-Eğer bu gidiş devam ederse elli yıl sonra ruh ve ahlak diye birer mefhum kalmayacak, aradaki nispet ve kıyas noktaları ortadan kalkacak, her şey tabiileşecek, asrileşecek ahlaktan dem vurmak, azgınlık mevsimlerinde köpeklere alenen çiftleşmenin ayıbını ihtar etmek gibi bir abes olacaktır. Bugün bile, aşağı yukarı, o hal başlamış değil midir? (12)
-Memleket ağaçtan yana her gün biraz daha kelliğe doğru giderken, ahmaktan yana ortalığı güneş sızmaz ormanlar kaplıyor. (13)
-Bütün dünya ihtilal ve hükümet darbeleri tarihinde 27 Mayıs 1960 gece hareketi kadar meccanen gelip meccanen giden görülmemiştir. Yoğurttan bir hükümete mukavvadan bir hançer saplandı ve ondan sonra bu hançer hiçbir davayı kesemeden kendi kendisine pelteleşip, eridi gitti. (20)
-Kokusu her pislikten keskin olan komünisti, burnumuza en küçük bir delalet çarpar çarpmaz hemen kılıca havale edecek, hatta orada kokusu tam alınmayanlardan kurbanlar bulunabileceği ihtimaline asla yüz vermeyeceksiniz. Birkaç masumu yakmaktan korkuyor ve bu korkuyu ilmi bir mantığa bağlıyorsunuz da cayır cayır yanmakta ve yıkılmakta olduğunu gördüğünüz bir cemiyete karşı kayıtsızlığınızı hangi kitaba uydurabiliyorsunuz? (30-31)
-İttihat ve Terakki komitecilerinin Türkçülük mefkuresi topyekûn varlığımızı borçlu olduğumuz İslam idealiyle bir değiş-tokuş unsuru olarak, sırf onun yerini almak için getirilmiş ve milliyetçiliğin özü ruhi muhtevada aranmak ve dine dayalı olmak gerekirken, başta fikirlerini devşirdikleri filozof Durkaym bulunmak üzere bütün Batı mütefekkirlerine zıt yoldan ve tersine yürütülmüştür. Böylece hem ustasının fikirlerini tahrip etmesi bakımından ilmi, hem de zahirde saygılı göründüğü İslamiyet'e hakikatte düşmanlığı bakımından dini, iki büyük suç sahibi Ziya Gökalp milliyetçiliği esasen bir ideoloji olmayıp bir psikolojiden ibaret bulunan ırkçılığın hiçbir zaman engin bir ideal ufku açamayacak dar ve inhisarcı akameti bir tarafa, çocuk oyuncağı bir fantazyayı aşamamış ve eski “Mehmed”ler, “Ali”ler, “Osman”lar yerine “Alp”li, “Tekin”li, “Mete”li bir takım çeyrek aydınlara İslam nefretini aşılamaktan başka bir şeye yaramamıştır. Yani kavmiyetçilik (milliyet, ruh birliği keyfiyetine ait İslami bir mefhumdur ve paşacıların cevhere bağlı bu kelimeyi kullanmaya hakları yoktur) kendi başına bir ideal olamazken, İttihat ve Terakki Türkçülüğü, asıl kurtarılması gereken idealler idealinin batırıcısı olmuştur. (32-33)
-Ezeli ve edebi “gelire göre gider” düsturu yerine, hem de en mecnun tarafından “gidere göre gelir” siyaseti ve bu siyasetin türlü vergi ve fiyat artırma zulmü, Türk’ün iktisadi esaretini imzalayan Ortak Pazar anlaşması, vatanda meşhur Yahudi aleti bir iğneli fıçı kurmuş ve Türk milletini bu fıçının içine oturtmuştur. (55)
-Halbuki Türkiye’nin kurtuluşu, sadece ve sadece zirai temeli kuvvetlendirip ondan artacak tasarruf payı ile ve basamak basamak sınai temele doğru gitmektedir. Yoksa, dünyadaki hiçbir fabrika hayal edilemez ki malını, ücret verdiği işçilerine satmak suretiyle kar sağlayabilsin. Toprakla arası açılan bu yüzden istihsal gücüyle birlikte istihlak kudreti azalan, açığını kapatmak için şehirlere yurya eden köylümüzün hali yukarıdaki misale uygundur. (69-70)
-Hakikatte bizim partimiz yoktur ve zaten parti mefhumuyle herhangi bir iç münasebet kurmamız imkansızdır. Zira bizde parti, doğrudan doğruya İslamı hedef tutarak, bir nevi ithal malı şeklinde Batı’dan gelmiş ve bu vatanı kendi öz cevheri içinde geliştirmek, eşya ve hadiselere hakim kılmak ve bütün insanlığa karşı örnekleştirmek kaygısına düşmemiştir. Aksine, dilinin altında çöküşünü İslam’a bağlayıcı bir eda ile, Avrupalı (manyatizör)ün emirlerini harfi harfine yerine getirmiştir. Doğu ve Batı arası mahsup sırrına vakıf, dünya çapında bir ideolocya kafasına malik Türk ruhundan doğma ve fışkırma bir partiye hayat ihtimali o türlü yok edilmiştir ki, parti kurabilmenin temel şartı, Türk’ün ruh temeline aykırılık olmuştur. Kanuna açıkça dedirtilmiştir ki: “İslam esasları üzerine dayalı parti kurulamaz” (85)
-Bugün apartman denilen sefertası biçimde evleri her birinin nefes kokusunu duyacak kadar insanlar burun buruna getirmekle, aşırı yakınlık yüzünden öyle bir uzaklık doğmuştur ki, Avrupalı bir muharririn de dikkat ettiği gibi, komşuluk denilen aziz manayı tam kökünden kurutmuştur. Bugünün apartman isimli mahkûm hücrelerinde insanlar birbirlerinin gözü önünde birbirlerine yabancı kalmanın felaketini misallendirmişler, mıncık mıncık bir arada yoğrulurken birbirlerinden bütün bütün kopmuşlardır. (102-103)
-Bu filanın amiral gemisi “Hürriyet” kurulduğu yıllarda sahibi Sedat Simavi’nin bana “fikri idam edeceğim” sözüne sadık, herşeyini kaba müşahhas planda resim ve fotoğrafa dökerek, aslında fikir vasıtasından başka bir şey olmayan saf gazeteye ihanet etmekle işe başlamıştır. (106)
-Zannederler ki “ilm-i hal” bilgisi vermek veya posa suyundan, duygusuz ve anlayışsız dini menkıbeler yayınlamakla bu dava hedefine ulaştırılabilir. Bilmezler ki, İslami gazeteden murad, fikir ve hikmet bakımından ruhları beslemek, İslamın fikir öfkesini, dünya muhasebesini, dünyaya bakışını temsil etmektir ve bu ruh elde edildikten sonra, nefeslerde kupkuru hale getirilen dış bilgileri, sahaflarda, şurada, burada, kitap ve broşürlerden elde etmek kolaydır. (115)
-İslam davasının cemiyet meydanında muhtaç olduğu kavga erleri veliler değildir. Veliler hususiyle yüksek derecelileri, kendilerine nisbetle sufli denilebilecek böyle bir seviyeye düşmekten münezzehtirler. Bu seviye olsa olsa gerçek bir veliden feyz ve nur almış, dış dünyaya dönük, aksiyoncu yaratılışların çizgisi. Velilik ayrı bir iç alem ve derinliğine bir sonsuzluk ufku. İçte hiçbir veli ve dışta hiçbir aksiyoncunun topuklarına bile uzanamayacağı nebiler ve resullerse her bakımdan son merhale ve mutlak münezzeh. (117)
-En sonra, tam ve gerçek şehide yakışır bir ölüm şekliyle can veren Seyyid Kutub, Hz. Osman’a çatmış bir zat olduğu -bana aynen Arapça metni gösterdiler- ve son anlarında istiğfar edip etmediği meçhul bulunduğu düşünülecek olursa İslam adına büsbütün tüylerimiz ürperir ve bu gibilerin eserlerini basanlarla, benimseyenlere ve İslam’ın kurtuluşunu onlara bağlayanlara acımak lazım gelir. (127)
-Halk partisi ne olduğuyla değil ancak İslam düşmanlığıyla izah edilebilir. (135)
*Eser ilk defa Cumhuriyetin 50.yılı münasebetiyle 1973’te yayınlanmıştır.
Büyükdoğu Yayınları, 2015 basım, 12.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder