06 Ağustos 2025

BEN NESLİ - JEAN M.TWENGE

-Ancak hoşunuza gitsin ya da gitmesin, yaşayacağınız kültürü doğduğunuz zaman belirler. Bu kültürün içinde dünya olayları, sosyal eğilimler, ekonomik gerçekler, davranış kuralları ve hayata bakış açısının yanı sıra, pop kültürünün iniş ve çıkışları da vardır. (13)

-Araştırmalara göre, doğduğunuz dönem karakterinizi içinde yetiştiğiniz aileden daha çok etkiliyor. (14)

-Dünyadaki birçok ülkede çocuklar, Amerikan kültürüne maruz kaldıkları sürece, ailenin her şeyden önce geldiği fikrine isyan etmeye başlayacaklar. (21)

-Başkalarının ne düşündüğünü umursamamak nezaket anlayışımız ve davranışlarımızdaki çöküşü açıklayabilir. Artık bir şeyi halletmenin tek bir doğru yolu olduğuna inanılmadığı için, çoğumuza görgü kuralları öğretilmedi. (42)

-Bugüne kadar otorite figürü olan öğretmenlerin yeni adı artık "kolaylaştırıcı". Sadece öğretmenin konuştuğu ders anlatma biçimi artık onaylanmıyor; onun yerine "katılımcı öğrenme" revaçta. Sınıf sunumları ve grup projeleri iyice yaygınlaştı. Hatta çoğu zaman öğretmenlerin sesi bile çıkmıyor. (47) İnsanlar fayda sağlamasına rağmen toplum kurallarına daha az uyuyorsa, o zaman hangi kurallara riayet edilecek? Hangi kültür ya da toplum düzgün? Bizlere, hiçbirinin düzgün olmadığı ya da hepsinin mükemmel olduğu düşündürtülmeye çalışılıyor. (47-48)

-Önceki nesiller başka bir insanın öz benliğini umursamıyordu ama Ben Nesli için "kendin olmamak", yanlış ve kötü bir insan olmakla eş değerde. (60)

-Küfür ediyoruz, çünkü insanların ne düşüneceğini umursamıyoruz. (61)

-"Özsaygı" terimi 1960'ların sonuna dek yaygın bir biçimde kullanılmadı ve 1980'lere kadar da eğlence programlarında ya da akşam yemeklerinde duyulmuyordu. Fakat 1990'lara gelindiğinde, bu terim ağızlara sakız olmuştu. (65-66) Öz saygı sözcüğü nasıl oldu da akademik bir terim halinden çıkıp kadın dergilerinden şarkı sözlerine, oradan da ünlülerin röportajlarına sıçrayan tanıdık bir laf haline geldi? Hikaye çok eskiye, insanların öz kavramından haberdar olmadığı zamana dayanıyor. Eskiden evliliğinizi başkaları düzenlerdi, işinizi aileniz belirlerdi. Her davranışınız katı din kurallarına uygun olmak zorundaydı. Çağlar ilerledikçe toplumsal kısıtlamalar etkisini kaybetmeye ve insanlar kendi seçimlerini yapmaya başladılar. En sonunda bireyin özgür bir kişi olarak algılandığı modern döneme ulaştık. (67)

-Bir neslin hangi adla anılacağı, o neslin mensubu olan genç erişkinlerin neyin peşinde olduğuna ve neyi, yaşamlarının doğal bir parçası olarak gördüklerine bağlıdır. (68)

-Ben Nesli, bireyin gereksinimlerine bencilce ve kendini soyutlayıcı biçimde odaklanmıyor. Bu tutum, toplumsal kuralları nispeten azalmış bir dünyada yaşamaktan ve kişinin kendisinin önemli olduğuna dair sarsılmaz bir inanç duymasından kaynaklanıyor. Ayrıca bu yol, her istediğimizi elde ettiğimizi gösteren bir "şımarıklık" da değil. Her ne kadar bazı çocuklar şımarık da olsa, bu gidişatın özünde şımarıklık bulunmuyor. Bizler için kendimizi sevmek, özel olduğumuzu düşünmek ve hayallerimizin peşinden koşmak çok doğal. Ben Nesli kendine odaklanma konusunda oldukça açık sözlü ve mağrur. (72-73)

-1950'lerde Patlama çocukları öz saygılarını arkadaşlarıyla kurdukları dostluklarla toplum içinde edinirken, Ben Nesli öz saygısını öğrenerek kazanıyor. (80)

-Çocukların çok fazla eleştirilmesine karşı olan bir akım da oluştu. Bazı okullar ve öğretmenler çocukların yaptıkları hataları, kendilerine olan saygıları azalmasın diye düzeltmiyor. Öğretmenlere, eğitim derslerinde, sınıfta yaratıcı bir ortam sağlamanın, hata düzeltmekten daha önemli olduğu aşılanıyor. (88)

-Öz saygı ve notlar arasında çok küçük bir bağlantı var. Öz saygı, yüksek not almada etkili değil ancak yüksek not almak öz saygının artmasında çok etkili. Bu durumda öz saygı programları, işi tersinden yapıyor. (93)

-Kötü not aldığınız da kendinizi kötü hissetmeyin, ancak sınava çalışmadıysanız kendinizden memnun da olmayın. Kötü hislerinizi bir dahaki sefere daha iyisini yapmak için bir tetikleyici olarak kullanın. Gerçek güven, sırf uyarıyorsunuz diye size mükemmel olduğunuzun söylenmesinden değil, yeteneklerinizi bilmekten ve yeni bir şeyler öğrenmekten geçer. (95)

-Narsisizm, kişinin ilgisini kendisine yöneltmesinin karanlık yüzüdür; ancak çoğunlukla öz saygıyla karıştırılır. Öz saygı, diğerleriyle kurulan yoğun ilişkiden beslenirken narsisizm, "özel ve diğer insanlardan önemli" olduğunuza inanmanız sonucunda doğuyor. Öz saygıyı artırmak amacıyla hazırlanan birçok okul programı aslında narsisizmi körüklüyor. (99)

-Çocuklarımızın kişisel tercihleri olmasını bekliyoruz. Önceki nesillerin yaptığı gibi, çocuklar için her kararı kendimiz vermeyi ya da çocuklarımızdan görülmelerini ama duyulmamalarını beklemiyoruz. Tesadüf değil, bütün bunlar çocuğa en önemli şeyin kendi istekleri olduğunu öğretiyor. Bu durum, çocuklar büyüdüğünde sorun yaratabilir. (107)

-Çocuk ne tür bir çevrede büyürse daha az kendini beğenmiş olur? Çocukların bağımsız küçük birer yetişkin gibi hareket etmediği, dünya sanki onların etrafında dönüyormuş gibi hissettiren aşırı bir ilginin var olmadığı mutlu bir çevrede. (110)

-Ekonomik nedenler bu durumu kısmen açıklasa da asıl sorun, kişinin kendi ihtiyaçlarından ebeveynlik gerekliliklerine doğru yaptığı radikal değişim. Bir bebek sahibi olursanız, yaşamınız üzerinde daha az kontrolünüz olacak. Alıştığınız özgürlük kısıtlanıyor, bireysel başarılarınız artık takdir görmemeye başlıyor. Ebeveynlik her zaman zorlu bir geçiş olmuştur ama Ben Nesli için bu süreç daha da zorlu. Hayatınızı kendiniz programlamaya alışmışsanız bebeğin ağlayarak herşeyi yönlendirmesi dayanılmaz olabilir. Bu durumda ruh sağlığınızı korumak ve eşinizle iyi geçinmek zorlaşır. Bebek sahibi olmayı tercih etme fikri, işleri daha da zorlaştırıyor. Önceki nesiller için çocuk sahibi olmak, tercihten çok bir zorunluluktu. Şimdi ise biz "ana baba" olmayı seçiyoruz. O yüzden bebek bizi karmakarışık bir hayata sürüklediğinde kendimizden başka suçlayacak kimsemiz olmuyor. (133)

-Doğduğunuz dönem, endişe seviyenizi, aile yapınızdan daha çok etkiliyor. Yapılan araştırmalar, anksiyete türlerinin sadece %5'inin aileden kaynaklandığını ortaya koydu. Diğer etkenler arasında genetik, arkadaş etkisi ve bilinmeyen nedenler var. Nesilsel farklılıklar, anksiyete türlerinin %20'sini açıklıyor, bu oran da aile faktörünün dört katı. Düzgün ve sevgi dolu bir aileden gelseniz bile, gergin bir ortamda büyümek sizi endişeli bir insan haline getirebilir. (149)

-Umarsızca özgür ve kendi kendine yeten bireyler olduğumuzda, kendimizden başka ilgilenecek bir şeyimiz kalmadığından, hayal kırıklıklarımız da derin oluyor. (152)

-Soyutlanma ve yalnızlık, endişe ve depresyona neden oluyor. Ortaya konan bir kucak dolusu bilimsel kanıt, yalnızlığı, ruhsal sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriyor. Bekar veya boşanmış bireyler, daha fazla depresyona giriyor veya ruhsal sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Mutsuz bir evlilik yürüten kişiler bile boşananlardan daha mutlu. (160)

-Etrafımız kontrol edemediğimiz olay ve durumlarla çevrili. O zaman neden zaman harcıyoruz ki? Belki de bunun bir sonucu olarak yaşlı insanlar, bireysel sorumluluk bilincinin azaldığından ve gençlerin kendi sorunları için başkalarını suçladığından ve bu kayıtsızlığın giderek yaygınlaştığından dert yanıyor. (192)

-Son günlerde sürekli "çocuklar çok hızlı büyüyor" lafını duyuyoruz. Yetişkinlerin ilgilendiği konular bu kadar ortalıkta olduğu için, eskiden kişinin yaşı büyüdükçe ortaya çıkan karamsarlığı, çocuklar şimdi küçük yaşlarda benimsiyor. (203-4)

-Ne yazık ki psikologların hemen hepsi, dış etkenleri mahkûm etme konusunda hemfikir. Öte yandan, insanların çoğu inanç ve özelliklerinin ne "doğru" ne de "yanlış" diye sınıflandırılamayacağını, normal bir çeşitlilik olduğunu düşünüyorlar. Ancak dış etkenler konusundaki araştırma kesin. Dış etkenlerin kaderini değiştirdiğine inanan insanlar, daha depresif ve endişeli oluyor, ayrıca stresle de baş etmek zorunda kalıyor. Son bölümde incelediğimiz üzere Ben Nesli, rekor düzeyde yüksek endişe ve depresyona sahipti. Etrafınızda gelişen şeyleri denetim altına alamayacağınız düşüncesi de sebeplerden biri olabilir. Eğer ne yaparsanız yapın, işe yaramazsa rehavete ve çaresizliğe kapılmak daha kolay oluyor. Psikologlar bu durumu "öğrenilmiş yardım edilemezlik" olarak tanımlıyor. Dışsal denetim odağına sahip olmak, ayrıca sorundan uzak kalmayı da sağlamıyor. Çünkü dış etkenlerin kontrolü altında olduğuna inananlar, eylemlerinin kendilerini bir sonuca ulaştırabileceğini düşünmüyor. Böylelikle dışsal denetim odağı, kişilerin öz denetime ilişkin yetersizliklerini artırıyor. Yarın karşılığını alabilmek için bugün çok çalışmak istemiyorlar. (218)

-Siz bütün ayrıntıları gözden geçireyim derken, gerçekleşen bütün değişimleri fark edemeyebilirsiniz. Artık her şeyi o kadar doğal karşılıyoruz ki, işlerin eskiden nasıl yürüdüğünü unutmak çok kolay. Hele ki Ben Nesli mensubuysanız ve değişen şeylerin ilk halini hiç görmemişseniz. (250-51)

-Ben Nesli çocuğu, özel olduğunu düşünerek anne ve babasına bağımlı olarak büyüdü, ancak yetişkinliğe adım attığında beklentiler ile gerçek dünyanın birbirinden çok farklı olduğu gerçeğiyle yüzleşti. (299)

-Değiştirmemiz gereken ilk şey, öz saygı takıntısından vazgeçmek olacak. Öz saygı hareketi, psikolojisi düzgün ve mutlu çocuklar yetiştirmek yerine, küçük bir narsist çocuk ordusu yarattı. Öz saygı programları okullardan kaldırılmalı. Bir çocuğun sırf programa katıldı diye "özel" olduğunu duyması ya da "ödül" kazanması faydalı bir şey değil. (308)

-"Ne olursa olsun, kendimizle ilgili negatif düşüncelerden uzak durmalıyız" inancından kurtulmak zorundayız. Çocukları, insanların yeteneklerinin farklı olduğu gerçeğinden sakınmanın gereği yok çünkü gerek üniversite gerekse iş hayatında bu durumla yüzleşecekler. (309)

-Her nasılsa şöyle bir inanç geliştirmişiz: Bazı endişelerimizin olması SORUN ama dünyanın en mükemmel insanı olduğumuzu düşünmemiz SORUN değil. Çocukların öncelikle empati yeteneğini geliştirmeleri ve başkalarına saygı duymayı öğrenmeleri gerekiyor. Çocuklar er geç, dünyanın kendi etraflarında dönmediğini anlayacaklar ve başkalarının ihtiyaçlarına duyarlı olacak, yaşıtlarıyla arkadaşlık kuracak ve sağlıklı bir ilişkinin bütün avantajlarından yararlanacaklar. Çocuklar genelde bencildir, büyümek ise diğer insanların duygularını anlama sürecidir. (310)

-Çöpe atılması gereken bir diğer söz ise "Diğerlerini sevmeden önce kendini sevmelisin" sözüdür. Bir sürü araştırma gösteriyor ki, başkalarıyla iyi ilişkiler içinde olan insanlar daha mutlular, daha iyi durumdalar ve kendilerine daha çok saygı duyuyorlar. Kendine saygı duyma özelliğinin, bireyin içinden biçimli ve kusursuz olarak çıktığı fikri tamamen bir efsanedir. "Kendimiz" algısını, öncelikle başkalarıyla etkileşime girerek geliştiririz. (313)

-Disiplin her zaman ceza anlamına gelmez, kötü davranışların ödüllendirilmemesi ve iyi davranış beklenmesi anlamına gelir. (325)

Kaknüs Yayınları, 2022 basım, 8.baskı (İlk baskı: 2009) Çeviren: Esra Öztürk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...