-Tenleri hemen hepsinin göz alacak kadar beyaz. İnciler ve kardelalarla süslenmiş birkaç örgü halinde zarif saçlar, omuzlarından aşağı sarkıyor. Hepsi güzellik perilerine benziyorlar. “İnsanların çırıl çıplak gezmeleri adet halini alsa yüze pek az ehemmiyet verilir” sözünün doğruluğuna bir kere daha inandım. Vücudu güzel tenleri güzel kadınları, yüzleri fevkalade olanlardan daha fazla seyrediyorum. O sırada Mösyö Garvaise kimse görmeden gelseydi, çeşitli durumlarda çırılçıplak bir yığın güzel kadın seyrederek sanatını daha fazla ilerletirdi diye düşündüm.
-Burada bir nazırdan intikam hakaret edilerek alınmıyor, nazır halkının hoşuna gitmezse onu padişahın kollarından bile alıp başını kesiyor, sarayın kapısına atıyorlar. Bu arada kendisine görünüşte büyük bağlılık gösterilen padişah korkusundan gözdesini ne koruyabiliyor ne de intikamını alabiliyor. İşte dünyanın en müstebit, kendi arzusu dışında kanun tanımayan hükümdarın hali.
-Seçkin bir zümreye dâhil olmadıkça veya olağanüstü bir fırsat çıkmadıkça hiçbir Hristiyan, Türkiye’de kibar bir adamın evine giremez. Özellikle harem tamamen yasaktır. Bu yüzden basit seyyahlar içeriye nüfuz edemedikleri için evlerin ancak fazla gösterişli olmayan dış kısımlarını anlatabilmektedirler. Zaten haremler arka tarafta olduklarından sokaktan görülemezler.
-Zengin tüccarlarının çoğunun Yahudi oluşu dikkatimi çekti. Bunların nüfuzu çok kuvvetli, imtiyazları Türklerinkinden fazla. Kendi kanunlarıyla idare edilen cumhuriyet gibiler. Türkler atıl tabiatlı ve sanayiye hevesli değiller. Buna karşılık Yahudiler birlik meydana getirdiklerinden devletin bütün ticaretini ellerine almışlar.
-Mezarlıklar şehirden daha geniş. Mezarlık yapmak için bu kadar arazi kaybına hayret ettim. Birkaç mil kadar genişlikte mezar gördüm. Vaktiyle büyük bir şehir sayılan küçük bir kasabanın ölülerini gömmek için yapılmış bu mezarlıklar. Şimdi ise bu büyük şehirden sadece bu acıklı eser kalmış. Mezar taşların Türkler abide gözüyle bakıyorlar, el bile dokundurmuyorlar. Bu taşlardan bazıları son derece pahalı ve çok güzel mermerden yapılmış.
-Biz de evlenmeden çocuk sahibi olmak ne kadar ayıpsa, burada da evli kadının çocuk yapmaması o kadar ayıp. Bir kadın çocuk yapmazsa genç bile olsa ihtiyar gözüyle bakılıyor. Tanıdığım kadınların hepsinin mübalağasız 12-13 çocuğu var. İhtiyarlar 25-30 çocukla övünüyorlar. Ne kadar çok çocukları olursa o derece itibar kazanıyorlar.
-Benden cariyelere ait bilgi istersiniz. Fakat Hristiyanların anlattıkları gibi bunların hali müthiş diyemeyeceğim. Türk değilim ama talihsiz cariyelere gösterilen muameleyi de takdir ederim. Cariyeler dayak yemiyorlar ve esaretleri de diğer memleketlerdekilerden fazla değil. Kendilerine kefalet parası verilmiyor ama elbiselerine yaptıkları masraf, bizim hizmetçilere verdiğimiz paradan fazla. Zannederim burada erkeklerin kadınları kötü niyet ile satın aldıklarını söyleyerek itiraz edersiniz. Fakat büyük Hristiyan şehirlerinde bundan daha az alçakça bir niyetle mi satın alıyorlar?
*Lady Montaqu’nun Türkiye’de bulunduğu yıllarda Tekirdağ’da yaşamış olan ve orada kaleme aldığı mektuplarla şöhret yapan bir yabancı daha vardı: Keleman Mikes. Mikes, Edirneli bir Macardır. Keleman Mikes’de 1761’de Tekirdağ’da bir veba salgını sırasında öldü. Mikes’in mektupları ablasına hitaben yazılmış olmakla beraber hakikatte bunlar ‘mektup’ nev’inde bir edebi eser olarak kaleme alınmıştır; yani gerçekte yaşayan bir şahsa gönderilmiş değildir. İlk baskısı 1794’te yapılan Türkiye’de de 1944’te Türkçe tercümesi neşredilen 200’ü aşkın mektup daha çok Mikes’in şahsi duygu ve düşüncelerini, Tekirdağ’daki Macar kolonisinin hayatını aksettiriyor. Bunlar arasında o devir Türkiye’si hakkında müşahedeler ihtiva eden birkaç mektubu buraya alıyoruz:
-Şimdilik yalnızca Türklerle Acemler arasındaki savaştan başkasından haberim yok, o da kaç yıldır sürüp gidiyor. Biz Türklerin kazanmasını istiyoruz. Çünkü onların ekmeğini yiyoruz. Başka hiçbir memlekette sığıntıya bu kadar yardım edilmez.
-Yapraklarını çevirirken rüzgâr yaptığı ve bu yüzden nezleye tutulduğunu bahane ederek asla kitap okumayan kibar bir hanımın yaptığını yapmamalısınız. Bu, nazdan başka bir şey değildir.
Tercüman Gazetesi 1001 Temel Eser Yayınları, Çeviren: Aysel Kurutluoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder