-Bu
korkunç bir tezgah. İdiotizm adında bir kitap yayımlandı. Kitapta ilk kez
rastladığım bir tespit yapılıyor. Batı'nın, tefeciliği suç olmaktan çıkarıncaya
kadar İslam'ı beğenmeyeceği ve İslam dünyası bu tefecilik düşmanlığı
kamburundan kurtulmadığı sürece Batı'nın onu askeri yöntemlerle dize getirmeye
çalışacağı anlatılıyor. Kalvinizmle birlikte Hristiyanlık tefeciliği suç
olmaktan çıkardı. İslam'da ise tefecilik, faiz ya da riba büyük suçlar. Acaba
Batı'nın İslam'la son dönemde bu coğrafyada giriştiği kavganın ardında
sınırları, yeniden çizme isteği ve her şeyin gerisinde bizi daha elverişli bir
pazar haline getirme fikri mi var? / K.S (32)
-Görseli
azaltmak gerek. İslami kıssalar anlatan görseller var, millet de çoluğuna
çocuğuna onları gösteriyor. Onu çizen insanın zihin dünyasını bırakın, hikaye
anlatın çocuğunuza. Çocuk o insanın resmini görmesin. Nasrettin Hoca'yı
görmesin ki zihin dünyasında onu kursun. Böylece zaman içinde soyutu olan
kabiliyeti gelişsin. İnsan varlığı her şeyi somuta indirgemek ister. Halbuki
Cenab-ı Allah somutlar alemini yaratmış, o maddemize hitap ediyor. Esas olan
gaiptir, soyutlar alemidir.İnsan varlığı aklıyla başlasa da gönlüyle soyutlar
alemine intikal etmek üzere inşa edilmiştir. Sadece insan soyuta intikal eder.
Somuta çekildikçe somut yeni ihtiyaçlar doğurur. Bu ihtiyaç da parayla, zamanla
alınacak metalardan müteşekkildir; en sonunda tüketim makinesi haline
gelirsiniz. S.Ö /(95)
-Ayaşlı
Şakir Efendi: "Her peri simaya bakmaz, dide-i nadide-bin / Her sevad-ı
zülfe bağlanmaz dil-i sevda-karin / Afitab-ı hüsn-ü hûban akıbet eyler ufûl /
Ben muhibb-i la-yezal'im la-ühubbü'l-afilin" diyor. / S.Ö (132)
-Özellikle
insani yardım birimlerinde çalışan insanalrda duygusal yorgunluk oluyor.
Yaşanan hikayelerin acısı sünger gibi emildiğinde insan ruhu içsel kaynaklarını
tüketiyor ve yardım edemiyor. Travmatik hikayeler dinleyen çalışanların mutlaka
kendilerini besleyecek başka bir şeyin içinde olmaları ve bunun dozunu çok iyi
tutmaları tavsiye ediliyor. Bunu yapmazsanız o hikayelerin ağırlığı altında
sizin de omuzlarınız çökmüş oluyor. Ben Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları
Hastanesi'nin adli heyetinde çalışmaya dört ay tahammül edebilmiştim. Kendinizi
o hikayelere tamamen yabancılaştırmanız gerekiyor. Empati kurarak dinlediğiniz
zaman çöküyorsunuz. Sabahtan akşama kadar toplumun en kötülerinin kötülük
hikayelerini dinliyorsunuz; eziyetler, işkenceler, zulümler. / K.S
-Çok
mühim bir adam ama unutuldu. Eskiyi de yeniyi de biliyor ve bir mukayese
yapıyor. Aynı mukayeseyi Ziya Osman'da göremezsiniz. O, zamana teslimiyetçidir.
Ahmet Muhip daha sert durur. Frenk memleketlerinde biraz zaman geçirdim, hoyrat
akşamüstlerini gördüm. Oradaki insanın mutsuz akşamüstlerinden sığınacak bir
yeri yok. Sığınacak şey bir şişe alkol ve devamı, sonra tekrar ertesi sabah ve
sığınacağı şey iş.../ S.Ö
-Rahmetli
pederin arkasında bir levha vardı. Bir rahlede oturur, çalışır, yazar, okur,
kitaplar yanında, arkadaki levhada "Umurun Hakk'a tefviz et, haris-i
intikam olma", yani umur işlerini bırak Allah halletsin, "Cenab-ı
hakim-i mutlak ne işlerse adalettir" yazıyordu. S.Ö / (184)
-Haydar
Ergülen, Eskişehirli şair, şöyle bir hatırasını anlatmıştı bana: "Bebam
beni alışverişe gönderirdi, iki tane fileyle giderdim. Kendi fileme ne
koyduysam diğer fileye de onlardan alırdım, belki biraz daha az ve kendi filemi
getirir babama verir, diğer fileyi de kapıcıya götürürdüm. Bababm bunun göz
hakkı olduğunu söylerdi." K.S / (196)
-Psikanaliz
uzun yıllar Avrupa'da güdük bir akım olarak kalıyor, Freud'un zamanında çok
meşhur değil. Ne zaman Freud Amerika'ya gidiyor ve Amerikalı mal sahipleri,
finans patronları, psikanalizde insanlara mal satmalarını kolaylaştıracak bir
cevher buluyorlar, işte o zaman psikanaliz birden hakim ruhsal paradigma haline
geliyor. Önce Freud'un yeğeni tarafından reklamcılıka kullanılıyor. Modern
reklamcılığın temeli, psikanalizle atılıyor. Nasibe inanmak, insana bu dünyaya
fare yarışında olmak için gelmediğimizi hatırlatıyor. Bir gün servet içinde
Firavunlaşan insan, bir gün o serveti kaybediyor ve muhtaç duruma düşüyor, o
servetle insanı vasıflarını da kaybedebiliyor. İnsanın, sönmeyecek ve
yitmeyecek bir ülkünün peşinden gitmesi lazım. Öldüğümüzde bu dünyadaki sahip
olduğumuz hiçbir varlığı öte aleme götürmeyeceğiz. / K.S (213)
-Henry
Corbin'in İslam Felsefesi Tarihi adlı eserinde okumuştum. "Müslüman'ın bir
su kabı vardır ve dibinde 've cealna minel mai kulli şey'in hayy', yani 'diri
olan her şey sudan gelir' yazılıdır" diyordu. / S.Ö (239)
-Bu
Müslüman gecesi, insana verilmiş büyük bir nimettir. Gündüz dünyayla meşgul
olan insan gece kendi başına kalır. Kendi başına yalnızlığın ihtişamını tadar.
Her yalnızlık Cenab-ı Allah'la ülfeti beraberinde getirir. Modern insan yalnız
kalmaktan ürker, korkar, haşyete kapılır. Onun için garp insanı, ölümün
habercisi olan akşam vakti, uyku gelip zeval zamanı yaklaşınca bunu unutmak
için içki içer. Akşam ve içki. Işık yakar, eğlence için night clublara gider.
"Hayat devam ediyor arkadaş, ölüm yok" diyor. Gece kulüü dediğimiz
odur yani, ta ki sarhoş olup kendinden geçinceye kadar eğlenir. Manevi manada
da sarhoş olabilirsiniz, efsunlar sizi hayat. Haşim bunların hibçirini görmedi.
1933'lerde Almanya'da, onun gittiği zamanlarda büyük bir karmaşa vardı. Almanya
harpten çıkmıştı. Haşim'in itikadını bilemem ama sosyolojik manada bu
topraklarda yetişen her insan, İslam medeniyetine mensuptur benim düşünceme
göre. Bir medeniyetin rengi kolay silinmiyor, silinmesi için eski medeniyet
tasavvurunun, ona ait kavramların ve duyguların hayatta hiçbir şekilde yer
bulmaması gerekiyor. İslam medeniyetinin bu tıopraklarda var olan yorumu,
1950'den, 1970'ten ve 2000'den sonra parça parça, büyük değişimler yaşadı. /S.Ö
(271)
-Mesela
Afganistan'da bir küsür yıldır var olan Buda heykellerini Müslümanların
yıktıklarına yönelik haberler gerçek değil. Kur'an'da, "Onların ilahlarına
tan etmeyin" diye hüküm var. /S.Ö (272)
-Batılı
insan, kalbin inanma hassasını kaybetmiştir, hiçbir şeye inanamaz. İnanç iffet
gibidir; bir defa payimal oldu mu tekrar ikame edilmesi fevkalade zordur.
Onların inanç bazındaki iffetini önce kilise payimal etti, sonra da modernite
filozofları. Bugün postmodernistler hiçbir şeye inanmazlar, kalpleri inanma kabiliyetinin
ve lütfunun gücünü kaybetmiştir. / S.Ö (279)
TK Yayınları, 2024 basım,
1.baskı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder