadığı bölgelerde yine münakalat zorluklarından dolayı fiyatların olabildiğine yükseldiği görülmüştür.

-1897/98 yılından 1913/14 yılına kadar, Osmanlı İmparatorluğu'nda toptan fiyatlar %24 yani senede ortalama %1.7 nisbetinde artmıştır. Perakende fiyatların aynı trendi takip ettiği kabul edilebilir. Fakat 1913 ile 1914 arasında artış hızlanmış, toptan fiyatlar takriben %9, perakende fiyatlar bu nisbette olmamakla beraber normalin çok üstünde bir artış kaydetmiştir.

-Devlet idaresinin ne derece genişlediği, sivil memurlara ödenen maaşların tutarından anlaşılmaktadır:

Tanzimattan evvel: 130 milyon kuruş.

1850: 195 milyon kuruş

1868: 333 milyon kuruş

-1911'de personel sayısı 1000'den fazla olan 13 müessese vardı. Bunlar tütün rejisi (1883-13.969), Ereğli Kömür Şirketi (1892-5.183) Şark Demiryolları (1868-3.758), Anadolu Demiryolları (1888-2.850), İmalat-ı Harbiye Fabrikaları (2.733), İzmir-Kasaba ve temdidi demiryolu (1863-1983), Hicaz Demiryolu (1903-1628), Aydın Demiryolları (1856-1607), Yorgi ve Rombaki Kömür Şirketi (1488), Osmanlı Bankası (1863-1216), Seyr-i Sefain Dairesi (1910-1200), Ziraat Bankası (1888- 1022), Balya-Karaaydın Madeni (1892-1018). Bu müesseselerin herbirinin kendi bünyesine göre memurin talimatnameleri vardı. Seyr-i Sefain idaresi, Ziraat Bankası ve İmalat-ı Harbiye memurları, devlet memurları statüsüne haiz olduklarından, tekaüdiyye ve devletin memurlarına tanıdıpı diğer haklardan istifade ederlerdi. Diğer müesseselerin bir çoğunda memurlar için tekaüd sandığı mevcuttu.

-Hususi müesseseleri temsilen Şirket-i Hayriyye, Ziraat Bankası ve Tütün Rejisini alırsak vasati yıllık memur maaşları 1890 yılında 4990 kuruşken; 1900 yılında 5510 kuruşa ve 1914 yılında 7280 kuruşa yükselmiştir. Bu %46 zam demek. Umumi bütçeden maaş alan memurların mevcudu ise 1895/1896'da 151.369 kişi; 1913-14'te 183.704 kişidir. Rakamların mütalaasında 1909 ile 1913 arasında Rumeli'nin elden çıktığını unutmamak lazımdır. Buna rağmen memur mevcudundaki artış devam etmiştir.

Para ve Banka

-Memalik-i Osmaniye'de banknot ihracı imtiyazı Abdülaziz zamanında 1863 tarihinde kurulan "Bank-ı Osmani-i Şahane"ye verilmiştir. İbrazında altınla ödenmek şartıyla çıkarılan bu banknotlar tedavül sahası İstanbul'a münhasır kalmısş ve hiçbir zaman umumi bir tediye vasıtası mahiyetini kazanmamış, daha ziyade hazine ve banka muamelelerinde kullanılmıştır. Bankanın ihraç ettiği banknotlar 1914 yılına kadar 1.27 kuruş sınırını aşmamıştır.

-Memleketimizde bankacılık Galata sarraflarının faaliyetiyle başlar. Bankalar kuruluncaya kadar imparatorluğun bütün banka ve kredi muameleleri bunların elinde toplanmıştır. Hazine tahvillerini iskonto etmek, altın, gümüş ve kaimenin bir arada tedavülünden doğan acyo farklarından faydalanmak, memur maaşlarını kırmak, iltizam suretiyle vergi toplamak belli başlı muamelelerini teşkil etmekte idi. Fakat bunların arasında adları mali tarihimize geçen kudretli bankerlerde eksik değildir. (A.Baltazzi, Christaki Zographos, J.Comando, G.Zarifi) Devlete ödünç para verecek kadar büyük sermayeleresahip bu bankerler devlet ve hazine ile olan muamelelerinden başka, sağladıkları kredilerle ticaret hayatında da önemli bir rol oynamışlardır.

Mali Bünye

-İlk devlet bütçelerinin tutarı ile gösterdikleri inkışaf takribi olarak şöyledir:

II.Bayezid Devrinde (1500) 350 milyon akçe = 210 milyon mecidi kuruş

I.Ahmed Devrinde (1610) 1.500.000 akçe = 375 milyon mecidi kuruş

II.Ahmed DEvrinde (1650) 2.400.000 akçe = 413 milyon kuruş

-Tekalif-i Şeriyye dışında ilk vergi II.Bayezid devrinin son senelerinde (1505?) "Avarız" vergisi adı altında ihdas edilmiştir. Tekalif-i Şeriyye dışında kaldığı cihetle, tekalif-i örfiyyeden olan bu vergi, bidayette harp masrafları karşılığı fevkalade bir vergi iken mali zaruretlerle daimi bir şekil almış ve buna yenileri inzimam ederek, sonunda örfi tekliflerin sayısı 97 çeşide baliğ olmuştur. İstanbul ve mümtaz eyaletlerle hususi bir idareye tabi bulundukları müddetçe Suriye, Bağdat, Trablusgarp ve Yemen gibi vilayetler bu vergilerin çoğundan muaf tutulmuşlardır.

-Tanzimatın, vergi sisteminin ıslahındaki en büyük muvaffakiyeti "şer-i tekalif" adı altında timar, zeamet ve havas sahiplerinin almakta oldukları hasılat ve resimlerin kaffesinin lağvı ile Sultan Mahmud'un örfi tekalif ile ilgili olarak vazedip tatbik edemediği usulün ihyası olmuştur.

-Osmanlı devleti gelirleri 1887'de 1.556.000 kuruş iken 1911'de 3.116.000 kuruş olmuştur. Devlet masrafları ise 1887'de 1.909.000 kuruş iken (42 milyon kuruşu %2.2'si yatırım) 1911'de 2.991.000 kuruş olmuştur. (229 milyon kuruşu %7.6'sı yatırım)

-Osmanlı'da köy halkına yüklenen vergi 1897/1898'de 907 milyon kuruş; 1908/1909'da 1.090.000.000 kuruş; 1909/1910'da 1.205.000.000 kuruş; 1911/1912'de 1.305.000.000 kuruş olmuştur. Şehir halkına yüklenen vergi ise 1897/1898'de 128 milyon kuruş; 1908/1909'da 165 milyon kuruş; 1909/1910^da 166 milyon kuruş; 1911/1912'de 178 milyon kuruş olmuştur. Bu tasnife göre vergi yükünün ortalama %87'si milli gelirde hissesi yarının altında bulunan köy halkına yüklenmiştir. Pek çok istihaleler geçiren Osmanlı vergi sistemine Tanzimattan sonra gelire müstenit bir mahiyet verilmek istenmiş ise de bu teşebbüs daha çok sektörler içinde kalmış, sektörler arasındaki nispetsizliğin giderilmesi kimsenin aklından geçmemişti.

-Osmanlı bütçelerinin diğer bir hususiyeti, devamlı surette açık vermeleridir. 1887/1888 yılından 1919/1911 yılına kadar, çeyrek asra yakın bir zaman içinde, bütçelerin kamülatif açığı 4.2 milyon kuruşu bulmuştur. (Bu meblağa tütün inhisarından hasıl olan 756 milyon kuruş varidat fazlası dahil değildir.) Aynı müddet zarfında aktedilen istikrazların itibari kıymeti 9.9 milyon ve bunlardan ele geçen para 7 milyon kuruş civarında olduğundan, istikrazların %60 nispetinde bütçe açıklarını kapatmaya yaradığı anlaşılmaktadır.

-Osmanlı imparatorluğu siyasi bakımdan olduğu gibi ekonomik yönden de birbirinden pek farklı bölgelerden müteşekkildi. Nüfus başına ödenen vergi ile böyle bir farkla İstanbul (401 kuruş) başta gelmekte, onu sırasıyla Selanik (268 kuruş), Beyrut (191 kuruş), Aydın (148 kuruş), Adana(126 kuruş) takip etmektedir. En düşük vergi seviyesi ise Doğu Anadolu, Arabistan (8 kuruş) ve Trablusgarp bölgelerinde müşahede olunmaktadır. (1910-1911 senesi baz alınmıştır)

-Toprak mahsullerinden alınan aşar, en eski vergiilerden olup Osmanlı Devletinin kuruluşundan yıkılışına kadar tatbik edilmiş ve umumi devlet varidatının ortalama dörtte birinde fazlasını teşkil etmiştir.

-1894 yılında aşarın nispeti %12'ye, 1900 yılında %12.62'ye iblağ edilmiş fakat bu nisbetin kesirli olması mahzurlu görülerek, 1906'dan itibaren %12.5'e indirilmiştir.

-1888 yılında 4.430 milyon olan aşar vergi matrahı, devrenin son yıllarında 1909/1910'da 6.529 milyon, 1910/1911'de 6.371 milyon kuruşa yükselmiştir.

-Koyun, keçi, deve, camız ve canavardan hayvan başına tarh olunan vergiye ağnam resmi şer'i tekaliften olup aşar kadar eski ve yaygındır. Ağnam resminin inkişafı aşardaki kadar süratli olmamış, 3 senelik ortalamalar alınmak suretiyle yapılan hesaba göre 1888-1890 ile 1909-1911 mali yılları arasında vergi tahsilatı %29 ve devre içi yapılan zamlar nazarı itibare alınırsa hayvan verimi %17 nispetinde artmıştır. 1910/1911 senesinde ağnam resminden 2.299 milyon kuruş vergi tahsilatı alınmıştır.

-Temettü vergisinin esası, II.Mahmud zamanında ihdas olunan ve bir çeşit belediye vergisi olan ihtisap resmidir. İhtisap resmi esnafın sattığı giyecek ve yiyecek, altın ve gümüş vs üzerinden muhtelif namlarla ve değişik taifelerle alınan vergilere denirdi. Tanzimattan sonra satış tutarı yerine kazanç üzerinden vergi alınması düşünülmüş ve bu maksatla 1859 tarihli tahrir talimatına hükümler konarak ticaret ve sanatla iştigal edenlerin senelik kazançlarının tespiti istenmiştir. Verginin kazanca nisbeti bidayette %3 iken, bilahare hükümete bu nispeti indirip arttırma yetkisi verilmiştir.

-1907 yılında yeni bir temettü vergisi nizamnamesi hazırlanarak tatbik mevkine konmuştur. Bu nizamname ile nüfusu 2000'den fazla olan mahallerde mevcut bilumum ticaret ve snaat erbabı temettü vergisine tabi tutulmuştur. Vergi biri nispi, diğeri maktu olmak üzere iki kısım bölünmüş mükellef bu kısımlar içinde birçok tali sınıflara ayrılmıştı. 1909/1910 yılında mükellef adedi şöyle idi: maktu resme tabi olanlar: 849.372 - nispi resme tabi olanlar: 319.967. Verginin matrahı 1 milyar kuruş olup, mükellef başına 850 kuruş düşmekte idi. Ortalama işçi ücretinin 3900 kuruş olduğu düşünülürse bankaları büyük fabrika ve ticarethanelerde kavrayan bu verginin esastan bozuk olduğu kolayca anlaşılır.

-Maktu vergiler bir haraç mahiyetinde olan bu mal-i maktu, imparatorluğun istila devrinde mağlup edilen bazı devletlerin Osmanlı hazinesine ödemekle mükellef bulundukları meblağlardan müteşekkildir. Bu meblağlar uzun zaman Osmanlı hazinesinin başlıca gelir kaynağını teşkil etmiş, Almanya İmparatorluğundan Venedik Dükalığına kadar pek çok devletler bu vergiyi ödemek zorunda kalmışlardır. Kanuni zamanında bu varidatın 800 bin dukaya (320 milyon kuruş) yükseldiği bilinmektedir. İmparatorluğun askeri kudreti zayıflamaya başladığında, devletler fırsat buldukça bu mükellefiyeti üzerlerinden atmışlardır. (Tanzimat sırasında mevcut emanetler ve bunların vergileri şunlardır: Mısır 30 milyon kuruş; Eflak 2 milyon kuruş; Boğdan 1 milyon kuruş; Sırp 2 milyon kuruş; Sisam 400 bin kuruş, Aynoroz 87 bin kuruş (I.Murat devrine kadar gider. Keşişlerin zirai faaliyetlerinden elde ettikleri hasıalttır. Evvelce 41 bin kuruştu)

Duyun-u Umumiye

-Duyun-i Umumiye'nin mebdei Kırım Harbi zamanına rastlar. 1854 yılında imparatorluğun harp masraflarını karşılamak maksadıyla Osmanlı devletinin ilk defa Avrupa piyasalarına müstakriz sıfatıyla çıkmasına Fransa veİngiltere hükümetleri önayak olmuşlardır. Bu ilk istikrazı 1881 yılına kadar 14 borçlanma anlaşması daha takip etmiştir. 1855 istikrazı müstesna, istikrazlar hiçbir zaman nominal kıymetleri üzerinden muamele görememiş, tahvillerin satış fiyatı senesine göre %32 ile %98 arasında oynamıştır.

-1854'ten 1874'e kadar 14 borçlanma anlaşmasında 5.298 milyar frank tahvillerin itibari kıymeti olmuş. Satış fiyatının ihraç kıymetine nisbetindeki değişik oranlar sonucu fiilen eke 3.012 milyar frank geçmiştir. Bu ele geçen paranın hakiki net miktarı değildir. Net miktarı bulmak için bu meblağlardan ayrıca %6-7 nispetindeki aracı komisyonlarını da tenzil etmek lazımdır. Maliye nezareti İhsaiyat mecmuasında 1854 ile 1874 arasında ihraç edilen itibari kıymeti 5.3 milyar franklık tahvilden 2.7 milyar ele geçtiğini tahmin etmektedir. Bu vaziyette ödenen faiz %11,10 bulunmaktadır. 1866 yılından itibaren istikrazların faiz ve itfa bedellerinin tediyesinde gecikmeler başlamış, 1875 yılında faizlerin yarı yarıya nakten ve yeni tahvillerle ödeneceği ilan edilmiş, fakat bunu da yerine getirmek mümkün olmamıştır.

-Duyun-u Umumiye idaresinin Osmanlı mali teşkilatı içindeki mevkii zamanla genişlemiş ve Cihan Harbine tekaddüm eden yıllarda ikinci bir maliye nezareti halini alacak kadar kuvvetlenmiştir. Kurulduğu tarihte varidatı 2.54 milyon liradan ibaret olan bu idarenin 1991/1912 mali yılındaki geliri 8.16 milyonu bulmuş yani devlet gelirleri içindeki hissesi %17'den %27'ye yükselmiştir.

Milli Hasıla ve Gelirler

-1907 yılında madenlerden elde edilen safi hasıla 165 milyon kuruşken bu rakam 1911'de 152 milyon kuruşa ve 1914'te 105 milyon kuruşa tekabül etmiştir. Safi hasılada ilk sırayı Anadolu, ikinci sırayı Rumeli ve Adalar bölgeleri almıştır.

-1907 yılında sanayi sektörünün safi hasılası 2 milyar 230 milyon kuruş; 1913'te sanayi sektörünün safi hasılası 2 milyar 551 milyon kuruş ve 1914 yılında 2 milyar 443 milyon kuruş olmuştur.

-Ruhsat rejimine tabi olması dolayısıyla birçok belediyeler çevrelerindeki bina ve mesken inşaatını zaman zaman tespit etmişerdir. İstanbul şehremaneti 1913 yılında, şehri teşkil eden 9 dairede cem'an 2847 katlı 1885 binanın yeniden inşa edildiğini 2192 binanın tamir gördüğünü, ruhsatiyelere göre yeni inşaat kıymetinin 74 milyon, tamiratın ise 4.5 milyon kuruşa baliğ olduğunu tespit ve mecmualarında neşretmiştir. 1914 yılına ait istatistik noksan olmakla beraber, bilgi vermiş olan daireler dahilindeki inşaatta bir evvelki yıla nazaran %40 nispetinde bir eksilme göze çarpmaktadır.

-İnşaat safi hasılası 1907'de 616 milyon kuruş, 1913'de 612 milyon kuruş; 1914'te 442 milyon kuruş olmuştur.

-Yatırım miktarları ise tüm kalemler dahil 1907/1908'de 1 milyar 902 milyon kuruş; 1913/1914'te 1 milyar 963 milyon kuruş ve 1914/1915'te 1 milyar 478 milyon kuruş olmuştur.

-Münakalat ve Muhaberat hizmetlerinin safi hasılası 1907'de 687 milyon kuruş; 1913'te 729 milyon kuruş; 1914'te ise 681 milyon kuruş olmuştur.

-Ticaret gelirlerinin safi hasılası 1907'de 1 milyar 894 milyon kuruş; 1913'te 2 milyar 170 milyon kuruş ve 1914'te 1 milyar 832 milyon kuruş oalrak gerçekleşmiştir. En fazla pay her 3 yılda da Anadolu'da sonra İstanbul'dadır.

-Mali faaliyetlerden hasıl olan gelir ise; asgari olmak kaydıyla 1907'de 233 milyon kuruş; 1913'te 226 milyon kuruş ve 1914'te 261 milyon kuruş olarak gerçekleşmiştir.

-Devletin milli gelire iştiraki (hususi idare, belediye, umumi ve mülhak bütçelerden ödenen, tahiyat ve melbusat, tekaüt sandıkları vs) 1909/1910'da 1 milyar 462 milyon kuruş; 1913'te 1 milyar 896 milyon kuruş; 1914'te 2 milyar 17 milyon kuruş olarak gerçekleşti.

-Gayri safi mesken gelirleri 1909/1910'da 762 milyon kuruş; 1913/1914^te 664 milyon kuruş; 1914/1915'te 664 milyon kuruş olarak gerçekleşmiştir.

-Hizmet gelirleri 1907'de 1 milyar 20 milyon kuruş; 1913'te 1 milyar 25 milyon kuruş ve 1914'te 1 milyar 130 milyon kuruş olmuştur.

-Nüfus başına gayr-i safi hasıla; 1907'de ortalama 895 kuruş; 1913'te ortalama 1065 kuruş; 1914'te ortalama 1150 kuruş.

-1889/1890 yılı 100 itibar edilirse gelirlerin hacmindeki inkişaf şu surette taayyün etmektedir:

1889-1890 = 100

1899-1900= 113

1907-1909=129

1909-1910=136

1910-1911=140

1911-1912= 142

1913-1914=154

1914-1915=156

25 senelik bir devreyi kapsayan bu serilere göre mecmu gelir bu devir içinde %56 yani senede ortalama %2 nispetinde artmıştır. Aynı müddet zarfında nüfusun artışı yılda %1 civarında kaldığından nüfus başına artış nispeti %2 kadardır.

-Tahminimize göre 1889 ile 1914 arasında memleketimizin kalkınma hızı yılda ortalama %22 nispetinde olmuştur. Bu nispet gelişmiş memleketler için normal sayılabilecekse de sanayii yeni kurulmakta olan bir memleker için düşüktür. Bu devre içinde, diğer memleketlerin sağladıkları gelişme ile mukayese edilirse, memleketimizin bir hayli geride kaldığı görülür. Japonya 1883-1912 arası %4.1; Kanada 1870-1910 arası %3.6; ABD 1884-1913 arası %3.3; Almanya 1875-1913 arası %3.1; Macaristan 1910-1912 arası %2.5; Büyük Britanya 1875-1909 arası %2.4 ortalama büyümüştür.

*inkişaf = gelişim / istihlak = tüketim / istihsal = üretim / istikraz = ödünç alma, borçlanma / iştira = satın alma / mülhakat = bir merkeze bağlı olan yer / münakalar = ulaştırma / münakale = ulaşım / muhaceret = göç, göçme / müstahsil = yetiştirici, üretici / tahdit = sınırlama / tahavvül = bir durumdan başka duruma geçme, değişme, dönüşüm / temevvüc = dalgalanma / teraküm = biriktirme, yığma

Türk Tarih Kurumu, 1994 basım (İlk baskı: İş Bankası 1970)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...