06 Ağustos 2025

BİR ÖMRÜN AYNASINDA TÜRKİYE'DE 82 YIL- OSMAN ULAGAY

-Abdi İbrahim firmasının halen patronu olan Nezih Barut'un babası İbrahim Hayri Bey'in, babama duyduğu sevgi ve saygıyla oğluna onun adını vermesi, babamın toplum içindeki değerini simgeliyordu. (40)

-Ben, ayrıcalıklı bir azınlığın içinde yer almanın aslında bir bedeli olabileceğini henüz ilkokuldayken yaşadığım bir olayla anladım. Yıl 1953'tü galiba. 1950'li yıllardan itibaren Türkiye'de din dersleri isteğe bağlıydı. Çocuklarının din dersinden muaf olmasını isteyen velilere bu taleplerini okul yönetimine yazılı bir şekilde bildirme hakkı tanınmıştı. Bizim sınıfta aileleri Müslüman olmayan dört-beş öğrenci vardı hatırladığım kadarıyla. İlk din dersinin yapılacağı gün geldi çattı. Herkes sınıfa girdi, dışarıda yalnızca Musevi bir ailenin kızı olan Hanriyet ve ben kalmıştık. O an ne hissettiğimi tam olarak hatırlamıyorum, ancak o gün, daha sonra pek çok kez deneyimleyeceğim bir duyguyu, kendi grubum içinde bile azınlıkta olma hissini, ilk kez yaşadığımı düşünüyorum. Türk ve Müslüman aileler arasında çocuğunun din dersine girmesini istemeyen tek aile benimkiydi. (55-56)

-DP iktidarının sansürcü ve yasakçı anlayışının devrilmesi, ülkede bir özgürlük havasının esmesine yol açmıştı. 27 Mayıs sonrası Türkiye'de şaşırtıcı bir yayın özgürlüğü yaşandı ve bu gelişme, Türkiye'de solun yayılması açısından belirleyici bir rol oynadı. Sol yayınlarda büyük bir patlama yaşanırken ben de bu dönemde sol yayınları takip etmeye başladım. Askeri yönetimin sol yayınlara tanıdığı özgürlük ve bunların çeşitlenerek kitapçı raflarını işgal etmesi, 27 Mayıs'ın beklenmeyen sonuçlarından biriydi. Bu darbe, daha sonraki darbelerle karşılaştırıldığında birçok açıdan sıradışı sayılabilir. (78)

-Efes ve Tuborg'un pazara girişinin ardından Türkiye'de bira tüketimi yükselmiş, bira kültürü genişleyen bir müşteri kitlesine hitap eder hale gelmişti. Özellikle düşük ve orta gelirli halkın yaşadığı semtlerde bira büyük ilgi görüyordu. Adeta yeni bir bira içme kültürü oluşuyor, başarılı reklam kampanyalarının etkisiyle farklı karakterde yeni birahaneler açılıyordu. Ben de fırsat buldukça bu işyerlerini ziyaret ediyor, patronlarla tanışıyor ve yeni projelerini öğrenme şansını buluyordum. (127)

-Meral Tamer'le tanıştığımızda her ikimiz de evliydik. Benim oğlum Alp yeni doğmuştu, Meral'in kızı Doğa'ysa üç yıl sonra dünyaya geldi. Eşlerimizle evlerimizi ayırdığımızda Alp ilkokula gidiyordu; Doğa da anaokuluna yeni başlamıştı. Alp annesiyle yaşıyordu; cumartesi günleri ben onu annesinin evinden alıp ertesi gün geri götürüyordum. (151)

-Türkiye'nin piyasa ekonomisine geçişini ve dışa açılmasını neden bu kadar önemsediğini sorduğumda Özal'dan çarpıcı bir cevap aldım: "Osman Bey, öncelikle şunu söyleyeyim: Bugünün dünyasında piyasa ekonomisini kabul etmeyen ülkelerin işi çok zor. Beş-on yıl içinde Sovyetler Birliği'nin ve piyasa ekonomisini benimsemeyen diğer ülkelerin ekonomileri çökecek ve onlar da piyasa ekonomisini kabul etmek zorunda kalacak." Bu değerlendirme beni müthiş etkilemişti ve Özal'ı kafamda hemen farklı bir yere oturtmuştum. Bu kehanetin önemini yıllar sonra çok daha iyi kavrayacaktım. 1980'ler sonrasındaki neo liberalizm rüzgarının dünyayı nasıl dönüştüreceğini ve Sovyet ekonomik modelinin nasıl çökeceğini, bu çöküşten yıllar önce, 1982 yılının mayıs ayında bana ilk söyleyen kişi Turgut Bey olmuştu. Söyleşiyi hemen yayına hazırlayıp Hasan Cemal'e gösterdim. Söyleşiyi çok beğendi ve Özal'la yaptığım röportajın tam metni Cumhuriyet'te üç günlük bir dizi halinde yayımlandı. Cumhuriyet'te Özal'a fazla yer verilmesini istemeyenlerin hiç de hoşuna gitmeyen bir şey yapmıştık galiba. (155)

Doğan Kitap, Mayıs 2023 basım, 1.baskı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

OMURGASIZLAŞTIRILMIŞ TÜRKLÜK – TEOMAN DURALI

-Çin kaynaklarında Türkçe adındaki bir dilin bahsi ilk defa MÖ 1766’da geçer. Bu Şia (Xia) hanedanı devrinde rast gelinmiş Çince Tujue, Orta...