*Bu mektuplar 1850 Mart'ından itibaren birbiri ardınca Le Moriteur Universal'da yayımlanmıştır.
-Gülhane Hattı Şerifinde sözü edilen müesseseler belli başlı üç nokta üzerinde toplanıyordu: 1)Müslüman veya reaya, imparatorluğun bütün tebaasının can, mal, ırz güvenliğini temin edecek garantiler, 2)Vergilerin konulması ve alınması konusunda düzenli bir usul, 3)Aynı şekilde askerlerin toplanması ve hizmet süreleri meselesinde yeni ve düzenli bir metod. Sultan yalnızca, orijinali Peygamberin hırkasının bulunduğu odaya konan hattı şerifinin hükümlerine titizlikle riayet edeceğine dair yemin etmekle kalmıyor, fakat aynı zamanda her türlü reformun hareket noktası ve temeli olacak olan bu belli başlı üç noktanın çalışmasını ve yürütülmesini temin etmek için ilerde alınacak tedbirleri ve her türlü kararnameleri önceden onayladığını ifade ediyordu.
-Osmanlı İmparatorluğunun arazisi eyaletlere ayrılır. Bunların önemine göre, başlarında bulunan yöneticiler vali veya mutasarrıf unvanını alırlar. Eyaletlerde kendi aralarında livalara ayrılırlar, bunların başında da kaymakam veya muhassiller bulunur. Livalar kazalara; kazalarda nahiyelere bölünür. Avrupa Türkiyesinde 15 eyalet, 42 liva, 376 kaza; Asya Türkiyesinde 17 eyalet, 83 liva, 858 kaza; Afrika'da ise 3 eyalet, 17 liva, 86 kaza bulunur.
-Bugün için Türkiye'de artık ne harp söz konusudur ne de fetihler. Din yayma ruhu sönmüştür. Türkiye'de İslamiyet kafirleri ne kılıçla ve ne de sözle yola getirmek istiyor şimdi. İslamiyet şu günlerde yalnız ve yalnız kendini korumak kaygısında. Bir zamanlar uğrunda mücadele ettiği medeniyeti şimdi kendi yardımına çağırıyor ve Doğu ile Batı arasındaki engelleri teker teker yıkarak kendini yeni bir hamleye hazırlıyor.
-Aslına bakılırsa İslam'daki vahdet-i vücud fikrinin bile Spinoza'nın panteizmi ile hiç alakası olmadığı görülür. Penteizm, Tanrı'yı eşyaya gömülü olarak görürken İslam'daki en aşırı görüş bile Allah ve madde birliğine yanaşmaz.
-Şiilerin kesin olarak ayrılışı ancak 19.asrın sonlarına doğru ve tamamen siyasi sebeplerden ötürü ortaya çıkmıştır. Bu da ne kadar İranlılar iki dini mezhep arasında dalgalanıp durmuşlardır. Nihayet 1499 yılında Safevi hanedanının ilk prensi, Şah İsmail Şi'a mezhebini İranlıların milli mezhebi olarak ilan etmiştir.
-Ebubekr'den XII.Mehmed'e kadar, meşru ve umumi bir hak kazanmış kimseler olarak tanınan 72 halifeden üçte biri ya demir ya da zehirle yok edilmişlerdir; bazıları da ya gözler oyulmuş yahut da müebbet hapse mahkûm olarak bu dünyadan ayrılmışlardır. Osmanlı Sultanları daha şanslı çıktılar; sadece iki tanesi ölüme mahkum oldu.
-İslam hukukunun temelini ve binasını oldukça sağlam ve doğru esaslar üzerine oturtmak için aralıksız çalışmalara girişen, dört büyük imamda dahil, aşağı yukarı 200 İslam hukukçusu, gelip geçmiştir. Bütün bunların çalışmalarından daha sonra, belli başlı iki hukuk kitabı ortaya konulmuştur. Birincisi, "Dürer(inci)" adını taşır ve 875 (1470)'de Molla Hüsrev tarafından kaleme alınmıştır. İkincisi ise o tumturaklı adıyla "Mültekaul Ubhur(İki denizin birleşme noktası)" Halep'te doğan 956(1549)'da İstanbul'da ölen büyük alim Şeyh İbrahim Halebi'ye aittir. Arapça olarak yazılmış olan bu büyük eser, daha sonra I.İbrahim ve IV.Mehmed devirlerinde, Mehmed Mevkufati tarafından Türkçeye çevrilmiş ve 1824 yılında Babıali hükümetinin emriyle yeniden gözden geçirmiştir. Formalar halinde 2 ciltlik, oldukça geniş bir derleme olan bu 64 kitap saymış olduğum kaynaklar esas alınarak hazırlanmıştır, mahiyeti ve şekli itibariyle Roma hukukunun klasik koleksiyonlarına çok benzer.
-Bibliotheque hebraique adlı eserinin ikinci cildinde Wolf, "Leçons des enfats" adıyla 1488'de neşredilen küçük bir sözlükten bahseder ki bu İstanbul'da basılan ilk kitap olmuştur.
-Kuruluşundan 28 sene sonra, 1756 yılında imparatorluk matbaaları ancak 18 veya 16.000 nüshalık bir yekûn tutan 25 cilt eser meydana getirmişlerdi. Hükümet tarafından fiatları tespit edilen bu kitaplar 10 ila 30 kuruş arasında satılıyorlardı.
-Abdülhamid tarafından 1783'te yeniden düzenlenen matbaa bu tarihten itibaren 1828'e kadar, toplam olarak 91 ciltlik bir yekûn tutan 80 yeni eser neşretmiştir ki, kralın doğu dilleri eski tercüman -sekreteri M.Bianchi, Şanizade'nin anatomi kitabı hakkında (insan organlarının anatomisinde vücudun aynası), imparatorluk hâkimi ve vakanüvisi Şanizade tarafından yazılmış ve 1235 (1820)'de Üsküdar'da basılmıştır. Bu eserin neşri, Türkiye'de insan vücudunu ve organlarını levhalarla gösterilen resimli, ilk tıp ve anatomi kitabı olmasından dolayı şayan-ı dikkattir) yazdığı kısa tanıtmasının sonunda ve Hammer, "Histoire de I'empire Ottoman" adlı eserinin XIV. Cildinde, bu eserlerin bir katoloğunu vermişlerdir. Bu 80 esere önceki listedeki 18 eseri de katarak şöyle sınıflandırabiliriz:
Akaid ve din eğitimi: 14 adet
Dil bilimi: 16 adet
Belagat: 4 adet
İlahiyat: 2 adet
Hukuk: 11 adet
Tarih ve Coğrafya: 18 adet
Matematik, Tıp, Astronomi: 13 adet
Askerlik Sanatı: 3 adet
Avrupa'dan tercüme: 4 adet
Takvimler ve İdari derlemeler: 13 adet
Toplam 98 adet. Bu katalogdan, III.Selim ve Mahmud devirlerini çizgileyen ayaklanmalar ve savaşlar yüzünden böyle olmuş diye izah edebileceğimiz, bizzat darlığın ve küçüklüğü bir yana, en çok göze çarpan husus, divanların veya şiir derlemelerinin hiç bulunmayışı ve naşirlerin, hükümetin takip ettiği ıslahat meselesinde tamamen ikinci derecede bir rol oynayacak, saf ebedi eserleri bir yana iterek, ilim ve öğretim kitaplarını çoğaltmaya karşı gösterdikleri eğilimdir.
Tercüman 1001 Temel Eser, Çeviren: Cemal Karaağaçlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder