14 Haziran 2025

TÜRK OSMANLI CEMİYETİNDE KADININ SOSYAL DURUMU VE KADIN KIYAFETLERİ - MUHADDERE TAŞÇIOĞLU

-Umumiyetle moda hareketlerini tayin eden sosyal şartlar gözönüne alınırsa, modanın yaşama ortamı olan kütle hareketlerini ayarlayan telkin ve taklit vetirelerinin cemiyet kaideleriyle kuvvetle şartlanmış olduğu açıkça tezahür eder. Tarihin her çağında (iptidai cemiyetler müstesna) bir sınıflaşma görülür. Her sınıf, sınıflaşmadaki yerini bir takım kaide ve kıymetlerle tesbit ve tefrik etmeye çalışır. Bu bakımdan aynı hadiseye ait sosyal kıymetler çeşitli sınıfların karakterine göre şekil değiştirir. Sınıfları kanunlarla kapanmış statik cemiyetlerde sosyal faaliyetleri kontrol eden kaideler ve kıymetler en az değişme imkanına sahip oldukları cihetle moda cereyanlarına az rastlanır ve yayılma sahraları gayet dardır. Cemiyetler dinamikleştikçe sınıfları sınırlayan kaideler katılığını kaydeder. Bir sınıfın sosyal kıymetleri diğer sınıflara da yayılabilir. Her fert nazari olarak kendini üst sınıf sayar. Bu itibarla üst sınıfta beliren yeni kıymetler süratle diğer sınıflara mal edilir. Diğer taraftan üst sınıfta temayüz etme gayreti daimi surette bazı kıymetlerin değişmesini sağlar. Bu bakımdan telkin ve taklid büyük ölçüde rol oynar: devamlı olarak yeni modalar doğar ve suratle diğer sınıflara yayılır. (Cemiyetler arası kıymet mücadeleleri de aynı şekilde mütalaa edilebilir. Cemiyete dışarıdan giren kıymetlerde evvela üst sınıfta tutunur ve burada diğer sınıflara yayılır. Bu suretle moda cereyanları aynı bir cemiyet içerisinde yayılmakla kalmaz, bütün dünya da kesif kütleler üzerinde tesir gösterir.)

-Sosyal mevkii, günlük temaslarda en umumi olarak belirten kıyafettir. Bu bakımdan modaların en ziyade tezahür ettiği mevzu olarak kendini göstermektedir. Cemiyette moda hareketlerine istikamet veren faal unsur kadın olarak müşhede edildiğine göre: kadının sosyal hayata iştirak hissesi fazlalaştıkça moda hareketlerinin hızlanması ve bu uygunluğun en kuvvetli ifadesinin kadın kıyafetlerinde belirmesi tabii bulunmaktadır.

-Tarihçilerin rivayetine göre III.Osman kadın düşmanı idi. Sokağa çıktığı zaman kadınlarla karşılaşmamak için haftanın 3 günü olan gezinti günlerinde kadınların sokağa çıkmalarını yasak etmiş, sokağa çıkarken de, kalın siyah peçe kullanmalarını mecburi tutmuştu. Buna uymayanlara ağır surette cezalandırılıyordu. III.Murat zamanında nisbi bir hürriyete kavuşarak sokaklarda rastlanan şık ve zarif kadınlar III.Osman zamanında görülmemekteydi. Ondan sonra gelen padişah III.Mustafa daha ileri giderek bütün Müslüman kadınların sokağa çıkmalarını tamamen yasak etmişti. Fakat sonraları bu kat'i emir yavaş yavaş katılığını kaybetti. (Ahmet Refik, İstanbul Nasıl Eğleniyordu? 15.Asırdan 20.Asra Kadar)

-Kadının sosyal hayatında değişmelerin görülmediği devirlere ait, elimizdeki kaynaklardan istifade suretiyle tesbit edilebilen en eski kadın kıyafeti, ev içinde şalvar ve gömlektir. Hangi sınıfa mensup olursa olsun kadın, gerek misafir kabulünde, gerek ziyaretlerinde şalvar ve gömlek üzerine üç etekli sırmalı elbise giyerlerdi. Ayağa terlik giyilmektedir. Onun da üstü sırma ile işleniyordu. Bu devirden itibaren tetkik edilirse, kıyafette ilk esaslı değişme şalvar ve gömleğin bırakılarak yalnız entari giyilmeye başlanmasıdır. Bu değişikliğin sebebi şüphesiz ki Avrupa tesirlerinin memlekete girmesinde aranmalıdır. Değişme seyrini takip etmek imkansız olsa da, entarinin Kanuni zamanında saraya girdiği zannedilmektedir. Hürrem Sultan'ın elbise ile resmi vardır. Entari, Avrupa modalarına uygun olarak şekil almıştır. Evde giyilen günlük basma entariler dahi hangi sınıfta olursa olsun etek gayet bol ve uzun yapılmaktaydı. Kadınlar hangi sınıfa mensup olurlarsa olsunlar ilk zamanlarda sokağa çıkarken ferace giyip iki yaşmak örtünürlerdi. (Lady Montaqu'nün mektuplarına müracaat)

-II.Mahmud devrinde erkek kıyafetlerinde olduğu gibi kadın kıyafetlerinde de şümullu değişmeler olmakla beraber garp emtiasının mahalli şark emtia ve mensucatını tamamiyle ortadan kaldırmamış olduğu müşahede edilmektedir. Bu durum kıyafetlerin yapıldığı maddeden maada bu kıyafetlerin aldığı bazı şekillerde de kendini göstermekte, biçim itibariyle bazı garp modaları tatbik edilmekle beraber Şark hususiyetleri muhafaza edilmektedir. Elbiselerin (entari) Avrupa modalarına uygun olarak şekil aldığı Abdülhamid devrinde malokof, stil tünik elbiseler, arkası kabarık etekler yapıldığı ancak bu biçimlerin sırma işlemeler yapılarak şark hususiyetini muhafaza ettiği görülür.

-Bu devirde dış kıyafette mühim bir değişme görülüyor: bu değişmenin amillerini Avrupa'da aramaktan ziyade memleket dahilinde aramak doğru olur. Dış kıyafette işaret edilen bu değişme ferace yerine çarşafın kullanılmaya başlanmasıdır. II.Mahmud devrinde çarşaf çıkmış, fakat Abdülhamid ve Mehmet Reşad zamanlarına kadar ferace kullanılmakta devam etmiştir. Burada gayet enteresan bir noktaya temas etmek yerinde olacaktır. Cemiyette her nevi yeni modanın ilk tezahür ettiği muhit olan saray mensubini arasında çarşafa karşı büyük bir ihtiyatkarlık müşahede edilmektedir. Çarşaf cemiyette uzun müddetten beri kullanılmaya başlanmış olduğu halde saraylı hanımlar tarafından iltifat görmediği, hatta saraya gelecek diğer kadınların da mutlak surette ferace giymelerinin mecburi tutulduğu görülmektedir. Sarayın bu noktadaki hassasiyetinin büsbütün başka düşüncelerden ileri geldiği kaydadeğer. Çarşaf kapalı bir kıyafet olduğu için peçe de giyinince içindeki tanınmaz bir hale gelmektedir. Bu itibarla kıyafetten faydalanarak erkeklerinde saraya girmeğe teşebbüs etikleri, bundan kuşkulanan Abdülhamid'in çarşafı saray için yasak ettiği vesikalardan anlaşılmaktadır. Bu itibarla Beşiktaş semtinde resmen yasak olduğu cihetle bir müddet çarşaf kullanılamamıştır.

-Meşrutiyet senelerinde sayfiyelerde kullanılan diğer bir kıyafette yeldirme ve maşlahtır. Yeldirme bu devirde Avrupa kıyafetine en yakın bir kıyafet tarzı olarak müşahede edilmektedir. Devrik yakalı takma kolla önden düğme ile iliklenen yeldirme ile manto arasında kuvvetli bir benerlik bulunmaktadır. Maşlah ise esas itibariyle Araplardan alınmıştır. Beyaz sadakordan yapılıyordu. Kolsuz, bol ve önden açık bir kıyafetti.

-Esasen bütün Meşrutiyet devri boyunca yani 1908'den Cihan Harbi'ne kadar aile, kadın, çarşaf, peçe, kadının kıyafeti kadının girebileceği faaliyet sahaları gibi hususlar daimi surette alaka ve münakaşa konusu olmuştur.

-Bilhassa Balkan Harbi'nden sonra Türk kadınının sosyal hayata karışmasını gösteren deliller çoktur. "Türk Kadınları Esirgeme" derneği ile ona bağlı çalışma yerleri, kadınlar tarafından idare edilen 30.000 liralık sermayeli Anonim Şirket halindeki "Kadınlar Eşya Pazarı" bu meyanda zikredilebilir. Azası yalnız kadınlardan ibaret olan bu pazarın orduya elbise ve çamaşır temini hususundaki hizmeti yanında Türk kadınlarının kendilerince idare edilen bir işletmede modern mesaiye alıştırma bakımından hizmeti zikre değer. Bilahare, Anadolu'da "Kadınlar Eşya Pazarı"nın muhtelif şubeleri açılmıştır.

-1916 tarihinde İstanbul'da kızlar için ayrı bir darulfünun tesis ediliyor, 1918'de bu darulfünun lağvedilerek kızların erkeklerle birlikte üniversitelerde ders görmeleri essı kabul olunmuştur.

-Meşrutiyetten mütarekeye ve Cumhuriyet'e kadar tetkik edilen kısımda kadının sosyal durumunu tayin eden kaidelerin, âdetlerin kuvvetlerini kaybettiği, yerleşmiş kıymetlerin garp cemiyetine ait kıymetler karşısında durumlarının sarsıldığı, bu kaide ve kıymetlere karşı fertlerin inançlarının gevşediği müşahede edilmektedir. Eski kıymetlerin doğrulukları ve mükemmellikleri üzerinde ihtilaflar hasıl olması, fertlerin bunlara karşı inançlarının sarsılması bu kıymetler yerine daha iyi ve mükemmel sayılanlarınını getirilmesi neticesini tevlit edeceği aşikardır.

-Çarşaf yavaş yavaş ilk fonksiyonunu kaybetmekle beraber tamamiyle ortadan kalkmamıştır. Meşrutiyet senelerinde etek ve pelerin olarak iki parçaya ayrılan çarşaf gitgide tamamiyle garp tarzı tayyörler içinde erimiştir. Bu yavaş değişimin ilk defa pelerinin kısalması şeklinde görülüyor. Çıplak kollar uzun eldivenlerle örtülüyor. (Eldiven bize Kanuni Süleyman zamanında girmiştir.) Daha sonra eteklerde tamamen kısalıyor, bu şekle tango çarşaf deniliyor. Peçe gayet inceliyor, bu şekliyle çarşaf ilk mahiyetinden büsbütün uzaklaşmıştır.

-Çarşaf tamamiyle bırakılmadan önce ufak değişikliklerle garp şekillerine uydurulmaya çalışılmıştır. Bu bakımdan her küçük değişiklikte çarşafın çarşaflıktan (fonksiyon itibarıyla) uzaklaşmasını sağlamıştır. Bu itibarla çarşaf giymekle diğer bir garp kıyafeti taşımak arasında bir ayrılık kalmıyor. Bununla beraber cemiyetin bu hususta bir müddet daha mukavemet ettiği görülüyor.

-İlk tahsil derecesi olan ilkokullara devame den kız talebe sayısı ele alınırsa, köyler ve şehirler dahil olmak üzere:

1923-1925 ders yılında talebe sayısı : 62.954

1941-1942 ders yılında talebe sayısı : 289.374

1943-1944 ders yılında talebe sayısı : 315.615

1948-1949 ders yılında talebe sayısı : 529.848 olduğu görülmektedir.

-İlk tahsilini tamamlayan kadınlar arasından orta okullara devam edenler incelendiği zaman bu hususta aşağıdaki rakamlara varılmaktadır:

1923-1924 ders yılında talebe sayısı : 1182

1941-1942 ders yılında talebe sayısı : 26087

1943-1944 ders yılında talebe sayısı : 22005

Ortaokulları son sınıfa kadar tamamlayıp, mezun olanlar ilk yıllarda giren talebeye nisbetle çok azdır. Mesela 1924-1925 yılında 120 kişi mezun olmuştur ki aşağı yukarı giren talebeye göre %9 gibi bir nisbet vermektedir. Bunun sebebini talebenin başarısızlığında değil fakat başta sosyal amillerde aramak doğru olur. Ortaokullardan sonra liseye devam eden kadınların sayısının da gittikçe artmakta olduğu görülmektedir. 1923-1924 yılında talebe sayısı 331 iken 1943-1944 yılında 6030'a yükselmiştir. Yüksek okullara devam eden kız talebelerde 1923-1924 yılında 285 iken; 1941-1942 yılında 3039; 1943-1944 yılında 3742; 1948-1949'da 3361'e yükselmiştir.

-1938 yılında bütün maaşlı kadın memurların sayısı 12.656'dır. Aynı surette çalışan kadın erkek umumi yekünü 134.779 olduğuna göre çalışan kadın sayısı aşağı yukarı %10 gibi bir nisbet veriyor. 1943 yılında ise, 12 yaştan yukarı kadın işçi sayısı 78.767 kişidir. 12 yaştan yukarı kadın ve erkek çalışan işçi sayısı 275.083 olduğuna göre işçi kadın sayısı %28-29 gibi bir nisbeti bulunmaktadır. Bu işyerlerinde çalışan kadın müstahdemlerde 2525 kişi olup umum müstahdem sayısının (26.193) %9'u olarak gözükmektedir.

-Kıyafet hususunda kıymetler alınırken güzellik ölçüleri üzerinde de yeni kıymetler alınmış ve eski güzellik ölçülerinde büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Bu değişken güzellik ölçülerine göre ince vücut, dar kalça, zayıf göğüs, bununla beraber hareket ve canlılık aranmaktadır. Bugünkü ölçüler tam manasıyla sosyal hayata karışmış harekette çalışan kadın tipinin gerektirdiği ölçülerdir.

Akın Matbaası, Ankara, 1958 basım.

*Kitap; Kadının Sosyal Hayatını Tetkik Kurumu tarafından hazırlanıyor. Kitabın girişinde kurum başkanı Afet İnan, Doç.Dr.Hamide Topçuoğlu ve önsöz kabilinden Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu'nun yazıları mevcut. Taşçıoğlu 1924 yılında doğup, 1957'de ölüyor. Bu eser de ölümünün birinci yıldönümüne müteakip yayınlanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...