1) Salihlerle muhabbet eder fakat onlar tarafından kabul olunmaz
2) İyi ameller nasip ederde ihlasdan mahrum kılar
3) Kendisine hikmet verilir de, orda sadakati olmaz
-“İnsan halini kapalı tutub, ne iyiliğini izhar eyleye ki, nâs ona itibar ederler ve ne de bir utanılacak iş veya bir fenalık işlemeye ki, bu sefer nasın ta’n ve zemmine düçar olmaya ve nas ile ömrünü ve vakitlerini zayi etmeye” Erzurumlu İbrahim Hakkı
-“Uzletin niyyeti üçtür: Biri, halkın şer ve fitnesinden necat bulmak içindir. Biri de, kendisinin şerrinden halkın selameti içindir ki bu niyyet, evvelki niyetten daha hayırlı ve muteberdir. Zira, evvelki niyyette halka suizan, burada ise nefse suizan vardır. Nefse suizan etmek ise layıktır. Zira büyüklerin adetleri hep böyle olmuşdur. Üçüncüsü ise, sohbet-i Mevla’yı nefse tercih etmektir. Uzletin alası nefsinden uzlet edendir” Erzurumlu İbrahim Hakkı
-“Ehlullah demişler ki, zakirin nefsinin kötü arzuları, onu hasis şehvetlere sürüklemese ve zikrullah ile meşgul olup, gece gündüz evinden dışarıya zaruretsiz çıkmasa ve bu hal üzere bir müddet devam eylese, onun kalbinde zikrin nurları parlayıp bir şimşek misali gelip geçer” Erzurumlu İbrahim Hakkı
-Halvete girecek olan insanın, “insanlar benim şerrimden halas olurlar” diye niyyet etmesi gerektir. Bu hali, onun tevazuuna delildir. Bu takdirde, (Refe-a-hullah) sırrına mazhar olur. Eğer şu insanların şerrinden kurtulayım emin olayım diye düşünerek halvete girerse bu da onun kibrine alamettir.
-Şeyh Şibli “Nas ile ünsiyet iflasdır” demiştir.
-İmam Şafii (ks) Hazretleri buyuruyorlar ki: “Her kim Allah-u Teâla’dan kalbinin açılmasını istiyorsa ve ilmin hakikatlerine nail olmağı murad ediyorsa, halvete devam etsin. Az yesin. Fasıklar meclisinden uzaklaşsın, ahlak ve edebden ari ilim meclislerine bile gitmesin”
-Tevbenin kabulü için gerekli bazı şartlar vardır:
Birincisi: Ömründen ibadetsiz ve taatsiz geçirmiş olduğu günlerle, şehvetine uyduğu anlara nedamet duymaktır. Tevbeye niyet eden kişi, ömrünü böyle gaflet ve günah ile geçirmekten son derece sakınmalıdır.
İkincisi: Günahlardan kaçmaya muvaffak olduktan sonra mühim bir nokta daha vardır ki o da, vurduğu, dövdüğü, sövüp sayarfak şerefini kırdığı, ırz ve namusunu haleldar ettiği kimselerle helalleşmektir. Bu helallik alınmadıkça tevbe sahih olmaz.
Üçüncüsü: Bütün işlerinde sünnet-i seniyyeye son derece riayetkâr olmaktır. Zaruret olmadıkça sünnetlerden hiçbirini terk etmemektir.
Dördüncüsü: Bütün işlerinde azimetle amel edip ruhsatı terk etmektir. Azimetle amel bütün tarikatlerde ilk şarttır.
Beşincisi: Bütün münkirat ve bidatlerden sakınılması tavsiye olunur. Peygamberimizin bildirmiş olduğu haramlar, mekruhlar ve şüpheli şeylerin hepsini terk etmeli ve bilhassa bidatlerin gerek adetlere ait olsun gerekse ibadetlere ait olsun terki vacibdir.
Altıncısı: Mezmum olan nefs-i hevasına uymaya sebep olabilecek her şeyden de kaçmak ve sakınmak her mümin ve muvahhide vacibdir.
Yedincisi: Fasid akidelerden korunmaktır.
-Her müminin herekatı şu sekiz şeyden hali kalmaz. Onlara ef’al-i mükellefin derler ki şunlardır: Farz, vacib, sünnet, müstehab, mübah, haram, mekruh ve müfsiddir.
Seha Neşriyat, 1991 basım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder