16 Haziran 2025

TEMİZ VE SOYLU TÜRKÜLER SÖYLEYELİM - ÖZGÜR BALKILIÇ

-Hemen belirtmek gerekir ki, elinizdeki çalışmada Erken Cumhuriyet Dönemi ile Darül Elhan'ın halk müziği derleme çalışmalarını başlattığı 1922 yılından, radyonun son derleme gezisini gerçekleştirdiği 1952 yılına kadar geçen dönemi belirtiyorum. 1922 yılında henüz Cumhuriyet ilen edilmediyse de, halk müziğini derleme çalışmaları bu yılda başladığı ve 1922 yılında uygulanmaya başlanan anket 1925 yılına kadar sürdüğü için bu yılı Cumhuriyet döneminin içine katmakta herhangi bir sakınca görmedim. (xii-xiii)

-Erken Cumhuriyet Dönemi müzik politikaları, dönemin arzulanan "ulusal ve aynı zamanda modern bireyini" yaratmanın en önemli yöntemlerinden birisi oldu. Müzik politikalarının çerçevesini ise Kemalist halkçılık ve milliyetçilik ilkeleri oluşturdu. (8)

-Bununla birlikte Türk Tarih Tezi'nin esas varlık nedeni, mevcut medeniyet (Batı medeniyeti) ile Orta Asya'daki medeniyet arasında kurduğu farazi ilişkide yatar. Bu farazi ilişki Kemalist modernleşme çabalarının aslında bir öze dönüş ve Türkün hâlihazırda fıtratında, geçmişinde olanın kendisine bir rücu olduğunun iddia edilebilmesine yol açıyordu. Böylesi iddialarla tez, aynı zamanda resmi milliyetçi tarihin "göç" anlatısı ile de desteklenecekti. Bu ise Türk Tarih Tezi'nin bizatihi tarihi boyutunu oluşturacaktı. Tezin tarih anlatısının üç önemli dönüm noktası vardı: Orta Asya'dan göç, İslamiyet'e geçiş ve Cumhuriyet'in ilanı. Cumhuriyet'in ilanından sonra Kemalist reformların aslında öze, Orta Asya'ya, bir dönüş çabası olarak görülmesi hasebiyle Türk Tarih Tezi'nin bir kapalı devre olduğu açıktır. Aslında görkemli "milli" geçmiş milliyetçi hareketlerin tarih anlatılarının ortak noktasıydı. (19)

-Erken Cumhuriyet Dönemi'nde dil reformunun iki amacı vardı. İlki, ulusal bir dil yaratmak üzere var olan dilsel farklılıkları ortadan kaldırmaktı. Kemalist reformcular bu farklılıkların ülke sathında şehirler ve köyler ile entelektüeller ve köylüler arasındaki mevcut farklılığın en önemli nedeni olduğunu iddia etmekteydiler. Dolayısıyla bu farklılıkları ortadan kaldıracak olan milli devlet, halkı bir millet haline getirecekti. İkinci amaç ise, dilden yabancı kelimeleri temizleyerek ortak kültürün en etkili yayım aracı olan dilde Osmanlı etkisini azaltmaktı. Türk Tarih Tezi, Türk'ün en "soylu icatlarından biri olan Türk dilinin" tarihsel seyir içinde Osmanlı dili tarafından bozulduğunu iddia etmektedir. Dil reformu için çalışan Kemalist kadrolar köylülerin "gerçek Türk dilini" konuştuğunu, Osmanlı aydınlarının ise "temiz Türkçe"yi reddettiğini iddia etmekteydiler. Dolayısıyla, reformculara göre Osmanlı yüksek kültürü yabancı bir kültürün etkisi altında yazılmıştı. Kısacası, Türkler kendi öz dillerini tarihsel süreçte kaybetmişlerdi. Başgöz ve Wilson'un dediği gibi, dil reformu Anadolu Türklerinin kültürünü temizlemek, daha doğru bir deyişle tek tipleştirmek amacıyla gerçekleştirilmişti. (İ.Başgöz & Howard E. Wilson, Educational Problems in Turkey:1920-1940, Bloomington: İndiana University Publications, 1968, sf:134) (26-27)

-Kemalist popülizmin bir çifte karakter taşıdığı söylenebilir. Bir taraftan köylülük ve kültürü, millet olma halinin 'gerçek kaynağı' diğer taraftan ise var olduğu haliyle köylüye ve onun bilgisine güvenilmez olarak tarif ediyordu. Benzer şekilde halk kültürü, bir taraftan "milli kültürün gerçek kaynağı" olarak gösterilirken diğer taraftan işlenmeye, dönüştürülmeye ve hatta bazı ögeleri temizlenmeye çalışılmıştı. Zubaida, diğer Ortadoğu ülkelerinde de belirgin bulunan bu çifte karakterin, "halk kültürünün temizlenmesi"ne yol açtığını iddia etmişti. O'na göre Ortadoğu'da halkın kültürel mirası milliyetçi entelektüeller, politikacılar ve devlet kurumları tarafından özgül bir okumaya tabi tutulmuştu. Bu anlamda da halk kültürü ulusal anlatıya uygun şekilde yeniden yazılmıştı. Zira popüler kültürü yansıttığı düşünülen "milli tarih", gerçekte kültürlerin ve halkların karıştığı bir tarihti. Milliyetçiler bu karışıklığı, yabancı öğeleri temizlemeye çalışarak gidermek amacını gütmüşlerdi. Sonuçta ortaya çıkan, resmi formalize edilmiş bir halk kültürüydü. (Sami Zubaida, "Components of the Popular Culture in the Middle East". Islam the People and the State: Essays on Political İdeas and Movements in the Middle East içinde, Londra:Routledge, 1989 basım, sf:116-117) (31)

-Lakin folklor derlemelerinde tekrar Kemalist popülizmin ikili karakteri ile karşı karşıya kalırız; Erken Cumhuriyet Dönemi folklorcuları bir yandan halk bilimi materyallerini ulusal kültürün kaynağı olarak görürlerken, bir diğer yandan sanatsal (burada Avrupa'da doğup gelişen modern sanat kastedilmektedir) yönden kıymeti haiz olmadığını düşündükleri örnekleri bu derlemelere almamışlardır. Mesela bu yaklaşım, Öztürkmen'in değindiği gibi halk ressamlarını küçümsüyordu. (Arzu Öztürkmen, Türkiye'de Folklor ve Milliyetçilik, İletişim yayınları, 1998 basım, sf:82) (38)

-Osmanlı'da müzik kurumlarının en önemlilerinden biri olan Mehterhane'nin kapanması, bu müzik geleneğine vurulan ciddi bir darbeydi. Mehterhane sadece askeri amaçlı bir müzik kurumu değildi. Bu kurum "klasik fasıllardan hafif eğlendirici parçalara kadar zengin bir repertuarı ve geniş bir saz kadrosu olan açık hava orkestrası niteliğindeydi"(Bülent Aksoy, "Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Musiki ve Batılılaşma", Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, cilt:5, sf:1214, 1985 basım) Dolayısıyla, Batılılaşmanın ilk elden Osmanlı Geleneksel Müziği'nin aleyhine bir durum yarattığı söylenebilir. (Bülent Aksoy, a.g.e, sf:1216) Başka bir açıdan, Mehterhane'nin kapatılmasıyla birlikte, Türk ve Batı müziği arasında ilk ayrım ortaya çıkmıştı. (Y.Tura, Türk Musikisinin Meseleleri, Pan yayıncılık, 1988 basım, sf:39) (54)

-Zira Türk Musikisi'nin yapısı, 19.yüzyıl sonları itibariyle sadece üç tane Mevlevi şeyhi tarafından bilinmektedir ve 20.yüzyılda Türk Musikisi üzerine çalışanlar hep bu bilgilerden hareket ederler. (64)

