-Tirmizi'nin
hasen bir senedle Abdurrahman b. Ebi Umeyre'den rivayet ettiğine göre
Peygamberimiz (sas) buyurmuştur ki: "Allah'ın. Onu (Muaviye'yi) hidayete
erdiren ve hidayete eren kıl ve onunla hidayete erdir." (16.dipnot/
Tirmizi ve Ahmed b.Hanbel rivayet etmiştir.) (26)
-İmam
Suyuti'nin Tarihu'l-Hulafa'sında bulunan, Buhari, Müslim ve diğer bir çok
muhaddisin sahih olarak rivayet ettikleri şu hadise ehemmiyet vermiyor ve o
sahih hadisi nazar-ı itibare almıyor: "İslam on iki halifeye kadar aziz ve
kuvvetli olacaktır." (49.dipnot/ İmam Suyuti, sf.11-12. Hadisi Buhari ve
Müslim rivayet etmişlerdir.) İmam Suyuti'nin Şeyhu'l-İslam İbn Hacer
el-Askalani'nin "Şerhu'l-Buhari" den naklettiğine göre, Kadı İyaz bu
hadisin işaret ettiği halifeleri şöyle sıralıyor: Ebubekir Sıddık, Ömer, Osman,
Ali, Muaviye, Yezid, Abdulmelik, Velid, Süleyman, Yezid b. Abdülmelik, Hişam,
Velid b.Yezid. (50.dipnot/ Taftazani, Şerhul Akaid Tercümesi Sf.325) (43-44)
-Hasan
el-Basri (ra) de bu meseleye itiraz etmiş. İbn Esir şöyle diyor: "Bilmek
gerekir ki Hasan el-Basri'nin Muaviye'ye karşı tutumu şii bir eğilimden pek
uzak değildir. Kimi görüşlerinde bu yüzden aşırılık vardır. Çünkü mevalidendir.
Mevaliden olanların seçkin yanı Hz.Ali ailesine yandaş ve Muaviye'ye karşı
olmaktır."(63.dipnot/İbn Esir, el-Kamil'den nakleden M.Rayyıs, İslamda
Siyasi Düşünce Tarihi, sf.10) İbn Esir'in çağdaşı olan İbn-i Hallikan, onun
hakkında şöyle yazar: "Hadis hıfzetmekte imamdı. Eski ve yeni tarihleri ezberlemişti.
Arap ensabını, harp tarihlerini bilir, vaka ve haberlerden de geniş malumat
sahibi idi. Bu zat, sahabelerin aralarındaki ihtilaflar hususunda dikkatli
davranmıştır." (64.dipnot/ Mevdudi, Hilafet ve Saltanat, sf.455)
Prof.Dr.Hüseyin Algül de "İslam Tarihi" adlı kitabında şöyle
demektedir: "Hz.Ali'nin şehid edilmesinden sonra, Ziyad'ın Ebu Süfyan'ın
nesebine ilhak edilmesi için şahit aranmıştı. Ebu Süfyan'la Sümeyye adlı
cariyenin ilişkisinden haberi olanların sözleri dinlendi ve bunun üzerine Ziyad,
Ebu Süfyan'ın oğlu olarak kabul edildi. Ulema bunu kabul etmiyor. Bu şekilde
bir nesebe ilhak hadisesini İslama uygun bulmuyor. Emevi ileri gelenleri de soy
kütüğü açısından bu gelişmeyi kabul etmek istemiyorlar." (65.dipnot/ İslam
Tarihi, 3.cilt, sf.14) İbn Esir'in naklettiğine göre bazıları H.Muaviye'yi bu
meselede haklı görüyorlar. Delilleri de şudur: "Cahiliyye dönemindeki
nikah çeşitlerinden biri de, bir cemaatin bir kadınla zina etmeleri idi. Bu
zina sonucunda doğan çocuğu annesi isrediği kişiye ilhak edebilirdi. İslam
dönemi gelince bu tür bir nikahı yasaklamış, çocuğu ise kendisine nisbet edilen
şahsa ait saymıştır. Hz.Muaviye cahiliye dönemi istilhakı ile İslam dönemi
istilhakını aynı zannetmiştir. Halbuki bu görüş reddedilen bir görüştür."
(66.dipnot/İbn Esir, el-Kamil, cilt:3, sf:445) Bunun içindir ki hiçbir ehl-i
sünnet alimi bu itiraza cevap vermemiştir. Hasılı, Hz.Muaviye bu olayda hata
yapmıştır. Hz.Muaviye'de bir insan olduğuna ve peygamber gibi masum olmadığına
göre hatalardan vareste değildir elbette. O halde böyle bir hatasından dolayı
sahabilere yakışmayacak tarzda onu kötüleme hakkımız olamaz. Bizim karşı
olduğumuz, insaf ölçüsünün kaçırılmasıdır. Hiçbir sahabi hatalarından dolayı
kötülenemez. (53)
-Mevdudi
bu konuda şöyle demektedir: "Hz.Talha, Hz.Ali'ye "Sen Hz.Osman'ın
kanından mesulsun" dedi. Hz.Ali cevaben, "Allah, Osman'ın katillerine
lanet etsin" dedi. Fakat daha sonra içlerinde Hz. Osman'ın katilleri
bulunan zümreye mensub bazı kimseler bizzat veya adamları vasıtasıyla yavaş yavaş
Hz.Ali'ye yaklaşmaya, O'na nüfuz etmeye başladılar. Yakın adamları arasına
girenler bile oldu. Hatta içlerinden Malik İbn Eşter el-Harisi ve Muhammed İbn
Ebubekir gibi bazıları valiliğe kadar yükseldi. Halbuki herkes gibi bu iki
sahabinin Hz.Osman'ın katli hadisesine iştirak ettiklerini Hz.Ali de biliyordu.
İşte onun bütün halifeliği boyunca vuku bulanlar arasında hatalı olan tek
meselesi budur ve bizim buna "hatalı bir iş" demekten başka bir
çaremiz yoktur. (68.dipnot/Hilafet ve Saltanat, sf:191-192) (54)
-Abdullah
b.Mübarek'ten Ömer b.Abdülaziz'in mi yoksa Hz.Muaviye'nin mi efdal olduğu
sorulunca şöyle cevap vermiştir: "Vallahi Hz.Peygamber'in yanında
Muaviye'nin atının burnuna kaçan toz, yüz Ömer b.Abdülaziz'den daha
efdaldir." (88.dipnot/İbn Hacer Heytemi, el-Fetava'l-Hadisiyye, sf.305)
(66)
-Hz.Muaviye'yi
Yezid'e veliahtlık vermeye iten sebep şudur: Muaviye'nin azametini bilen ehl-i
sünnetten hiçbir kimse, Muaviye'nin Yezid'i veliahd tayin etmesinde iyi niyeti
olduğundna şüphe etmez. Bir çoğu onun bu konuda iyi niyetli olduğu düşüncesine
varmak hususunda tereddüt ve hayret içerisinde kalırlar. Ama ümmetin alimleri
Hz.Muaviye'nin bu konudaki iyi niyetinin üzerindeki perdeyi kaldırmışlar, bu
müşkil meseleyi hal ve fasl etmişlerdir. Hem öyle makul bir şekilde
halletmişlerdir ki, Muaviye'nin azametiyle, adalet ve sahabelik sıfatına uygun
düşer. Hafız İbn Kesir der ki: "Hicretin 56.yılında Muaviye, halkı oğlu
Yezide biat etmeye davet etti. Oğlu Yezid'in kendisinden sonra veliahd olması
hususunda halkı çağırdı. Bunu İslamın yayıldığı en uzak ve en ücra köşelerine
kadar yaydı. Halk bütün iklimlerde Yezid'e biat ettiler. Ancak Abdurrahman b.
Ebubekir, Abdullah b.Ömer, Hüseyin b.Ali, Abdullah b.Zübeyr ve Abdullah b.Abbas
beyat etmediler. Muaviye Yezid'in halifeliğe ehil olduğunu görmekteydi. Bunun
nedeni de babanın evladını şiddetle sevmesidir. Bir de dünyevi necabeti onun
yüzünde görmesi için onu bu makama tayin ediyordu. Hele sultanların evlatları
harpleri daha iyi biliyor, saltanatı daha güzel tertip ediyor, saltanatın
azametini daha güzelce yerine getiriyorlar. Muaviye, sahabelerin hiçbir
evladının bu manada Yezid kadar yeterli olamayacağı kanaatindeydi. Bunun için
Abdullah b. Ömer'e hitap ederken şunları söyledi:"Ben, benden sonra yağmur
yemiş ve çobansız kalmış koyunlar gibi raiyeyi başı bozuk bırakmak istemedim.
Bundan korktum." (97.dipnot/İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, cilt:8,
sf.79-80; Taberi, Cilt:6, sf:169-170) "Bize Muaviye'den gelen bir rivayete
göre: O bir gün hutbesinde "Ya Rab, eğer Yezid'i bu işe ehil olarak
gördüğümden dolayı onu veliahd tayin ettiğinmi biliyorsan, onu
vazifelendirdiğim konuları onun için tamamla. Eğer sadece onu sevdiğim için
veliahd tayin etmişsem, onu hangi vazifelere getirmişsem, sen onları onun için
tamamla". (98.dipnot/İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, cilt:8, sf.79-80;
Taberi, Cilt:6, sf:169-170) (73-74)
-İbn
Hacer el-Heytemi, Hz.Muaviye'nin 163 hadis rivayet ettiğini, bunlardan dördü
üzerinde Buhari ve Müslim'in ittifak ettiklerini, bu dört hadisten başka,
Buhari'nin dört, Müslim'in ise beş hadisi rivayet ettiğin söylemektedir."
(138.dipnot/Tathiru'l-Cenan, sf.64) (101)
-Hz.Ali'nin
şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kardeşlerimiz bize başkaldırdı. Onlar ne
kafirdir ne de fasık. Çünkü kendilerini küfür ve günahtan kurtaran bir ictihad
ve anlayışları vardır." (149.dipnot/Bu sözü İbn Ebi Şeybe Musannef
(15/256) ve Beyhaki, Sünen( 8/173-182) rivayet etmişlerdir. Bu sözün Hz. Ali
tarafından Cemel Ashabı hakkında söylendiği rivayet edildiği gibi, Hariciler
hakkında söylendiği de rivayet edilmektedir. Bkz.Abdurrezzak, 10/150; İbn Ebi
Şeybe 15/332; Beyhaki 8/174) (111)
-Bazı
yazarlar da eserlerini yazarken özellikle Hz.Ali'nin adının önüne
"Hz." kısaltmasını getirip, Hz.Muaviye'nin adını bundan tecrid ederek
"Muaviye" diye yazmaya özel gayret gösterirler. Bugün İslami
hükümlerle amel edilmeyen diyarlarda yaşayan bizler faiz ve haram maldan başka
bir şey yemiyoruz. İslam şeriatine aykırı o kadar çok amel işliyoruz ki,
Hz.Muaviye'ye "Hazret" demek bunca işlediğimiz haram işlerden daha büyük
bir suç mudur ki, bizler "Hz." harflerinden oluşmuş iki harfi
kullanmamak için o kadar hırpalanıyoruz? Yoksa "Hz." kısaltmasını
yazdığımızda kalemimizin mürekkebi mi bitecek? (122)
Ravza Yayınları, 2023 basım,
1.baskı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder