15 Haziran 2025

YUMURTAYI HANGİ UCUNDAN KIRMALI? – RASİM ÖZDENÖREN

-Bir şeyi adlandırmak demek aslında o şeyin gerçekliğini belirtmek demektir. O şeyin dünyamızda kapladığı yerin farkında olmak demektir.

-Başka kültürlerin davranış kalıplarını biçimsel olarak bile olsa benimsemek aslında o kültürlere ait kafa yapısını benimsemeye müncer olmaktır.

-Pozitivist paradigmanın rehberliği ile (yani tecrübe ile) ulaşılan ilimde doğruluk ve gerçeklik payı olsa bile, gayba inanan inan için bu doğruluk ve gerçeklik, bütünsel hakikatin sadece tecrübe edilebilir bir parçasından ibaret kalacaktır.

-Batı uygarlığı günümüzde hem makro hem mikro düzeylerde mevcut kafa yapısının çatışkısını yaşamaktadır. Televizyonun icadı Batılı insanın (bu artık yalnızlaştığı ve yabancılaştığı herkesçe kabul edilen insanın) mevcut durumu için bir bakışta harika bir buluş olarak karşılandı. Oysa aynı televizyon şimdi bu insanın yalnızlığını ve yabancılaşmasını yoğunlaştıran bir araç olarak görünüyor.

-Sermayedarın daha çok kar elde edebilmek uğruna kadın işçi çalıştırmak istemesi, tekstil tüccarının daha çok mal satabilmek için pijamanın yatarken giyilmesi gerektiğine bizi inandırmış bulunması, kökünde kapitalist dizge ile bağlantılıdır.

-Bilinç sahibi kimse, söylenenlerin ayrıntısına değil, fakat söylenenlerin müntehasına bakar. Abdülhakim Arvasi’nin özlü biçimde ifade ettiği gibi, bir ilmin butlanı onun müntehasında (en uç noktasında) anlaşılır.

-İslam toplumunda insanla Allah arasına kimse giremez prensibine yer yoktur, insanla Allah arasına devlet girer ve o kişiye Allah’ın emrini icra ettirir.

-Batı, “hakikat” ten kalkıp aklın sınırlarını çizmiş değil, akıldan kalkıp aklın yetersizliğini ve sınırlarnı görmüştür. Aklı, hakikati arama yolunda bir kenara bırakıp onun yerine “sezgi”yi ikame eden Bergson, hakikatten yola çıkmış değildir. Bergson, son çözümlemede “hakikat”e teslim olan bir filozof olarak değil sadece aklın yetersizliğini kavrayan, hakikatin aklın ötesinde olabileceğini söyleyen fakat gene de ona teslim olmayan bir filozof olarak belirir.

-Nurullah Ataç haza kafirdi.

-Gökalp, Batı sosyolojisinde bir milleti meydana getiren unsurlar arasında dininde sayıldığını gördüğü, bu milletin dininin de “hasbelkader” İslamiyet olduğunu bildiği için sentezinde İslam’a yer vermiştir. İslami gayretinden dolayı değil.

-Sağcılar Kemalizm’i, mevcut toplumun hiçbir geleneğine itibar etmeksizin bütünüyle bir Batı toplumu ile değiştirmek isteyen köktenci tavrını eleştirirken; solcular, Kemalizm’in sosyalist bir toplumun oluşmasını tavsattığı, mevcut sandıkları bir potansiyeli kullanışsız hale getirdiği için eleştirir.

-Toplumun kurumlarını, o topluma mensup insanların kafa yapısı şekillendirir. Fakat o kurumlar şekillendikten sonra süreç tersine döner ve bu kez teşekkül etmiş kurumlar insanları idare etmeye başlar.

-Bugünün dünyasında ölüme karşı sadece bir tevahhuş (dehşete kapılma) hissi kalmıştır. Onun anlamını düşünmeye karşı olan ilgiyse belki de bu tevahhuş hissi yüzünden zayıflamıştır. Belki de bu tevahhuş yüzünden insan “ölüm düşüncesini” bilincinin dışına atma çabasındadır.

-Zamanın, makine ile farkına varılmasıyla, doğal dönemlere bağlı olarak idrak edilmesi arasında Batının aceleci, telaşlı insan tipi ile İslam’ın mütevekkil insanı arasındaki fark vardır. Birincisi, vaktin kurbanı iken ikincisi vakti tasarrufu altına alır. Birincisi, doğal vakitleri -dolayısıyla zamanı- unutmuş olarak boyuna dönen çarklara yetişmek kaygısıyla telaşlı bir yaşama ortamına girmişken, ikincisi vakit tasarrufunun remzi olarak saati icat etmiştir.

 İZ Yayıncılık, 2016 basım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...