-1931 yılında Halk Şairleri Koruma Derneği, Sivas'ta ilk Halk Şairleri Bayramı'nı düzenlemişti. Paçacı, İstanbul Konservatuarı heyetinden Yusuf Ziya Bey'in Muzaffer Sarısözen'i (17.dipnot/ Muzaffer Sarısözen, Erken Cumhuriyet Dönemi folklor çalışmalarının en etkili isimlerinden birisidir. 1899 yılında doğan Sarısözen, İstanbul Belediye konservatuarı'nda müzik eğitimini alır. Daha sonra, Sivas Lisesi'nde müzik öğretmenliği yapar. Ankara Devlet Konservatuarı'nın Sivas'ta yaptığı bir derleme gezisine katılır ve bu kurumun arşivine müdür olarak atanır. 1952 yılına kadar süren bütün derleme gezilerine katılır. 1946 yılında Yurttan Sesler Korosu'na baş şef olarak atanır. Sarısözen koral halk müziği ve toplu bağlama çalma geleneğini başlatır. Halk türküleri yanında halk dansları ile de yakından ilgilenir. 1963 yılında ölür. (A.Coşkun Elçi, Muzaffer Sarısözen Hayatı, Eserleri ve Çalışmaları, Kültür Bakanlığı yayınları, 1997, sf:23-39) bu şenlikte tanıdığını ve İstanbul Konservatuarına girmesini sağladığını aktarır. (Gönül Paçacı, "Cumhuriyet Döneminde Halk Müziği", Cumhuriyetin Sesleri içinde, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999 basım, sf:124) Bu dönemde yapılan derleme gezileri sonucunda, toplamda 200 halk şarkısı derlenecekti. (İ.Başgöz, Turkish Folklore and Oral Literature: Selected Essays of İlhan Başgöz. Der:K.Sılay, Bloomington: İndiana University Press, 1998, sf:46) Bütün bunlarla birlikte halk müziğine yönelik daha yoğun çalışmalar Ankara Devlet Konservatuarı'nın kurulmasından sonra gerçekleştirilmişti. (69)

-Sonuçta şunu iddia edebilir ki Erken Cumhuriyet Dönemi'nde halk müziği betimlenirken icat edilir. (96)

-Erken Cumhuriyet Dönemi'nin müzik reformuna damgasını vuran düşünce yeni müziğin bir çeşit Doğu-Batı sentezi olarak ortaya çıkacağıydı. Erken Cumhuriyet Dönemi müzik reformcularına göre halk müziği ise modern-ulusal müziğin kaynağı olacaktı. (98)

-Erken Cumhuriyet Dönemi halk müziği çalışmalarında Türk'ün öz ve yüksek karakterine uyan halk şarkılarının modern sanat nitelikleriyle dolu olduğu düşünüldü ya da öyle olması gerektiğine inanıldı, bunu haiz olmayan örnekler ise değersiz, yetersiz, gereksiz olarak görüldüler ve dışlandılar. Özetle, Kemalist kadrolar halk müziğini ulusal müzik yaratma adına sentez fikirlerinin kaynak müziği olarak gördüler. Ancak, dönemin milliyetçi folklorcuları halk şarkılarını mevcut halleriyle kabul etmemişlerdi. Halk şarkılarını söylemsel düzlemde bir icada tabi tutmuş ve hatta betimlerden yeniden kurmuşlardı. Türküler dikkatle "seçilmeli", "temizlenmeli" ve "geliştirilmeli" kısacası, çağdaş uygarlık düzeyine uygun hale getirilmeliydiler. Bu folklor ürünleri halktan derlenmeli ve bir işlemden geçirildikten sonra halka geri verilmelidirler. (108-109)

-16.dipnot/ Taha Toros müzik devriminin en etkili boyutunun dilde ve tarihte bir birlik yaratmak olduğunu belirtmişti. (Çukurova'da Etili Halk Şairleri, 1938 basım, Adana: Seyhan Basımevi, sf:5.) Toros'un kitabının adı Çukurova'da Etili(Hitit) Halk Şairleri'ydi. Elbette, Hititler burada Türklere karşılık gelir. (112)

-Bir başka deyişle, pentatonizm üzerine olan tartışmalar ciddi ve derinlikli bir müzikoloji tartışmasından çok milliyetçi söylemin ürünü olarak görülebilir. Peki, neden pentatonizm Erken Cumhuriyet Dönemi'nde bu denli önemli bir başlık olarak telakki edilmiştir? Yanıtı çok basit; dönemin hâkim anlatısında pentatonizm çok sesli müziğin doğunda en önemli ölçek olarak görülmekteydi. Bu mantıkta halk müziğinde tarihsel olarak pentatonizmin varlığını ispatlamak, bu müziğin çok sesli hale getirilmeye zaten doğası gereği yatkın olduğunu ispatlamak anlamına gelecekti. Erken Cumhuriyet Dönemi kadroları da pentatonizm tartışmalarından halk müziğinde çok seslilik tartışmalarına geçmişlerdi. Gelgelelim pentatonizm üzerine olan tartışmaların dönemin folklor çalışmalarında önemli bir etkisi daha vardır: Bu da saf kalmış türküleri bulabilmek için şehir etkisinden uzak kalmış bölgelere gitmek yönünde bir vurgudur. (117)

-Milliyetçi söylemde gelenek, henüz nesne tarif edilirken icat edilir. Bir başka deyişle, halk müziğini halkçı ve milliyetçi söylem etrafında tarif etmek, bu müziği yeniden icat etmektir. Bu anlamda halk müziği çalışmalarına bakmak, bize halkçı ve milliyetçi söylemin toplumsal alanı ne ölçüde şekillendirdiği, bu söylem ile toplumsal gerçeklik arasındaki açı hakkında fikirler vereceği gibi halkçı ve milliyetçi söylemin niteliği, iç gerilimleri, tutarsızlıkları hakkında da fikirler verir. Bu durumda kabaca şunu söyleyebiliriz ki, Erken Cumhuriyet Dönemi'nde halk müziği üzerine çalışanlar ister bir kurumsal kimlikle ister bireysel olarak hareket edenler olsun hem derleme çalışmalarında hem de bu müziğin icrası aşamasında halk müziğini yeniden icat ettiler. (129)

-Kemalist kadrolara göre, eğer Anderson'un ilk bölümde bahsettiğim uyku metaforunu kullanacak olursak, derin bir uykuya yatmış halk şarkıları çeşitli şekillerde derlenecek rasyo ve Halkevleri çalışmalarında çağdaş uygarlık seviyesine uygun hale getirilecek öğelerdi. Bu kurumlar halk arasında "ulusal birlik yaratmak" amacıyla kurulduğundan, bu işlemin çok dikkatli bir şekilde yapılması gerektiği vurgulanıyordu. Bu anlamda, halk parçalarının Türk'ün yüksek ruhuna uymadığı düşünülen lirik yapıları bu kurumlarda "temizlendi." Homojen bir dil yaratmak adına yerel lehçe ve diyalektlerin halk şarkılarındaki etkileri ortadan kaldırıldı. Ayrıca, müzikal yapı da Batı formlarına uygun bir tarzda dönüştürüldü. Bu minvalde koro çalışmaları ve bunların halk müziğine uygulanması, Kemalist kadrolar için modern bir milli kimlik inşasında önemli pratiklerdi. Gerek derleme çalışmalarında gerekse de armonizasyon aşamasında olsun, bütün bu çabalarda türküler, seçildi, işlendi ve temizlendi. Halk türküleri milliyetçi ve halkçı söylem doğrultusunda bir toplumsal mühendisliğe tabi tutuldu. Zira folklor materyalleri var oldukları haliyle Kemalist reformcular tarafından güvenilmez addediliyordu; bu materyallerin "uygun" olup olmamaları seçilmeleri için önemli bir kriterdi. Bu tavır, yukarıda da değinildiği gibi Kemalist milliyetçi ve halkçı perspektifle uyumluydu. (149)

-Erken Cumhuriyet Dönemi'nde halk müziğini çok seslilendirmek ve armonize etmek, türküleri koroya uygun hale getirmek için türkülerin ezgileri değiştirildi. Dahası, derlemeler esnasında pentatonik ve çok sesli halk şarkılarını bulma çabası da benzer sonuçlara yol açmıştı. Buna ek olarak, halk müziği üzerine eksik malumat sahibi olmak da notalama çalışmalarında ciddi sorunlara sebep olmuştu. (150)

Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2015 basım, 1.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...